Gizem Aksu
Atmosphere, 2015 yazında İstanbul, sonbaharında Anvers’te, Marc Vanruxt ile Türkiye’den Aslı Bostancı, Melih Kıraç, Orçun Okurgan ve benim birlikte geçirdiğimiz bir sürecin sonucunda üretildi ve Ekim 2015’te Kaaitheater’da (Brüksel) prömiyerini yaptı. Platform 0090, Europalia, ve Flemish Community’nin katkılarıyla örülen süreç ve üretilen eser 2015-2016’da Belçika’nın 7 farklı şehrinde performe edildi.*
Türkiyeli dansçılar olarak içinde yer aldığımız ve İstanbul’da gösterilmesini oldukça arzu ettiğimiz Atmosphere maalesef buraya taşınamadı. Sürecin buraya taşınamamasında ekonomik ve kültürel anlaşmazlıklar etkili oldu gibi görünüyor. Benim için daha önemlisi Belçika’da geçirdiğimiz süre boyunca deneyimlediklerimizi ve gözlemlerimizi de İstanbul’a pek taşıyamadık. Bu dosyanın kendisi bu süreci deneyimleyen bir dansçı olarak çalıştığım koreografla stüdyo dışında da sanat ve yaşam üzerine derinleşen bir ilişkiyi, farklı çehreleriyle paylaşmak ve sürece tanıklık etmenizi sağlayacak içeriden paylaşımları sunmak. Bu sohbetle de bu süreci birlikte yaşadığım dansçı dostlarımla bu süreç üzerine konuşmayı ve onun deneyimlerini de aktarmayı istedim. En azından sözün titreşiminde deneyimi taşımak ve paylaşmak umuduyla…
Fotoğraf:Raymond Mallentjer
Gizem Aksu: Performansçı olarak şu ana kadar birçok koreografla çalıştınız. Marc Vanruxt ile Atmosphere sürecinde deneyimlediklerinizi sizin için diğerlerin ayıran noktalar var mıydı?
Aslı Bostancı: Herkesin yeri ve öğretisi çok ayrı açıkçası. Bu nedenle hepsi ayrı yerlerde duruyor. Uzun süredir kendi koreografilerimi yaparken, aynı zamanda başka koreograflarla da çalışıyorum. Özellikle Marc’ın işinde, bir metin ve belirli bir hikaye olmadığı için; elimden geldiğince -Marc’ın tam olarak bilmediğim hayalini gerçekleştirmek için- kendi içimde alanlar açmaya çalıştım. Sanırım en çok bu projede, başka bir koreografın hayalini gerçekleştirmek için, bedenimin kişisel tarihi ve hikayesiyle ona kanallık yaptığımı hissettim. Böyle bir servis edebiliyor olmanın da, çok değerli ve öğretici bir deneyim olduğunu hissediyorum. Kendi istek ve ihtiyaçlarımın dışında bir yaratıya yer açmak, kendime meydan okuduğum bir alan yaratıyor.
Melih Kıraç: Sürece başlarken Marc’ın tüm yapıyı ilk günden ortaya koyması enteresandı. Yapının belirliliği yaratım süreci boyunca materyaller içinde yeterince derinleşilmesine olanak sağladı diye düşünüyorum. Yapı derken; bölümlerin yönergeleri, bölümler için müzik ve kostümler Marc’ın koreografiye başlaması için ana taslağı oluştururken, bu belirlilik ve seçimlerin önceden tasarlanması, yaratım sürecinde hareket dilinde bir tür ortaklık yaratılmasına sebep oldu. Marc’ın devamlı olarak bahsettiği ‘association’ (çağrışım) ve kendi arşivini (özellikle müzik) devamlı olarak koregrafilerinin çıkış noktası haline getirişi, kendi arşivimi harici diskimde tutmak ya da saklamak yerine yaratım için bir tür çıkış noktası haline getirebileceğim bir öneriyi beraberinde getirdi. Marc’ın İstanbul’u deneyimlemesi ayrıca kendi yaşadığım şehri başka bir açıdan görmeme de sebep oldu. Marc’ın İstanbul’la yaşadığı zıtlık (zaman ve mekan) ve bu farklı algılama biçimini/atmosferini koreografinin saklı alanlarında hissediyor olmak koreografiye doğrudan olmasa da çeşitli yan anlamlar kazandırdı.
Marc, yeri geldikçe Türkiye’den 4 dansçı ile çalışmasının yanından 4 koreograf olan dansçı ile çalıştığından bahsediyordu. Eseri üretirken yaptığımız konuşmalarda da bunu hissettiriyordu. Aynı zamanda koreografi yapan performansçılar olarak bir eseri üretirken, koreograflık zemini performansçılığınızı nasıl etkiliyor?
