Aysel Yıldırım
Bu metin, Mimesis Tiyatro/Çeviri-Araştırma Dergisi’nin 14. sayısında (Mayıs 2008) yayınlanmıştır.
Bir Kadın Uyanıyor’un üretim süreci, temelde iki kadının –yazar ve oyuncunun– yoğunlaştığı bir süreç oldu. Prodüksiyon aşamasında ise feminist tiyatrocu kadınların yoğun destekleri alındı. Kostümünden dekoruna, müziğinden afişine her aşamadaki sorumluluklar kadınlar tarafından üstlenildi ve oyun sadece kadın seyirciye açıldı. Daha sonra İstanbul içi ve dışı oyunlarla kadın seyirciyle buluşmaya devam etti.
Bir Kadın Uyanıyor’un turne kadrosu üç kadından oluşuyordu (Aysel Yıldırım, Canan Tanır ve Aylin Eren); tabii bazı turnelerde oyunun organizasyonunu yapan ya da destek vermek üzere kadroya dahil olan diğer feminist tiyatrocu arkadaşlarımızın katılımıyla turne kadromuz genişleyebiliyordu. Yine kadınların tiyatrosu formunda çıkardığımız 2004 prodüksiyonumuz 7 Kadın’da edindiğimiz turne deneyimi bizim için önemliydi; bu formda bir oyunu taşımanın farklı zorlukları ile o zaman da karşılaşmıştık.[1] Örneğin, gittiğimiz birçok yerde tamamen kadınlardan oluşan bir grupla ilk kez karşılaşılıyordu. “Kadın başımıza” teknik işleri kotaramayacağımızı düşündükleri için teknik işlerden sorumlu erkekleri salondan çıkarmakta ve sorumluluğu bize devretmelerini sağlamakta zorlandığımız birçok turne olmuştu. Bir Kadın Uyanıyor’da da durum pek farklı olmadı; fakat bu konuda epey deneyimliydik artık.
Prömiyerimizi 9 Kasım 2005’te yaptık, 2005–2006 Kasım-Haziran ayları arasında, on biri İstanbul içinde, beşi İstanbul dışında olmak üzere, on altı kez seyirci karşısına çıktık ve iki bin kadın seyirciye ulaştık. Turneler ve oyunlar halen devam ediyor. Kimi turnelerde oyundan sonra kadınlarla söyleşi yapma olanağımız oldu, kimilerinde ise sadece kuliste, fuayede ayaküstü sohbet edebildik. Bu yazıyı turnelerde edindiğimiz bu deneyim ve izlenimleri, seyircilerle oyun ve form üzerine yaptığımız tartışmaları not etmek üzere oluşturduk.
İlk Oyunlar, İlk Seyirci Görüşleri
Bir Kadın Uyanıyor, Alev adında, şehirli, 45 yaşında, orta sınıf bir kadının ilk gençliğinden menopozuna uzanan hayat hikâyesini konu alır. Alev yaşadıklarını, bugüne kadar kimseye anlatmadıklarını, sadece kadınlarla paylaşmak için ve kendi uyanışına onları da tanık etmek için anlattığını söyler. Hikâyede pek çok kadın tarafından paylaşılan kadınlık durumları işlenir; seyirciyle çoğu yerde meddahvari, dolayımsız bir ilişki kurulur.
İlk oyunlarda da, daha sonraki pek çok oyunda da konuştuğumuz seyirciler, “hikâyede kendimizden çok şey bulduk” derken, oyunla kurdukları bu duygudaşlığa işaret ediyordu. Elbette, oyunun “gerçek bir hayat hikâyesinden” yola çıkılarak yazılmasının da bundaki payı büyüktür. Oyun, Alev’i kahramanlaştırmadan, verdiği “mücadelenin” zor olduğunun; ama imkânsız olmadığının altını çizer; seyircilerimizin bu hikâyede sahiplendiği ve yorumlarıyla desteklemek istediği şey de bu mücadele vurgusudur bizce.
