Abdullah Arı
Bu metin, Mimesis Tiyatro/Çeviri-Araştırma Dergisi’nin 14. sayısında (Mayıs 2008) yayınlanmıştır.
1990’lardan günümüze bir arkaplan
1992 yılına kadar Bakırköy ilçesine bağlı bir semt olan Bağcılar, artan nüfusuyla 1992 yılında ilçe statüsüne kavuşmuştur. 90’lı yıllara kadar ağırlıklı olarak Karadeniz ve İç Anadolu –Sivas, Giresun, Trabzon, Çankırı– bölgesinden göç alan Bağcılar ilçesi, sınırlı da olsa Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinden –Bitlis, Diyarbakır, Batman, Kars, Van– göç almıştır. 1984 yılında, bölgede başlayan silahlı çatışmalarla beraber, köylerin boşaltılması nedeniyle yaşanan zorunlu göç sonrası Bağcılar ilçesi de yüksek bir sayıda göç alan bölgelerden biri haline gelmiştir.
Çatışmalar ve köy boşaltmaları nedeniyle ne kadar insanın Bağcılar ilçesine göç ettiği yeterince araştırılmamıştır. Bu durumla ilgili verileri; Bağcılar Belediyesi’nin 2005 yılında yaptığı ekonomik, sosyal, kültürel konuları içeren, Bağcılar’da ikamet eden nüfusun % 97’sine ulaşılan bir anket çalışmasından elde edilen veriler ve kendi kişisel deneyimlerimiz üzerinden değerlendirebiliriz.
Bağcılar ilçesine 1989 yılından itibaren Bitlis, Diyarbakır, Batman, Kars, Van illerinden yoğunluklu olmak üzere bir göç dalgası yaşanmıştır. Bu göç süreci nüfus yoğunluğu bakımından 1996 yılına kadar sürmüştür. Yukarıda belirttiğimiz illerin dışında, Mardin, Adıyaman, Tunceli, Siirt, Malatya’da bu illere dahil edilebilir. Yaşanan göç ile beraber bazı mahallelerin –Demirkapı, Fatih, Yavuz, Göztepe– nüfusunun % 50 ile % 70 oranında Kürtlerden oluştuğu rahatlıkla gözlemlenebilir. Belediyenin 2005 yılında yaptığı araştırmaya göre bu illeri esas alarak Bağcılar’da1 180–200 bin arasında bir Kürt nüfusunun ikamet ettiği söylenebilir.[1] Ciddi altyapı sorunlarına –su, ulaşım, temizlik– sahip olan ve aldığı yoğun göçün de etkisiyle ile 90’lı yıllarda büyük bir kasabayı andıran ilçede, geleneksel ilişkiler –hemşericilik, bölgecilik, Sünni çevrelerde Şeyhin, Alevi çevrelerde Dede’nin etkisi– belirleyici olma niteliğini sürdürmüştür. 90’lı yılların sonunda ilçenin altyapı ve çevre olanaklarının gelişimiyle kent kimliğine kavuştuğu söylenebilir. Ekonomik alandaki –tekstil sektörü yoğunluklu– gelişmeler, artan nüfus ve hızla gecekonduların yerini alan dört beş katlı binaların inşası bu süreci tamamlamıştır. Genç nüfusun yoğunluğu ilçenin sosyal ve kültürel dokusunda sınırlı da olsa yansımalarını bulmuştur. Sinema salonları, kültür merkezleri, belediyeye ait tiyatro salonu, spor kompleksi, gezi parkları gençliğin kendini ifade olanaklarını bulmaya çalıştığı mekânlar olmuştur. 2000’li yılların sonrasında cafe-bar türü sosyal mekânlarının da açılmasıyla sınıfsal ve kültürel eğilimlere uygun bir eğlence sektörü ortaya çıkmıştır.
* * *
Kürt nüfusunun yoğun göçü, göç edenlerin gerek siyasal olarak gerekse de kültürel olarak kendi kurumlaşma arayışlarını da beraberinde getirmiştir. 1990’lı yıllarda siyasal eksenli gelişen bu örgütlenmelerin, kültürel alandaki yansımaları 90’ların ortasında oluşmuştur.
Göç eden nüfusun kendi geleneksel alışkanlıklarını sürdürmeleri, göç sürecinin yeni olması nedeniyle, aktivite alanlarında bir canlılık yaşanmaktadır.
