Bahar Çuhadar
Bir Üçüncü Sayfa Manzarası: Leyla
Biz Leyla’yı ilkin Seray Şahiner’in ‘Antabus’uyla tanıdık. “Tanıdık” demeyelim de, hatırladık diyelim. Ya da; daha yakından tanıdık. Çünkü Leyla ne yabancı bize ne de unutabileceğimiz kadar uzakta. “İstanbul benim için pencereden görünen inşaat manzarası” diyor bir yerde, işte kendisi de öyle, bizim için bir ‘üçüncü sayfa manzarası’. Neyse ki bazılarımız için bir isyan dalgası, meydanlarda kadınların dilinden, saçından, eteğinden yükselen…
Seray Şahiner iki sene önce yayımlanan romanında üçüncü sayfada hikâyesi her gün baştan yayımlanan, sadece öldürenin/bıçaklayanın/tecavüz edenin baş harflerinin değiştiği (Üçüncü sayfalarda kadının adı açık açık yazılır çoğu kez çünkü; erkeğinkidir iki harf iki noktayla özetlenen.) o kadını anlatıyordu bize. Leyla’yı. Köyden kente bir göçer. Bir kız çocuğu. Bir tekstil işçisi. Bir şaşkın ördek. Bir ‘mecburen’ eş. Bir anne. Odalarında şiddetin oturduğu evlerde büyüyen, o odalarda şiddetten uzak çocuklar büyütmeye çalışan bir kadın. Ve çok komik bir kadın. Okurken gözünüzden gelen yaşın kahırdan mı Şahiner’in kadın kadına mahsus kıvrak esprilerinden mi olduğunu ayırt etmesi mümkün olmuyordu. Oyunu izlerken de aynısı oluyor işte insana!
Nihal Yalçın iyi ki koymuş kafasına bu metni, iyi ki lıkır lıkır içip yutmuş Şahiner’in cümlelerinde dolaşan komediyi ve acıyı. Belki alkole olan iştahı kesilir diye, kocasına çaktırmadan içirdiği ‘antabus’ gibi hüpletmiş romanı iyi ki… İlham Yazar’ın yönetiminde, birkaç dekor ve aksesuvar parçası eşliğinde sahnede romanın Leyla’sını ete kemiğe büründürmüş Yalçın. Sahnelendiği ilk günden beri izleyenin dilinden düştüğü pek olmadı oyunun, izleyince hak vereceksinizdir. Sayfayı çevirmeden önce sindire sindire okumamız gereken bir hikâye yazmıştı çünkü Seray Şahiner. Şimdi Nihal Yalçın yüzümüze tek tek bakarak icabında, “O hikâye sayfaya düşene kadar neredeydiniz?” diye hesap soracak
‘Mutluluk’ Bu Odada!
Kendisinden hep ‘komik kadın’ diye bahsediyor olmamız o kadar da isabetli değil belki de. Daha çok komedi ve dramı birleştiren bir formun (Dramedi janrının) oyuncusu Şebnem Bozoklu. Ve kesinlikle iyi de bir sahne oyuncusu. Çok uzun süredir en fazla sinemada ve TV işlerinde izliyoruz, şimdi ‘Kaplan Sarılması’ ile arayı kapatıyor. İç sesini yazıya ince bir dille aktaran, iyi bir yeni nesil metin yazarı, Kemal Hamamcıoğlu yazmış, ‘Kaplan Sarılması’nı. Hamamcıoğlu ile ilk tanıştığımız ‘Kabin’e –seyirciyle bağ kurması açısından- yanaşamasa da bugünü (hatta en son teknolojiyi) yakalayan, eğlenceli ve zekice bir iş ‘Kaplan Sarılması’.
