Can Merdan Doğan
Bizi mecbur bıraktıkları yerden kaybediyoruz. Umut, kötü kurgulanmış bir sahnenin aktörü olarak, İnce ve Erdoğan diye haykırıyor. Üretimimiz ve hayatımızın değeri burjuva hesaplarını ‘demokrasi’ yanılsaması içinde anlamaya çalışmakla geçiyor.
Bir taraf diğer tarafı eciş bücüş görürken, diğer tarafsa ilk kez birilerinin onu temsil ettiği hissiyle mutluluğunu korumak istiyor. Bizim gibilerse sonu baştan kaybedilmiş bir düzenin içinde çoktan gömülmüş bir şeyleri bulup çıkarmaya çalışıyoruz. Ve gelecek, şimdinin çıkışsızlığında biçare kalıyor. Geleceğin şimdi de hapsedildiğini bilmek içinse Türkiye’de yaşamak gerekmiyor; her yerde faşist hesaplarını ‘küçük insanın’ emeği üstünden yürüten birileri var. Unutmamak gerekiyor ki, hayatımız onların daraltmak ve hiçe saymak istediği her şeyi aşabilecek kadar değerli.
Hayatımın her anı bir kurtarıcıyı beklemekle geçmiş; ailede, okulda, işte, ilişkide, emek vererek edindiğim kazanımların üstüne bir kahramanı oturtmaya çalışmışım. Sığınıp kaldığı yerlerden bir mesafe alınca fark edebiliyor insan, esas tehlikenin sığındığı yerler olduğunu. Kendi hayatımızın riskini almadıkça bu yanılsamaya mecbur kalacağız. Temsilin her alanda tartışmalı ve sorunlu olduğu bir yüzyılda, birilerinin mecliste bizi temsil edeceğine dair olan inancımız rahata düşkünlüğümüzden başka bir şey değildir; çünkü umut benim, biziz! Calvino, Sandık Gözlemcisinin Uzun Günü’nde şu soruyu sorar: ‘… şu anda sanki bir oyun oynarmışçasına sırıtarak gelen o geri zekalı gibi karşı tarafta olacağına, masanın bu yanında olmasının nedeni rastlantı değil mi?’
Amerigo Ormea gibi kendimizi düşman ordusunun elinde bir rehine gibi hissetmemek için; yeni yollara… Çünkü bu seçim her yerinden kaybedilmiş ve kazanılması mümkün olmayan bir düzenin seçimidir. Bir tarafı tutmanın ‘rastlantısallığı’nın ötesinde bir hayat mümkün.