Mimesis Çeviri/ Anne Teresa De Keersmaeker son eseri olan Altın Saatler (Size Nasıl Geliyorsa) [Golden Hours (As You Like It)]’de Brian Eno’yu Shakespeare ile iç içe geçiriyor.
Exberliner, 17 Mart 2016, Çeviri: Bahadır Dönmez
De Keersmaeker yoğun birisi. Bu yoğunluğun – odaklanmış bir ciddiyet – nedeni onun sürekli olarak, Avrupa’nın en ilginç ve en çığır açıcı çağdaş danslarını üretiyor olması. Aynı zamanda bu, onunla konuşmanın da zorlu olabileceği anlamına geliyor. Keersmaeker’in, sahnelerde otuz yılı aşkın bir süredir faaliyet gösteren, Brüksel merkezli firması olan Rosas, sınırları zorlayan ve uluslararası eleştirmenleri hoşnut eden bir güç merkezi olarak varlığını sürdürmekte.
Altın Saatler (Size Nasıl Geliyorsa) [Golden Hours (As You Like It)] Rosas’ın önceki eserleriyle birtakım açık benzerlikler taşıyor: geometrinin vurgulandığı minimalist biçimcilik, cinsiyet sorunu ve koreografik bir ilke olarak müzik. Fakat bu kez kullanılan popüler müzik: Brian Eno’nun Another Green World albümünden “Altın Saatler” [“Golden Hours”] adlı şarkı. Ve De Keersmaeker hemen hemen ilk defa bir anlatı kullanıyor.
Shakespeare’in komedisi Size Nasıl Geliyorsa [As You Like It]’nın metni salonun duvarlarına yansıtılarak koreografinin esas çerçevesi meydana getiriliyor. Aslında De Keersmaeker’ın şimdiye kadar kazandığı şöhreti ona rahatlıkla yetebilirdi. Fakat o ne istediğini bilen ve kendini yılmaz bir biçimde işine adamış birisi. Neredeyse röportaj daha yeni başlamışken “Beni mazur görmeniz gerekecek…” diyerek müsaade istiyor, “…dansçılarım beni bekliyor.”
Shakespeare’i dans figürlerine nasıl döktüğünüzden biraz bahseder misiniz?
Dansçılarımız oyundaki karakterleri anlamaya ve oyunun dilini kendine has yönüyle – müzikalite yönü – somutlaştırmaya çalışıyorlar. Şüphesiz geri planda bir anlatı mevcut fakat oyunun izleyici tarafından anlaşılma zorunluluğu bulunmuyor. Size Nasıl Geliyorsa [As You Like It] iki ana temaya sahip. Bir yanda, saraydaki yaşayış – kent hayatı da diyebilirsiniz – ile bu yaşayışın doğaya ve varlıkların doğal işleyişine getirisi olarak görebildiklerimiz arasındaki temel karşıtlık anlatılıyor. Diğer tarafta ise bu çok katmanlı bir oyun. Piyes içinde piyes gibi. Özellikle de cinsiyet hususunda.
Hem bu oyun hem de Eno şarkısı zaman ile de çok ilgili.
Zamanı en çok deneyimlediğiniz yer bedeniniz. Bedeniniz her sabah uyandığınız eviniz. Bedenininizin doğumla ölüm arasında geçen sürede nasıl değiştiğini zamanla fark ediyorsunuz. Shakespeare’in birçok oyununda zamanın akışı, yok olma duygusu ve kaybetme hissine dair çok güzel düşünceler dile getiriliyor.
Kariyeriniz boyunca birçok iş yaptınız ve hala yenilik getirmeye devam ediyorsunuz. “Altın Saatler” şarkısında şöyle bir dize geçiyor “Belki beynim yaşlı ve aklım karışıktır.” Sizi bu şekilde hissetmekten alıkoyan nedir?
Bana göre dans etmek ve gösteri yapmak benim dünya ile olan en dolaysız ilişkim. Bu benim nefes alma ve düşünme biçimim. Benim doğamın bir parçası. Burada asıl mesele iletişim. Ben dansı seviyorum. Bakın burada romantik bir aştan bahsetmiyorum, iz bırakmayan bir sanat biçiminden bahsediyorum. Çalışmak benim için bir çeşit oyun ve bir arayış. Brian Eno’nun pop şarkısını bilinçli olarak seçtim – o bu şarkıyı Roxy Music adlı gruptan ayrılıp kendi yolunda gitmeye başladığında ambiyans müziği yapmaya geçmeden hemen önce yazmıştı. Duygudan uzak durmamak istediğini açıkça belirmişti. Şarkının sözleri, şiir, anlamsız görünebilir. Neşe ve melankoliyi birlikte barındıran bir şarkı. Eno elektronik pop teknolojisiyle çalışıyor, fakat aynı zamanda müziği katman katman işlenmiş el yapımı niteliği taşıyor.
“Altın Saatler”i son derece hüzünlü bir şarkı olarak mı dinliyorsunuz?
Bence doğru kelime melankolik. Bunun karakteristik bir İngiliz niteliği olup olmadığını merak ediyorum. Shakespeare’in zamanında melankoli kavramı gerçekten popülerdi, bir çeşit varoluşsal hüzün. Bu kapalı ve sıkıcı olduğu anlamına gelmiyor, aksine, bir çeşit şeffaflık içeriyor. Benim gerçekten hoşuma giden çok hassas bir duygu bu. Burada her zaman az da olsa mizah ve eğlence bulunuyor – çok neşeli değil ama yine de sizi gülümsetiyor.
Şimdiye kadar “Yürüyüşüm benim dansımdır” ilkesiyle çalıştınız… bunu biraz açıklar mısınız?
Dansın başlangıç noktasını incelediğimizde yürümek dansçı olan ve olmayan insanlar için farksız ve tümüyle normal bir harekettir. Yürümek sizin mekânınızı ve zamanınızı organize eder. Yürümek insan bedenini fıtratında mevcuttur. Hayvanlar dört ayağı üstünde dururken insanlar yürür. Tamamen omurgamızın dik olmasıyla ilgili bir şey. Bu, benim son koreografilerimde kullandığım hareketlerin de temel katmanıdır. Yürümek bir bakıma uzayı resmetmektir.