Bir kerelik bir cinsel ilişki yaşayıp ‘mutlu olmak’ için teknolojik imkânlarla donatılmış bir ‘mutluluk odasına’ giriyor karakterimiz ve oyun başlıyor. İstanbul’un en yeni mekanı TOY İstanbul sahnesinin üç duvarı da dev birer dijital ekrana dönmüş, ortada da kocaman rahat bir yatak… 30’larındaki kadın karakterimiz, odaya verilen erkek sesinin sorularına (bir nevi anket formu) yanıt vererek, ‘mutluluk odası’nda seks yapacağı ‘insanımsı’ erkeği –dilediği gibi- biçimlendiriyor. İster Brad Pitt’in 20’lerindeki haliyle sevişecek, isterse ‘özgüvenli’ kalçaları, boncuk boncuk gözleriyle 30’larında bir kumralla… Burada mutluluğu satın aldığı bu hizmetin güvencesi altında ve lakin öyle dilediği zaman da “Küstüm oynamıyorum” deyip odadan çıkmak yok… İşin ucunda seviştikten sonra, hiç istemediği halde dokunmak, sarılmak olsa bile…
Hamamcıoğlu yapay zeka ve insanımsı robotların popüler kültürün odağında olduğu bir dönemde, bir kadının yalnızlığını, bu güncel mevzuyla bağlantılandırıp esprili bir dille anlatmayı başarıyor. Metnin eksiği, kadının sarılma fobisine varan yalnızlığının finalde cılızlaşarak ifade bulması.
Şebnem Bozoklu ise sahnede tek başına ama ona sesiyle eşlik eden, selama kadar da karşınıza çıkmayacak Kerem Fırtına ile iyi bir ikili olmuşlar. O şaşkın, başlarda biraz utangaç, sonra koyverip açılan, sık sık heyecanlanan, sonunda da bir tür panik atak geçiren kadında sıkı bir iş çıkarıyor Bozoklu. Kendinizi bırakın, her zaman olduğu gibi çok güldürecek sizi.
Tiyatronun Ödül Öncesi Sessizliğini Bozuyor
Genç, güzel, yetenekli. ‘Büyük Ödül’ neden onun olmasın! O halde şu ‘teşekkür konuşmasını’ hazırlamalı. O gece giyeceği kıyafet de tamamsa… Provalar başlasın! Nasıl yani? ‘Yılın En İyi Kadın Oyuncusu’ o değil mi? Şu gevşek gevşek konuşan, yeni parlayan dizi oyuncusu ufak kız mı almış ödülü? Yok yahu, sahnede neredeyse bir asrı devirecek olan ustalar varken…
İpek Türktan Kaynak hem yazıp hem sahnelediği, Seyyar Sahne yapımı ‘Yılın En İyi Kadın Oyuncusu’ ile ödül törenlerinden alışık olduğumuz heyecanlı ve nazik teşekkür konuşmalarının birkaç adım öncesine gitmiş, tiyatro dünyasının ‘ödül öncesi sessizliğini’ bozuyor. Afili ödüllerden birine ‘adaylığı’ ilan edilmiş bir oyuncu kendi içinde neler yaşar, o parıltılı konuşmalar nasıl hazırlanır, tören sahnesinden bakıldığında manzara nasıldır, bireyin çelişkileri, onaylanma isteği oyuncuda neye tekabül eder… Oyun, kimseleri incitmeden bir güzel ti’ye alıyor olan biteni…
Celal Mordeniz’in yönetimindeki bu tek kişilik oyun, seyirciyi kırıp geçirecek cinsten; sadece iğneyi bizzat tiyatronun kendine batırdığı, isabetli göndermeler yaptığı için değil aynı zamanda, İpek Türktan Kaynak nefis bir oyunculuk gösterisi sergilediği için de. Evvelden tanıyanların hiç şaşırmayacağı, ilk defa izleyeceklerin çok rahat kapılıp gidecekleri bir esneklikle oynuyor, yer yer bir taklit ustasına dönüşüyor. Çok iyi bir tek kişilik oyun örneği olarak adını kenara yazdırıyor, kısa adıyla ‘Yeiko’. İpek Türktan Kaynak’ın şu ara üç ayrı oyunda daha sahne aldığını da not edelim, meraklısı peşine düşecektir.
3 Şubat 2017’de Hürriyet Kitap Sanat’ta yayımlandı.
1 Yorum
oyunu izledim çok güzeldi.kesinlikle tavsiye ederim