Oyun, gerçek bir hayat hikâyesine dayanır; hikâyesini bizimle paylaşan anlatıcımız, uzun yıllar Samsun’un Çarşamba ilçesinde yaşamıştır ve oyunun büyük bir kısmı da orada geçer. Hem anlatıcımızın hem de bizim tercihimiz nedeniyle oyunda kişilerin kimliğine dair bilgilendirme yapmadık. Gerçi bu gizlilik ilkesi, her seyirciye işlemeyebiliyor. Örneğin, bir tesadüf eseri prömiyer seyircilerimizden biri de Çarşambalıydı ve kahramanımızın hikâyesi ona tanıdık gelmişti. Oyun çıkışında bize, hayretler içerisinde kaldığını, o kadının Çarşamba’da, “… delirdi, iki çocuğunu da alıp İstanbul’a kaçtı” diye bilindiğini söyledi. Heyecanla, “İnanın, çok iyi bir intikam almışsınız!” dedi. Seyircimiz hikâyenin bu versiyonunu dinlemekten ötürü mutlu olmuştu.
Oyun yazımında, söyleşilerden ve bir anlamda sözlü tarih çalışmasına denk düşen bir metottan da yararlandığımız için, hikâyeyi sahibinin dilinden dinleme fırsatı da bulmuştuk. Bu metot elbette alternatif bir tarih yazımının önünü açıyor. Çarşamba’daki dedikodular erkekler kadar kadınlar tarafından da üretilmişti şüphesiz; ama her ikisi de kadının verdiği mücadeleye yabancılaşmış anlatılar. Aynı hikâye, kadının yaşadıkları merkeze alınıp feminist bir dramaturjiyle yorumlandığında, “delirdi” söyleminin altı boşaltılıyor. Anlatı kendi söylemini kendisi yaratarak, kendi hikâyesini görünür kılarak, ataerkil dünyadan –seyircimizin tabiriyle– “intikam” almış oluyor.
ANKARA TURNESİ
Tarih: 2 Aralık 2005
Yer: Fransız Kültür Sahnesi
Saat: 20:00
Organizasyon: Ankara Tiyatro Festivali
Seyirci Sayısı: 250
Şehir dışı ilk oyunumuzu Ankara’da, Tiyatro Festivali kapsamında Fransız Kültür sahnesinde oynadık. 2004 yılında, Festivale 7 Kadın’la katılmıştık. Oyundan sonra, yaklaşık elli seyircinin katılımıyla bir söyleşi yapma fırsatı bulduk. İki oyunu da izlemiş seyircilerimizden biri, Bir Kadın Uyanıyor’dan etkilendiğini; çünkü oyunun “gerçekten kadın sorununa yoğunlaştığını”, 7 Kadın’da geri planda kalan kadınsı gündemlerin burada derinlemesine işlendiğini düşündüğünü söyledi.[2] Bir Kadın Uyanıyor tek kişilik bir oyun olması itibariyle bir karakterin deneyimlerinde derinleşme olanağı var. Büyük ölçüde “özel alanı” konu edinen bir oyun ve ortak kadınlık durumları üzerinden pek çok kesimden kadının doğrudan gündemi olan meseleleri, örneğin gerdek, jinekoloji, boşanma gibi gündemleri uzun uzun işliyor. Seyircimizin yorumuyla bu noktada örtüşsek de kendisiyle “gerçek kadın sorunu” derken kastettiği şeyi tartışmak istedik; mahrem olan kadar kamusal olanın da kadın meselesi olduğuna dair bir tartışmaya girdik. Mesela, 7 Kadın’da barış annesi için savaş bir kadın olarak birincil bir gündemdir; homofobi, yoksulluk, göç üst-gündemler olarak değil, kadınların özel hayatlarını da şekillendiren gündemler olarak oyuna girer.
