Yaşam Kaya
Bihter Özdemir Dinçel’in yazdığı ve Cem Emüler’in yönettiği ‘Aşiyan’ adlı oyun geçtiğimiz tiyatro sezonunda prömiyerini yapmış, fakat yoğunluktan oyunu seyretmem mümkün olmamıştı. Bu sezon açılır açılmaz ilk işim oyunun ilk gösterimine gitmek oldu. Barış Dinçel’in dekor, Başak Özdoğan’ın kostüm tasarımını yaptığı gösteri, alternatif sahne diye tabir edilen Beşiktaş Ezop Sahne’de gösterimlerine devam ediyor. Oyun anlatımıyla yeni Türkiye’nin önemli fotoğrafını bizlere çekmiş. Daha önce birçok sinema ve dizi projesinde yer alan genç sanatçı, tiyatro sahnesinde öyle yerlere dokunuyor ki, çok yakın geçmişinizle hesaplaşmak sizin için zor değil. ‘Aşiyan’ın anlatım başarısı, psikolojik tahlilleri yerinde yapan yazım gücünden alıyor, bu durumu kritiğin başında belirteyim!
Konu Deniz adlı kızın evde yalnız başına geçirdiği zaman dilimi içinde yakın geçmişinde yaşadığı olaylarla yüzleşmesini anlatır. Anlatacaklarım kısmen spoiler içermekte olduğu için, kritiği okuyacakları bu noktadan sonra uyarmam lazım. Deniz’in kendi iç dünyasındaki yüzleşmesi çocukluk anlılarına dek uzanır. Fakat temelde, özellikle ülkemizin maruz kaldığı IŞİD terör saldırılarının anlatısında, hatta 15 Temmuz darbe girişimine dek uzanan öyküsel bağ insanı duygusal travmaların içine çekiyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa insanlarının yalnızlaşması gibi evine kapanan genç kadın, dışarıda yaşanılan olaylardan bihaber hayatına devam etmeye çalışıyor. Ama yaşadıkları bir türlü Deniz’in peşini bırakmıyor. Çocukluk yıllarında babasını kaybedişi, ilk gençlik yıllarında yaşadığı buhranlar, yetişkinlik döneminde Türkiye’nin görüp göreceği en kanlı terör saldırıları, eve kapanan kadının beyninde sürekli büyüyen ur gibi rahatsız ediyor! Kadının kendisiyle olan yüzleşmesi bir noktadan sonra toplumsal yüzleşmeye doğru kayıyor.
Bihter Özdemir Dinçel’in toplumun yaşadığı siyasi argümanlara sessiz kalmaması gerçek bir sanatçı duyarlılığı. Aşiyan yollarından yapılan gönderme ile Uğur Mumcu’nun ölümüne kadar ulaşan anlatım insanı oyunda farklı dünyanın içine sokuyor. Oyuncuyu rol analizinde son derece başarılı buldum. Tek başına sahnede ciddi ciddi büyük travmaları anlatmak zor uğraş. Çok yakın dönem Türkiye’nin fotoğrafını çeken Deniz’in yalnızlık buhranıyla baş başa kalışını çoğu sahnede yüzümüzdeki tebessümle izledik. Tek başına sahnede devleşen Dinçel’in eski plaklarla kurduğu bağ ise geçmiş güzel günlere duyulan özlem diyebiliriz. Barış Dinçel’in sürrealist dekoruyla gerçekçi algısı aynı noktada birleşince insan sahneye bakmaya doyamıyor. Başak Özdoğan ise çeşitli şekillere bürünen karakteri kostümde iyi destekliyor.
Aşiyan’ı üç noktada değerlendirirsek neden oyunun önemli olduğunu anlarız. Birincisi; Deniz karakteri aslında hepimizin içindeki insan. İkincisi; toplumsal biçimde dış dünyadan korkan insanlara dönüştürüldük. Üçüncüsü; duygusal olarak yaşadıklarımız her an patlama noktasına doğru ilerliyor. Bu üç ayrıntıyı düşünerek sahnede bize verilmek istenene eğilmemiz lazım. Yazarın ve oyuncunun aynı isim oluşu, sahnedeki gösterinin başarısını perçinliyor. Ne anlatmak istediğini bilen Dinçel, yönetmen Cem Emüler’in düşüncesini kusursuz anlamış. Yönetimsel alanda insanı boğmayan, sahne geçişlerinin yerinde olduğu dört dörtlük bir iş var sahnede.
Aşiyan, Beşiktaş Ezop Sahne’de sahne gösterimlerine devam ediyor. Çok yakın tarihinizle yüzleşmekten korkmuyorsanız mutlaka oyunu görmelisiniz!