
Yaşanılan dönemle birlikte deneyselliğe açık olan sanat da değişime uğrar. 1920’lerin sonu ve 1930’ların başında, Martha Graham koreografi ilkeleri üzerine manifestolar yazdığında makinelerin gelişmesiyle harekete geçen yeni bir tempodan bahsetmişti. Bunun daha hızlı, daha sert bir ritmi vardı ve New York’un caddeleri bunu daha da yoğunlaştırmıştı.