Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülleri töreninde kültür-sanat ve eğitime dair şunları söylemişti: “… Sadece iki alanda arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamamış olmaktan dolayı üzgünüm, biri eğitim, diğeri kültür sanat. Önümüzdeki dönem bu iki alanı önceliklerimizin en üstüne çıkarmak zorundayız.”
Bu öncelikler kendini göstermeye başlamaya görsün. Cuma akşamı yayınlanan 679 No’lu KHK ile görevinden alınan akademisyenler arasında DTCF Tiyatro Bölümü hocası Süreyya Karacabey de vardı. Süreyya Karacabey gerek tiyatro alanındaki birikimi ve üretkenliği, gerek politik duruşunun tutarlılığı, gerekse öğrencileri ile kurduğu insani ilişkilerinde eğiten-eğitilen hiyerarşisini aşan etik tavrı nedeniyle akademik camiamızın çok üstünde bir hoca. Öğrencilerinin ‘KHK yapıcılara’ “Süreyya Hoca’nın kurduğu bir cümle bile etmezsiniz” diye seslenmesi boşuna değil. Süreyya Hocanın ihraç edildiği bir ortamda eğitimde ve kültür-sanatta arzu edilen seviyeye çıkılamaz. Ya da şöyle ifade edelim: Arzu ettiğimiz şey aynı değil.
Diğer taraftan Diyarbakır Şehir Tiyatroları sanatçılarının görevine son verildi. Önce yönetmelik değiştirildi ardından sanatçılar tiyatrodan kovuldu. Bir anlamda Diyarbakır Şehir Tiyatroları kapatıldı. Diyarbakır Şehir Tiyatroları eş Genel Sanat Yönetmeni Rüknettin Gün “… Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne atanan kayyım sonrası artık tiyatro yapmanın imkansız olcağını biliyorduk ancak bu kadar hızlı bir uygulama beklemiyorduk. Haklarımızı koruyacağız, dava açacağız.” Yine son KHK ile İzmir Yenikapı Tiyatrosu ve Antakya ve İzmir Ayışığı Sanat Merkezi mühürlendi.
Kapat, mühürle, görevden al, ekmekle imtihan et… Ankara’da, İzmir’de Diyarbakır’da sanatçıların başına gelenlerden bazıları… İktidarın mafyatik ve hak hukuk tanımaz hoyrat tavrına karşı seküler sanat çevreleri susacak mı yoksa dayanışma yolları bularak gerçekleri anlatmaya devam edecek mi? Ne de olsa George Orwell’in de dediği gibi “Sahtekârlığın evrensel düzeyde egemen olduğu dönemlerde, gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir.”