Söyleşideki tartışmaların bir kısmı da oyunun formuna yani kadınların tiyatrosuna dönük oldu. Seyircilerimizden biri, oyunu çok beğendiğini; fakat bu oyunun sadece kadınlara açık olmasını kesinlikle doğru bulmadığını söyledi: “Bu oyunun erkeklere de açılması lazım. Neden kendi içimize kapalı kalarak ezilmişliğimizi sürdürüyoruz? Asıl suç kadınlarda; kendilerini ifade etmiyorlar. Biz böyle içe dönük enerji ürettiğimiz sürece bir yere varamayız. Erkekleri de bizim eğitmemiz lazım; onların kendi kendilerine dönüşmelerini mi bekleyeceğiz?” Bizce de Bir Kadın Uyanıyor’un karma seyirciye açılması mümkün. Karma seyirciye dönük oyunlar da yapan bir grubuz ve Bir Kadın Uyanıyor orta sınıf, şehirli bir kadının hayat hikâyesini anlatıyor olması itibariyle geniş bir kesim için kapsayıcı olabilecek bir kurguya ve öyküye sahip. Fakat bu oyun, bilhassa, bir kadın oyunu olarak önerildi ve “sadece kadınlardan oluşan bir seyirci” tasarlanarak kuruldu; dolayısıyla karma seyirciye açılması düşünüldüğünde değiştirilmesi, elden geçirilmesi gerekir. Diğer yandan grubun, kendisine “erkekleri dönüştürmek” gibi bir misyon biçmek yerine, bu kadının hayatını öncelikle kadınlarla tartışmak, bu anlamda pozitif ayrımcılık yapmak hakkının saklı olduğunu düşünüyoruz. O zaman kadınların bu tartışmayı kendi hayatlarında da sürdüreceğini, bu “misyonu” dışsallaştırmalarına gerek kalmadan erkeklikle mücadele edebileceğini düşünüyoruz. 7 Kadın sonrası yaptığımız söyleşilerde de genelde bu soruyla karşılaştık: “Neden karma seyirciye açık değil?” Bunu bir eleştiri olarak dile getirenler, oyunların sadece kadınlar tarafından üretilmesini yanlış bulmuyor, hatta destekliyordu; ama tiyatroda seyirci ayrımı olmazdı ve yapılan iş her kesimle cinsiyet ayrımı gözetmeksizin buluşmalıydı. Oysaki tarihte feminist tiyatro pek çok farklı formda ortaya çıkmıştır: Erkeklerin de rol aldığı ama sadece kadın seyirciye oynanan, lezbiyenlerce sadece lezbiyenlere açılan; kadınlar tarafından kurulup işyerlerine, sokaklara taşınan, vb. pek çok form var. Kadınların tiyatrosu formu bu feminist tiyatro pratiklerinden biri ve form arayışları içinde yalnızca bir durak.
BODRUM TURNESİ
Tarih: 17 Aralık 2005
Yer: Marmara Koleji Tiyatro Salonu
Saat: 15:00
Organizasyon: Marmara Koleji
Seyirci Sayısı: 200
Bodrum’a kadınların tiyatrosu formunda bir oyunla ilk gidişimizdi; seyircilerimizin pek çoğu duyurulardaki “sadece kadınlara açık” bilgisini reklâm amaçlı bir spekülasyon zannetmiş. Gerçek olduğunu duyunca şaşırmışlar. Oyun oldukça coşkulu geçti. Kış mevsimindeydik ve seyircilerin büyük bir kısmını orta yaş ve üzeri, Bodrum sakini kadınlar oluşturuyordu; çoğu kocalarından boşanmış ya da ayrılmış, çocuğunu da alıp Bodrum’a yerleşmiş kadınlardı. Adeta oyun esnasında koltuklarda “iki yüz Alev Hanım” var gibiydi. Kadınların Alev’inkiyle pek çok noktada kesişen hayat hikâyeleri vardı. Örneğin, tesadüf değil, “mahkeme sahnesi” epey alkış aldı. Bu sahne Alev’in dört yıllık bitmeyen boşanma davasının ve –onun nezdinde kadının– hukuk sistemi karşısında ne kadar zorlandığının işlendiği sahneydi. “Kendi soyadımı istiyorum, halkasız yaşamak istiyorum, sizce çok şey mi istiyorum!” replikleri belki de en çok Bodrum’daki kadınları yakalamıştı. Oyun esnasında, burada ve başka yerlerde kadınlar seslerini yükselttiler, Alev’e destek verdiler, olan bitene dair yorumlar yaptılar. Oyunun açılış tiradındaki “…ve kendi kurtuluşunun savaşını başlattı: Bir Kadın Uyanıyor!” repliği –ironik biçimde yorumlanıyor olsa da– ilk kez burada “sloganvari” bir etki yarattı. Oyun sonrasında yaptığımız söyleşide, özellikle oyundaki uyanış teması üzerine çok konuşuldu. 