Dikmen Gürün
30 Haziran 2009, dans tiyatrosunun efsane ismi, “Modern Koreografinin Trajik Jokeri” olarak da anılan Pina Bausch’un sessizce bu dünyaya veda ettiği tarih… Garip bir tesadüf, 2003 yılında İstanbul için yaptığı ve bugün de dünyayı dolaşmaya devam eden “Nefes” Varşova’da oynadığı sırada vefat etmiş ve kendi arzusu üstüne sessizce defnedilmişti sanatçı…
4 Eylül 2009; Pina Bausch anısına Wuppertal Operası’nda düzenlenen veda töreninin tarihi… Gösterişten uzak ama o denli dolu bir gün ve gece… O sırada Pina Bausch ekibiyle çalışan Koza Tandoğan’la birlikte yürüdüğümüz ağaçlıklı bir yolun sonundaki gölcüğün kenarındaki mezarı ve zarif bir taş parçasının üstündeki “Doğdu-Yaşadı-Öldü…Pina” yazısı hep aklımda takılı kaldı.
4 Eylül 2009’a gidiyorum bir kez daha. Dünyanın dört bir yanından gelmiş festival yöneticileri, yönetmenler, oyuncular, koreograflar, dansçılar, müzisyenler, operacılar, sinemacılar Wuppertal Operasını doldurmuş. Sinemanın usta ismi ve Pina Bausch’un yakın dostu Wim Wenders’in unutulmaz konuşması sahneden dalga dalga yayılıyor: “Hepimiz Pina’yı kendimize göre tanıdık… Hepimiz Pina’yı tanıdık ve hepimiz kendimize göre özlüyoruz. Çok kişisel olarak özlüyoruz; büyük acı duyarak özlüyoruz. Ama, onda olan öyle bir şey var ki, onu hepimiz, sanıyorum farkında olmadan, aynı şekilde tanıdık… Pina’nın bakışı… Ne bakıştı o!” Akıyor konuşma, ardından dansçıları çıkıyor sahneye ve ben bugün de dün olduğu gibi Pina Bausch’un her şeyi olan o bakışı düşünüyorum… Kendisi de “Benim koreografilerimde renkler ve imgeler iç içedir” diyordu zaten. “Eğer birbirimize farklı mesafelerden ve farklı açılardan bakarsak gerçeği yakalayabiliriz…”
Evet, İstanbul seyircisinin “Cam Temizleyicisi,” “Masurca Fogo” ve hele de 2003 yılında bu kent için yaptığı “Nefes” ile dünyalarını zenginleştiren Pina Bausch’a bir kez daha sevgimi ve saygımı sunmak istedim bugün… Benim için, İKSV ve Tiyatro Festivali için büyük bir şanstı Pina Bausch gibi bir sanatçıyı tanımak, onunla çalışmak ve de onunla dost olmak…
Sadler’s Wells-Londra’dan Müthiş Bir Yapım: Sutra
2010 yılında 17. İstanbul Tiyatro Festivali’ni yapıyoruz. AKM hayatımızdan çıkmış ve Zorlu PSM henüz hayatımıza girmemiş! Hangi oyunu hangi sahneye koyacağımız telaşındayız. O yılın bomba gösterilerinden biri olan Sadler’s Wells yapımı “Sutra”, Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesine giriyor… O kadar etkileyici, o kadar farklı bir gösteri ki… Üç temsilin biletleri çıktığı gün tükeniyor. Maalesef dışarıda kalan çok seyirci var ama tiyatro mekânı yok! Çok amaçlı kongre merkezleriyle olmuyor olay!
Geldik 2019’a ve iyi ki bu yıl; özel proje olarak İKSV Tiyatro Festivali Zorlu Performans Sanatları işbirliği ile bir kez daha davet etti “Sutra”yı İstanbul’a…
“Sutra”nın yönetmen ve koreografı dünyanın yakından tanıdığı Sidi-Larbi Cherkaoui. Sidi Larbi, Çin’de Henan bölgesinde bulunan Shaolin Budist Tapınağı’ndan 19 Rahip (yaşları 12 ile 24 arasında değişiyor) ve topluluktan bir dansçı (bu dansçı kendisi de olabilir) ile hayata geçirdiği “Sutra”da figüratif çalışmalarıyla bilinen heykeltıraş ve tasarımcı Sir Anthony Gomley ile işbirliği yapıyor. Müzikler Polonyalı Szymon Brzoska’ya ait. Sidi Larbi’nin bu çalışmayı hayata geçirmek için Shaolin Tapınağı’nda aylarca yaşadığı da biliniyor. Budizmin tüm kuralları kadar Hinduizm de bu rahiplerin yaşam düsturu. Kung fu ve Tai Chi sadece bedenleri değil ruhları da, zihinleri de terbiye ediyor… İşte bu genç Budist rahipler, daha doğrusu Budist rahip dansçılar bu ilkeleri yaşatıyorlar “Sutra”da sahne üstündeki 21 hareketli tahta kutu içinde, dışında, çevresinde dönen etkileyici hareketlerle… Kesin görülesi bir olay…