9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi (GSF) öğrencileri, mezunları ve akademisyenleri, 1994 yılından beri kullandıkları Narlıdere kampüsünden “deprem tehlikesi” bahanesiyle, tabiri caizse “sürülmek” isteniyor. Üniversite yönetimi, Türkiye’nin en köklü Güzel Sanatlar Fakültesi’ni üniversitenin yeni yerleşkelerinden birisi olan Tınaztepe’deki Rektörlük binasına “geçici” olarak göndermeye çalışıyor. Ancak ofis odaları şeklinde tasarlanmış Tınaztepe kampüsündeki bina sanat eğitimi vermek için uygun değil. Örneğin resim, seramik ve heykel atölyesi, oyunculuk sahnesi, dans stüdyosu, karanlık oda gibi sanat eğitimine uygun sınıflar yok. 1994’den bir elde edilen zengin altyapı olanaklarını kaybetmek istemeyen GSF öğrencileri ve akademisyenleri, bu haksız tahliye girişimine karşı direnç örgütleyerek ülke genelinde kamuoyu yaratmak amacıyla “mesele bina değil eğitim” sloganıyla bir dizi eylemlilik süreci başlattı. 9 Eylül GSF Dayanışması’nın organize ettiği imza kampanyası, basın açıklaması, sosyal medyada kamuoyu çalışması gibi etkinliklerle konu basında da tartışılmaya başlandı. 19 Temmuz tarihindeki Birgün Gazetesi’nde Gözde Bedeloğlu GSF ve eğitim hakkına vurgu yapan bir yazı kaleme aldı. GSF eski öğretim üyelerinden Prof. Dr. Oğuz Adanır ise, Kent ve Yaşam adlı yerel haberler yayınlayan web sayfasında 45 yıllık GSF binalarının tarihsel sürecine dair saptamalarda bulunan bir yazı kaleme aldı. Sözcü gazetesinden Gökmen Ulu konunun siyasi boyutlarını irdeleyen bir yazı kaleme aldı.
Mağdur olan öğrenci ve akademisyenlerin kamusal sağduyu ve müzakere çağrısına 9 Eylül Üniversitesi Rektörlüğü de üniversite web sayfasından “üslupsal olarak oldukça farklı bir açıklamayla” yanıt verdi.
Oluşan öğrenci protestoları sonrasında, öğrencilerle dayanışma içine giren akademisyenler, öğrencilerin haklı taleplerini ısrarlı bir şekilde gündeme getirdikleri için “görülen lüzum üzerine” gerekçe gösterilmeden idari görevlerinden (bölüm başkanlığı) alındılar. Üniversite yönetiminin bu otoriter yaklaşımı sonrasında, 9 Eylül GSF’nin nitelikli bir sanat eğitimini nasıl sürdüreceği meselesi epeyce tartışılacak gibi gözüküyor.
9 Eylül GSF meselesine dair görüşlerim şu şekildedir:
1) Deprem nedeniyle tahliyesi gündeme getirilen GSF binasına ait deprem raporları kamuoyuna açıklanmalıdır. Üniversiteye bağlı Mühendislik Fakültesi tarafından hazırlanan ancak bir sır gibi saklanan deprem raporu, etik ve vicdani olarak kamuoyu nezdinde sorgulanacaktır. Bu yüzden de, tarafsız ve bağımsız kurumlar tarafından kamuoyuna deprem raporları açıklanmalıdır. Bu açıklama olmadan, depremi bahane ederek binanın tahliye edilmek istenmesi, demagoji ve manipülasyondan başka bir anlama gelmemektedir.
2) GSF öğrencilerinin ve akademisyenlerinin 25 yıldan beri nitelikli bir şekilde eğitimini sürdürdüğü altyapı olanakları, geçici olarak taşınılması düşünülen Tınaztepe kampüsünde nasıl sağlanacaktır sorusuna üniversitenin gerçekçi bir yanıt vermesi elzem gözükmektedir. Sanat eğitimine uygun olarak yapılmadığı bizzat üniversite tarafından da kabul edilen yeni binada, GSF müfredatındaki uygulamalı ve teorik derslerin yapılması gerçekçi değildir. İyi ihtimalle en az iki yıl sürecek bir inşaat çalışması sürecinde, yani 2019-2020 ve 2020-2021 dönemindeki öğrencilerin akademik özlük hakları nasıl giderilecektir? Zorlayıcı elemelerden sonra kazandıkları üniversitede, hak ettikleri eğitimi alamayacak öğrenci ve ailelerine nasıl bir açıklama yapılacaktır? “Eh biz planlama yapmadan Türkiye’nin en köklü GSF’ini taşıma kararı aldık, kusura bakmayın çocuğunuz bu süre zarfında çok da iyi bir eğitim alamayacak, ama merak etmeyin bir şekilde telafi edeceğiz” mi denilecek. Bu yüzden de, uzlaşıya dayalı ve demokratik bir yol haritası olmadan yapılacak bina taşınması kabul edilmemelidir. Alternatif olarak sunulan İzmir’in farklı lokasyonlarındaki binalar için bile en az bir yıl beklenmelidir diye düşünüyorum, çünkü o binaların da altyapısı henüz hazır değildir.
Mimesis Portal’de 30.01.2019 tarihinde gündeme getirdiğim yazıda da vurguladığım üzere, seküler sanat eğitimi geleneklerini tasfiye edip zayıflatmaya yönelik çok sayıda girişime tanık oluyoruz. Politik, idari ve ekonomik baskıların Ankara DTCF Tiyatro bölümü, Mimar Sinan Üniversitesi Konservatuarı, Hacettepe Üniversitesi ve 9 Eylül GSF’ini nasıl da derinden etkileyebildiğine tanıklık ediyoruz. Eğer mesele seküler alanı geliştiren, nitelikli sahne sanatları ve güzel sanatlar eğitimini sürdürmekse, öğrenci, akademisyen ve ailelerin somut ve haklı talepleri kararlı bir şekilde savunulmaya devam edilmelidir. Türkiye’de geldiğimiz nokta itibariyle kaybedecek bir şeyimiz kalmadığı için, amatör, alternatif, resmi eğitim kurumu fark etmeden tiyatro, dans, müzik, resim, edebiyat vs. alanlarındaki kesimlerin birbirine yakınlaşması ülkemizdeki sanat eğitiminin geleceğini koruma adına elzemdir. Yeter ki, “konservatif”, “konformist”, “kurumsal” kalıplardan çıkıp büyük resme odaklanalım.