Melih: Her eserde bunu biraz hissediyorum diyebilirim. Yani koreografinin önemli bir hattını oluşturabilecek performansçıların varoluşu ya da fiziksel dilin yaratılmasında belirleyici olmak. Performansçı olarak işin parçası olduğumu daha net hissettiriyor her zaman. Marc net bir çerçeve sunmasına karşılık, bireysel dinamikleri gözlemleyerek 4 dansçının bütünü yönetmesine olanak sağladı. Başlarda paralelizmden referansla birkaç resim paylaştığını hatırlıyorum. Tek bir hareketin aşamaları, mekanda aynı anda nasıl var olur ve nasıl çoğalır? Bu çoğalma ve yayılma bireysel olarak ürettiğimiz hareketin birbirimiz arasında yayılmasına ve dönüşmesine, ardından ise koreografinin hareketsel dilinin yaratılmasında önemli bir kaynak oluşturduğunu düşünüyorum. Daha sonra belirlenen yapının içinde hala canlı bir üretkenliğe izin vermesi koreografiyi benim için her seferinde yeniden keşfedebildiğim bir şey haline getirdi.
Aslı: Bir koreograf olarak; kendi sanatsal görüş ve tercihlerimle ilgili, oldukça kararlı ve net bir duruşa sahibim. Her dönem istek ve ihtiyaçlarım değişmeye ve yenilenmeye devam ediyor. Bu nedenle başkalarıyla çalışırken zorlanabiliyorum.Atmosphere kendine has talepleri olan ve sınırları oldukça belli bir koreografiydi. Marc ne istemediğini net bir şekilde ifade ediyor ve istediği şeyleri araştırmamız için de oldukça geniş bir alan oluşturuyordu. Bu da, mevcut olan Aslı’yı bazı noktalarda sınırlandıran bir alan demek oluyor.
Kendi istek ve ihtiyaçlarımı daha geri planda tuttuğum ve Marc’ın hayaline servis ettiğim bir araştırma oldu. Bunları birbirinden ayırabiliyor olmak, bu tür ortaklıklarda oldukça rahatlatıcı oluyor. Demek istediğim bir koreograf olarak, kendimi kendimden ayırabildiğim stratejiler geliştirmem gerekiyor, başkalarıyla performansçı olarak çalışırken. Bu da kendi sınırlarımı zorlayan ve performansçılığımı geliştiren bir pratik.
Atmosphere‘in üretim sürecine ve esere şimdiden baktığınızda, içinize işleyen üç imajı paylaşabilir misiniz?
Melih: Yığılmak, Ankara, +4…
Aslı: İşin birinci bölümü, benim için çok şiirseldi. Sürekliliğin, tekrarın ve durağanlığın meditasyon gibi etkileyici bir büyüsü var. Zamanın genişlemesi ve detayların içerisine dalıyor olmak.
Performansa başlamadan önce Marc’ın yere konfetileri dağıtma seramonisine bayılıyorum.
Kendi küremle genişleyerek ve merkezimden ışık çıkararak hareket etmek, benim için işin tüm sürecinde çok kuvvetli bir imaja sahip.
Atmosphere, Belçika’da 7 farklı şehirde gösterildi ve her şehrin sanat merkezi, sanat izleyici kitlesi oldukça farklıydı. Maalesef Türkiye’de bir dans performansının bu şekilde turlaması neredeyse olanaksız… Pek tanışık olmadığınız bir ülkede şehirler arası yaptığınız bu yolculuğa dair izlenimleriniz var mı? Mesela bazı tiyatrolar oldukça eskiydi, bazılarının sanat takipçilerinin ortalama yaşı oldukça yüksekti. Nasıl bir şey farklı yaş kitleleri ve farklı sanat algısından olan insanlarla buluşmak…?
Aslı: Hayatta nerede olursak olalım hep farklı buluşmalar yaşıyoruz. Hepsi de çok değerli ve öğretici. Bilginin nereden, kimden, nasıl geleceğini de bilemiyor insan. Farklı bir toprakta olmak, beraberinde farklı bir algıyı da getiriyor. Bunu deneyimliyor olmak çok etkileyici. Bizim topraklarımızda sanatı ve yaratıcılığı sınırlayan bir enerji tansiyonu mevcut ve istemeden de olsa biz kendi bedenlerimizde buna maruz kalıyoruz. Bu da deneyimimizin bir parçası oluyor. Bu tür sınırların ve tansiyonların bulunmadığı topraklarda algısal ve dolayısıyla bedensel olarak farklı açılımlar yaşıyorum, genişliyorum. Sonra bu genişliği elimden geldiği kadar beraberimde kendi topraklarıma da taşımaya çalışıyorum. Sanat toprakla doğayla alış veriş içerisinde. Atalarımız “ne ekersen onu biçersin” demişler, bu nedenle bu topraklara yeni ekimler yapmak, toprağı hareketlendirmek ve havalandırmak gerektiğine inanıyorum. Sınırları ve sınırlayıcı tansiyonları, ancak kendi sınırsızlığımızı hatırlayarak ve deneyimleyerek salabileceğimizi hissediyorum. Bu tür buluşmalar bana ilham veriyor.