1952 kâinat güzelimiz Günseli Başar’ın da aralarında bulunduğu birkaç izleyicimiz, “Oyunu çok beğendik, bizce çok öğretici, ama bizler uyanmış kadınlarız, sizin bu oyunu köy köy, kasaba kasaba gezdirip taşralı kadınla buluşturmanız gerekiyor. Örneğin doğulu kadın, hala bu sorunları yaşıyor,” dedi. Diğer bir seyircimiz “uyanmış kadın” söylemi karşısında oyunun finalini hatırlatarak uyanışın sonunun olmadığını vurguladı ve “Uyanmak güzel ve umutlu bir şey, siz de bize bunu hissettirdiniz. Ama bazen çok acıklı oluyor. Bu salondaki pek çoğumuzun yüzünde de bu acının izlerini görebilirsiniz. Ve bence Alev’in hikâyesini dinlerken, sadece benim değil, bu salondaki birçok kadının kendi hayatı da gözlerinin önünden geçti,” dedi.
Bodrum Turnesi’nde Kelebek gazetesiyle bir röportajımız oldu. Kadın muhabir önce oyunu izledi; sonra da kadınlarla yaptığımız söyleşiye katıldı. Söyleşiden sonra, muhabir arkadaşımızın oyuna dair sorularını cevapladık. Ertesi gün gazetede, oyun hakkında çıkan haberde, oyuncunun ağzından oyun şöyle tanıtılıyordu: “Kadının yaşadığı cinsel fantezileri daha rahat bir ortamda anlatabilmek için erkek izleyiciyi almadık. Yoksa bunun gericilik ya da feministlikle bir ilgisi yok.” Bunun üzerine gazeteye şikâyetimizi ilettik ve oyunla ilgili haberimiz düzeltili haliyle tekrar yayımlandı. Çok şaşırtıcı değildi; Bodrum’daki muhabir kadın, kapıdan içeri giremeyen, ama kadınların tiyatrosunun niyetini de anlamaya çalışmayan bakışın merakını tatmin etmek için bilindik yollardan birini kullanmıştı.
DERSİM TURNESİ
Tarih: 4 Mart 2006
Yer: Dersim Halk Eğitim Merkezi
Saat: 14:00
Organizasyon: Dersim 8 Mart Kadın Komisyonu
Seyirci Sayısı: 350
Dersim’de 8 Mart Kadın Platformu’nun örgütlediği 8 Mart haftası etkinlikleri çerçevesinde oyunumuzu sergiledik. Halk Eğitim Merkezi’nin salonu üç yüz elli kadınla doluydu; çoğu çocuklu ev kadınlarıydı; ama genç, yaşlı, şehirli, köylü farklı kesimlerden çeşitlilik arz eden bir seyirci ile karşı kaşıyaydık. Oynadığımız salon bir tiyatro salonu değildi ve sahnesi yoktu; biz bunu bildiğimiz için sadece sandığımızı alıp gitmiştik. Hafi f bir yükselti olan platform üzerine sandığı yerleştirip oyunu neredeyse seyircinin arasında oynadık. Seyirciyle oyun arasındaki mesafe bu münasebetle biraz daha kapandı, özellikle yaşlı anneler sahneye bol bol müdahale edip Alev’e tembihlerde bulundular. Bodrum’daki gibi burada da “…ve kendi kurtuluşunun savaşını başlattı” repliği alkış aldı. Oyun sonrasında bir seyircimiz, “Bize önemli mesajlar verdiniz. Dersimli kadın da evinde bunları yaşıyor ama gizlemeyi tercih ediyor,” dedi. Diğer yandan elbette oyunun Dersimli kadınlar üzerinde –Bodrumlu izleyicimizin iddia ettiği gibi– doktriner bir etkisi olmamıştı; Dersimli kadınların kendileri için ürettiği çözümler, Alev’in bireysel mücadelesinden elbette farklı olacaktı. Kaldı ki Alev’in hikâyesi bütün kadınlara model olacak bir hikâye olarak sunulmuyor; ama ataerkil sistemle mücadele etmeye çalışan kadınlar için oldukça eğlenceli ve cesaret verici bir yanı olduğu da şüphesiz. Bu yüzden Dersimli kadınlar da oyunu belli bir duygudaşlık içinde izlediler. Ama kendi koşulları içinden farklı bir kadın mücadelesi yürütüyorlardı. Örneğin, bu yıl 8 Mart Kadın Platformu bir hafta organize etmiş, 8 Mart mitinginde bir kadın korteji oluşturulmuştu. Ertesi gün biz de bu kortejde yer aldık ve 2006 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü Dersimli kadınlarla kutladık.