Yöre derneklerinin yanı sıra daha çok HADEP (Halkın Demokrasi Partisi) ve devamı olan partilerin –DEHAP, DTP– altyapı koşullarının kullanıldığı kültür-sanat komisyonu faaliyetleri adı altında folklor, gitar, bağlama, dil kursu ve dönem dönem de tiyatro çalışmaları yürütülmüştür.
Bu dönem öne çıkan yöre dernekleri olmuştur. Alevi-Kürt kesimlerin örgütlenmesinin bir dinamiği olan bu dernekler aynı zamanda kültür-sanat faaliyetlerinin sürdürüldüğü alanlar olmuştur. Bu dönemde öne çıkan iki önemli yöre derneği vardır. Kahramanmaraş ilçelerinin derneği olarak 90’ların başında kurulan SEVDER, 90’ların ortasına kadar aktif bir dernek olarak çalışmalarını sürdürmüştür. Tiyatro, müzik vb. çalışmaların yapıldığı bu derneğin üretimleri ile ilgili ayrıntılı bir bilgi yoktur. Dernek, aktif üyelerinden ikisinin 1996 yılında öldürülmesiyle birlikte, 2000’ler başından itibaren sadece yöre derneği konumuna dönmüştür.
Bu dönem önemli bir yöre derneği olarak 90’lı yılların başında kurulan KAYY-DER’dir. Bingöl iline bağlı Kiğı, Adaklı, Yayladere, Yedisu ilçelerinin ortak derneği olarak kurulmuştur. Dernek Sivil Toplum Örgütü misyonuyla çalışmaların sürdürmeye çalışmıştır. Birçok toplumsal etkinliklerde yer almıştır. Dernek bu aktivizminin yanında kültürel faaliyetler açısından kendi müzik grubu Kardeşliğin Sesi Grubu –Koma Dengê Biratî– ile Tiyatro Grubu çalışmalarını 2000’li yıllara kadar sürdürmüştür.
Bunun dışında burada bu dernekleri bir nevi model alan küçük dernekler kurulmuştur. Ancak çoğu günümüze kadar yaşamayı başaramamıştır. Kültürel faaliyetler bir düzeye geldikten sonra, çalışmaların ya dağılması veya yapılan çalışmada niteliğin düşmesi önemli bir sorun olarak kendini göstermiştir. Bu gruplardan ya MKM (Mezopotamya Kültür Merkezi) veya diğer muhalif kültür sanat kurumlarına kadro geçişleri yaşanmıştır. Bu durum, derneklerde var olan kültürel çalışmaların bir yerde kendi kaderine terk edilmesinde etkili olmuştur.
Yöre dernekleri dışında kültürel faaliyetler, katılımın niceliği bakımından HADEP ve devamı olan partilerde yoğunlaşmıştır. Bu faaliyetlere katılanların tümü gençler olmuştur. İstanbul ilinde Bağcılar dışında, Ümraniye, Kadıköy, Güngören, Bahçelievler başta olmak üzere 15’e yakın ilçenin parti binalarında kültür-sanat faaliyetleri sürdürülmüştür.
Bu faaliyetlerde amaç, gençliği siyasal bir çerçeve içinde tutarak kendi kimliklerini unutmamalarını ve siyasal aktivizmi benimsenmelerini sağlamaktır. Bu faaliyetlere 100–150 arasında, bazı dönemler ise çok daha fazla gencin katılım sağlamıştır.
Kültür-sanat komisyonu adı altında yürütülen faaliyetler, uzun yıllar kurumsallaşma ve profesyonel bir çalışma sürdürme perspektifinden uzak olmuştur. Siyaset-kültür ikilemi içinde tercih ‘siyasetten’ yana yapılmıştır. Toplumsal alanlardaki örgütlenmede ‘kültür’ bir yerde ikinci planda kalmıştır. Bugün özellikle Kürtçeyi bilen ve anadili Kürtçe olan insanların bu alanlarda yeterli düzeyde inisiyatif almamaları bunun güzel bir örneğidir. Bu konuda tartışmaya çalıştığımız DTP Gençlik Kolları’ndan aktivist bir arkadaşımız; “Bunlar bizim için ikincil çalışmalardır” değerlendirmesini yapmıştı.
Bunun en önemli nedeni olarak bu çalışmaların sadece gençliğin kimlik ve siyasi bilinç kazandıkları çalışma alanları olarak sürdürülmeleridir.[2] Ancak bu çerçeveye rağmen, bu faaliyetler içinde yarı amatör ve yarı profesyonel hedeflerle çalışmaları sürdüren insanlar da çıkmıştır. Tabanda sürdürülen bu çalışmalar tabanda kurumsal bir çalışmaya dönüşmemiştir.