Melih: Çoğunlukla İtalyan sahnede temsil yaptığımızı hatırlıyorum. İki farklı sahnede seyirci bizden yukarıdaydı ve bu farkın özellikle Atmosphere için çok işlemediğini düşündüğümü hatırlıyorum. Yani evet biliyorsun ki Kaaitheater seyircisi karşında ama seyirciyle bir mesafe gerekiyor. Kendi alanını mekan ve seyirci değişse de korumaya çalışıyorsun yoksa iş daha da ağırlaşıyor. Bu noktada izleyici ve performansçılar arasındaki sınır benim için hep çok netti Atmosphere‘de. Öncesi ve sonrasında mekanın kimliğini algılamak, oradaki iş ya da seyirci sirkülasyonu üzerine düşünmek keyif vericiydi.
Fotoğraf: Raymond Mallentjer
Eserin tanıtım metinlerinden İstanbul’dan dansçılarla Marc Vanruxt arasındaki bu buluşmadan bahsederken hem İstanbul’un farklılığına, hem de bu bağlamda yaşayan dansçıların beden metinlerinin farklılığına imada bulunuyor ve bunun sanatsal potansiyel yarattığından bahsediliyor. İstanbul’dan, Türkiye’den gelmek… ibarelerle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Aslı: Marc’ın İstanbul’da olması ve bizimle buluşması, onun belki de önceden farkında olmadığı yerlerini tetikledi ve farklı katmanlarında bir şeyleri aktive etti. Aslında oldukça rahatsızlık alanlarıyla karşılaştı. İstanbul’un “atmosferi” Marc’ı oldukça zorladı diyebilirim. Bu nedenle çıkan iş, Marc’ın son dönem işlerinden farklı bir estetik anlayışına sahip oldu. Daha agresif ve yırtıcı diyebilirim. Yumuşak, durağan, minimal eserlerinin ardından Atmosphere, daha dışa vurumcu ve provoke edici bir söylem içerisinde oldu. Yumuşaklığın, durağanlığın ve minimal yaklaşımın da her zaman Marc’ın işlerinde seyirciyi zorlayan taraflarının bulunduğunun altını çizerek, genel olarak avrupalıların bu tür dışa vrumcu ve provoke edici işlerden rahatsız olduklarını hissediyorum aslında. Sanırım bizim beden metinlerimizin farklılığı, onun beden metninde de farklı tonları deneyimlesini sağladı.
Bir önceki soruya verdiğim cevapla da bağlantılı yine… Toprak değişimi ve o toprağın insanlarıyla buluşmak, farklı aynalar tutuyor kişiye. Hepimiz farklı topraklardan, farklı tonlara sahibiz. Ama geniş resimde de hepimiz her tona sahibizdir. Baktıkça, deneyimledikçe hatırlıyoruz. Hepimiz harika renkleriz.Bu nedenle, yaşadığım yerle tanımlanıyor olmak kısıtlayıcı geliyor. Çünkü kolay bir yerde yaşamıyoruz. Ama bu deneyimin de kendine has avantajları, kendine has okumaları, sanatsal getirileri oluyor.
Melih: Tabi ki birçok dansçıyla ortak bir dili paylaşıyoruz ama yaşadığımız coğrafya, olaylar, vs. Bedende belirli kodlar üretiyor. Dansçı bir yandan hiçbir yere ait değil, bir yandan da üzerine ağırlığını bıraktığı toprağa ait. Geçen Keersmaeker bir röportajında basit birşeyi hatırlatıryordu: beden en bireysel ve aynı zamanda en küresel şey diye. Senin bedenin ve benim bedenim birbirinden çok farklı ama aynı zamanda birbirimizi tanıyabildiğimiz bir şeyi paylaşıyoruz.
Eseri burada performe edemesek de deneyimi aktarmak önemliydi. Çok teşekkürler ikinize de…
Aslı: Güzel sorularınla Atmosphere sürecinin hatıralarını tekrar uyandırdığın için çok teşekkürler…
*Yapım süreciyle ilgili ayrıntılı bilgi için
http://www.kunst-werk.be/?rd_project=1047&lang=en&rd_project_type=rd_project_marc
Nisan 2017 // İstanbul