Sadece kadınlara açık etkinlik Dersim’de de ezber bozdu; çünkü kadınlar ve erkekler arasında ‘birlikte’ iş yapma alışkanlığı oturmuştu. Oyun öncesinde etrafımızda epey kalabalık bir erkek grubu vardı. İlk kez kendilerinin yer almadığı bir etkinlik yapılıyordu. Hiçbiri bu duruma açıktan açığa isyan etmedi; ama sanırız hem bu örtük dirençleri nedeniyle hem de merak duygusuyla ısrarla son ana dek hazırlıklarda yardımcı oldular. Onları salondan çıkarmamız epey güç oldu.
SAMSUN TURNESİ
Tarih: 8 Mart 2006
Yer: Değişim Sahnesi
Saat: 16:00
Organizasyon: Samsun Büyükşehir Belediyesi
Seyirci Sayısı: 60
Oyunumuzu 8 Mart günü hikâyenin büyük bir bölümünün geçtiği Samsun’da oynadık. Samsun’a giderken hem günün anlam ve öneminden hem de kendi içlerinden çıkmış bir hikâyeyi Samsunlu kadınlarla paylaşacağımızdan ötürü heyecanlıydık. Ama ne yazık ki bu heyecanı sadece altmış kadınla paylaşabildik; Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği halka açık bir etkinlik olmasına rağmen, günün organizasyonuyla ve oyunun tanıtımıyla ilgili sorunlar olmuştu. Ancak, oyunu hikâyenin ev sahibi olmanın da verdiği keyifle izleyen kadınlar salondaki tenhalığı unutturdular. Sonuçta “Yeşilırmak’la Diyaloglar”, “Hoca”, “Çarşamba Mafyası”, “İmparator” sahneleri, herkesten çok Samsunlu kadınlara tanıdıktı ve pek çoğunun gündelik yaşamlarının bir parçasıydı. Elbette Alev’in kim olduğuna dair de seyirciler arasında bol miktarda fısıldanmalar olmuştu. Kadınlar arasındaki fısıldanmalar “İmparator”a kadar ulaştı mı bilmiyoruz; ama Samsun turnesini kazasız belasız atlattık. Oyun bitiminde seyircilerden biri elindeki çiçeği uzatırken, “Bu çiçeği Alev’e, bu salondaki bütün Alevler adına veriyorum,” dedi.
Bunların yanı sıra, Samsun’da da oyun hazırlıkları esnasında bize yardımcı olan fakat ışık odasını bir türlü bize bırakmak istemeyen bir teknik elemanla karşılaştık. Aynı zamanda orada eğitmenlik yapan bu beyi, takip ışığının “yerinden kımıldatılabilen” bir ışık olduğuna ikna etmek için bile uzun tartışmalar yapmamız gerekti.