Tabanda yürütülen bu faaliyetler içinde yetişen insanlar MKM’ye yönlendirilmiş, bu kuruma dönük ilgi örgütlenmiştir. Ancak bu ilgi, bürokratik bir işleyiş olarak sürdürülmüştür.
Yukarıda çizdiğimiz bu çerçeve 2000’li yıllara kadar böyle sürmüştür. Bu çerçevenin 2000’li yıllara kadar bir anlamı olabilir. Ya da, tabanda sürdürülen kültürel faaliyetlerin altyapısı için bir birikim olarak bakabiliriz. Yarı amatör düzeyde de olsa kültür-sanat etkinliklerinin bu şekilde sürdürülmesinin bir karşılığı vardır. O da kültürel faaliyetlerin tabanda oluşacak ve gençliğin kendini ifade etmesine hizmet edecek aydınlanma kurumlarının altyapısını oluşturmasıdır. 2000’ler sonrası bu yönlü kurumsal çabaların arttığını görmekteyiz.
* * *
Uzun bir dönem tabanda yürütülen siyaset merkezli kültürel faaliyetler için, 2000’li yıllarla beraber kurumsallaşma olanaklarının arttığı bir dönem başlamıştır. Siyasi partinin altyapı (salon, teknik donanım vb.) imkânları kullanılarak yürütülen tiyatro, folklor, bağlama, gitar kurslarına talep yoğunluğu bu faaliyetlerin yürütülmesinde mekân sorununu ortaya çıkarmıştır. Özellikle tiyatro oyunlarının hazırlanması ve sahnelenmesinde yaşanan sorunlar bu durumu tetiklemiştir.
Bu durumdan hareketle, kültürel faaliyetlerin yürütüldüğü alanda mekan sorununu da çözerek Bağcılar gibi gençlik potansiyeli yoğun olan bir ilçede bir grup genç, arkalarına geçmiş yıllarında birikimlerini alarak 2004 yılında Lotus Kültür Merkezi’ni açtılar. Söz konusu girişim çalışmalarına bu tartışmalar sürerken başlamış olmasına rağmen “siyaset mi? kültür mü?” tartışmalarını arkasında bırakmaya çalışmıştır. Bu dönemde Lotus Kültür Merkezi dışında, Ümraniye’de Hèvî Gençlik Kültür Merkezi ve Küçükçekmece’de Arzela Kültür Merkezi kurulmuştur.
Burada yürütülmesi gereken önemli bir tartışma, kendi özgün kurumlarını geliştiren bu kültür merkezlerinin çalışma yürüttükleri alanlarda ne kadar alternatif olduklarıdır. Gençliğin kimlik, ekonomik, siyasal vb. tepkilerinin sonucu olarak ortaya çıkan bu kurumlar canlılığını korumaktadır. Kendini “siyasetin gölgesinden” koparmaya başlayan bu çalışmaların eğitim-araştırma perspektifleri, faaliyet yürüttükler alanlardaki tabanla ilişkileri ve gençliğin sosyal, kültürel taleplerini kültür ve sanat ile kurumsallaştırma pratikleri ayrıca yakından izlenmelidir.
[1] Bağcılar Belediyesinin 2005 yılında yaptığı araştırmaya göre Bağcılar ilçesinin toplam nüfusu 670–700 bir arası olarak verilmektedir. Bu araştırmada, ikameti Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde olup Bağcılarda ikamet eden nüfus sayısı yaklaşık olarak toplanmıştır.
[2] İlçenin gelişen sosyal ve ekonomik yapısıyla birlikte geleneksel ilişkiler dağılmaya başlamıştır. Yoğun gençlik nüfusu; ucuz işgücü, uyuşturucu, fuhuş vb. için önemli bir alıcı kesim olmuştur. Bu çerçeve kültürel faaliyetlerin esas çerçevesini siyasi amaçların merkezde olmasını tetiklemiştir. Kültürel faaliyetler ile siyasi faaliyetler ayrıştırılmıştır. Kültürel faaliyetler siyasi hedeflere hizmet eden bir çalışma alanı olarak düşünülmüştür. 90’lı yılların başında çatışmalı ortamın etkileri kültürel faaliyetleri ikinci plana itse de bu faaliyetler tüm dönem sürdürülmüştür.