Çoktandır memleketin dört bir yanında pervasızlık ve zulüm memurluklarını ilan etti. Tepedekiler adalet dağıtacağına adaleti dağıtıyor, ihtiyaç sahiplerini değil kendi ihtiyaç duyduklarını kayırıyor; züccaciye dükkanına dalan ne oldum delisi külhanbeyi edasıyla kollarını oraya buraya savuruyor, koca memleketi rahatça narasını atacağı ufacık mahallesi zannediyor, ayağına dolanan kim var kim yoksa ağzını tıkıyor, soluksuz bırakıyordu.
İşte bu memlekette kapkara bir sis içinde ummadık bir taş baş yarmış, çaresizlikte sığınılan bir yol ortaya konmuş ve derhal yola çıkılmıştı. Yol uzun ama zaman kısaydı. Ne de olsa celladına aşık olanların yürüyüşünden evvel yola çıkmak artık farz olmuştu. Şimdi herkese biraz olsun şu kavurucu sıcaklarda moral vermek, nefes aldırmak gerekiyordu.
Yürüyüşe, sadece mahrumiyetiyle kavrulanlara can verecek şeyi alınlarına takarak başladılar: Adalet!
Tepedekilerse onları burun deliklerinden bakarak izliyordu. Bonkörce dağıttıkları öfkeleriyle ve de tehditleriyle yürüyüşün nehrine katılacak derelerin önüne set çekmeye çalıştılar. Fakat biz biliyoruz ki savurdukları tehditler aslında korkularının üzerini örtmeye çalışan paçavradan ibaretti.
Geçtiğimiz gün işte bu yürüyüşün nehrine İstanbul’dan sanatçılar da katıldı. Adalete açlıklarını, kendi bedenlerini de açlığa mahkum ederek ifade eden Nuriye ve Semih’in taleplerini haykırarak! Dersinden alınıp sokağa fırlatılan tiyatro akademisyeni dostlarını anarak! Umarız bu buluşma kendi yatağında durmaksızın akan bir dereye kavuşmanın habercisidir. Sanatçıların bu birleşmeye her zaman olduğundan daha çok ihtiyaçları var çünkü…
Öte yandan yürüyüş 9 Temmuz’da Maltepe’de sona eriyor. Tabi şimdilik… Elbette Maltepe sadece daha uzun bir yolculuğun bir durağı olmak zorunda. Mücadelenin kendisi bir yürüyüş, yürüyüşün kendisi bir mücadele çünkü…
Anti-Laik baskıya karşı “Yetti Artık!” diye haykırmak, toplumun her kesiminden insanla birlikte 9 Temmuz’da Maltepe’de olmak, bu yürüyüşün bir parçası olmak sizce de gerekmiyor mu?