ESKİŞEHİR TURNESİ
Tarih: 3 Nisan 2006
Yer: Eskişehir Üniversitesi – Sinema Salonu
Saat: 18:00
Organizasyon: Eskişehir Yaşayan Tiyatro Kadınları
Seyirci Sayısı: 200
Eskişehir, Anadolu Üniversitesi tiyatro topluluklarından biri olan Yaşayan Tiyatro grubu üyesi arkadaşların emekleriyle, her sene turne düzenlediğimiz bir şehir. 2005 yılında 7 Kadın’ı Eskişehir’de oynadığımızda, oyunun sadece kadın seyirciye açık olması kampüste epey tartışma yaratmış, hatta pek çok kadın ve erkek bunu ayrımcılık olarak adlandırmış; organizasyonu yapan arkadaşlarla tartışmaya girmiş; bazı kadınlar sırf bu yüzden oyuna gelmeyi reddetmişti. Oyuna gelmeyi reddetmeyip yine de tepkili olan kadınlar ise oyundan memnun ayrılmıştı. Ve 7 Kadın deneyiminden sonra bu sene Anadolu Üniversitesi kampüsü kadınların tiyatrosu fikrine biraz alışmaya başlamış, tiyatrocu kadınlar ise daha soğukkanlı bir organizasyon dönemi geçirmişti. Oyunu iki yüz kadın izledi ve izleyenlerin çoğu üniversiteli genç kadınlardı. Bir Kadın Uyanıyor’un bu yaş grubu tarafından nasıl izleneceğini merak ediyorduk; genç kızlık sahneleri daha fazla tepki alsa da oyun yaş sınırına takılmadı. Geçtiğimiz yıl 7 Kadın oyunu sonrasında farklı yapılarda kadın çalışmaları yapıp bir arada durabilen kalabalık bir kadın grubuyla, onların deyimiyle “fuaye” yapmış, yani yarım saatlik keyifli bir söyleşi gerçekleştirmiştik. Ama bu yıl böyle kalabalık bir söyleşi yapma olanağımız olmadı; çünkü maalesef o buluşma zemininin pek de kalmadığını öğrendik. Bu kez Uçan Süpürge’den ve Eskişehir’in yerel gazetesinden kadınlarla ve Yaşayan Tiyatro’nun kadın oyuncularıyla söyleştik. Duyduğumuza göre bu sene de bir kadın, kapıda biletini kesen görevli arkadaşımıza “Oyun bitsin, neden erkekleri almadıklarını soracağım!” demiş. Oyun bitti; arkadaşımız yanımıza geldi; uzun uzun sohbet ettik. Ama erkekleri oyuna neden almadığımızı sormadı.
Aslında Eskişehir turnesi sıkıntılı başlamıştı; İstanbul’dan yola çıktığımız gün, hikâyenin anlatıcısı olan arkadaşımızın beyin kanaması geçirdiği haberini almıştık. Zorlu bir ameliyatın ardından yoğun bakıma alınmıştı. Dolayısıyla oyunu oynamak kadro için bu kez farklı bir anlam ifade ediyordu. Seyirciye bu durumu hissettirmemek ise oldukça zorlayıcı oldu. Final tiradındaki “uyanış”, bu kez oyuncu tarafından “farklı” yorumlandı. Elimizde olmadan yaşadığımız sıkıntıya, seyirciyi de bir nebze dahil etmiştik. Oyundan sonraki söyleşide arkadaşımızın durumunu, seyircilerle paylaştık. Herkes acil şifalar diledi. Arkadaşımız bir hafta boyunca yoğun bakımda kaldı; ama biz uyanacağını biliyorduk. Uyandı da… İyileşip taburcu olduktan sonra Eskişehirli kadınların geçmiş olsun dileklerini kendisine ilettik. O ise, yine her zamanki esprili tarzıyla, “Vallahi uyuyup uyuyup uyanıyorum. Bu hikâye bitmez! Siz ikinci oyunu yazmaya başlayın,” dedi.
[1] Bkz. “7 Kadın Turne Notları”, http://www.bgst.org
[2] Seyircimiz 7 Kadın’da örneğin Barış Annesi tiplemesi ile kadın meselesinin değil, Kürt meselesinin gündemleştirildiğini, kendisinin içinde bulunduğu politik yapılar içinde de her zaman kadın meselesinin bu şekilde ikinci plana atıldığını söyledi.