Kafese Sığmayan Hayatlar… Demir

Pinterest LinkedIn Tumblr +

İhsan Ata

İskoç yazar Rona Munro’nun bol ödüllü oyunu “Demir”, Tiyatro Martı’nın 3. projesi olarak (Uçlar, Hoş Geldin Boyacı’nın ardından) geçtiğimiz günlerde Trump Kültür ve Gösteri Merkezi’nde şahane bir gala yaptı. Genç ve deneyimli yönetmen Serkan Üstüner’in yönettiği oyunda Güzin Özyağcılar, Zeynep Özyağcılar, Gözde Çetiner ve Burak Tanay rol alıyor. Dekor tasarımını Cihan Asar, ışık tasarımını Alev Topal, müziklerini Selimcan Yalçın, dramaturgluğunu ise Hande Ören üstlenmiş.

Kocasını öldürdüğü için müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş anne ile 15 yıl sonra ziyaretine gelen kızının hikayesini konu eden oyun şüphesiz sadece aile gibi temel kavramlar üzerinden ilerlemiyor. Sistemin çarpıklığı ve adaletin terazisi üzerinde bu mekanizmanın nasıl bir canavara dönüştüğünü çarpıcı diyaloglar hatta monologlarla gün yüzüne çıkarıyor.

Bir düşünelim, 11 yaşındayken anneniz babanızı öldürüyor. Çok sevdiğiniz babanız mezara, çok sevdiğiniz anneniz ise hapishaneye gönderiliyor. 15 yıl boyunca annesini ziyaret etmemiş bir kızın ilk buluşmadaki nefes kesen hikayesi, babasıyla olan ilişkisi, yaşadığı travma ve babaannesinin büyütmesiyle ortaya çıkan bir karakter. Şimdi, dağılmış bir ailenin ortasında kalmış 11 yaşında aklı birçok şeye yetmeyen o kız 26 yaşında bir yetişkin olarak karşımıza çıkıyor. Bu kadar katmanlı bir karakterin sahneye taşınması şüphesiz ciddi bir gözlem ve performans süreci istiyor.

Çok başarılı işlerin altında imzasını gördüğümüz, en son “Fosforlu Cevriye” gibi popüler bir oyunu yöneten Serkan Üstüner, hatırı sayılır, dünyanın sayılı metinlerinden biri olan Demir oyununu için kolları sıvamış. Şüphesiz metin üzerinden ilerleyen iç aksiyona dayalı bu tür oyunlar performansa dair katbekat oyuncunun yükünü artırıyor. Yani 2 saat boyunca seyirciye repliklerinizi dinlettirmek kolay iş olmasa gerek.

Peki, Serkan Üstüner bu oyun için ne yapmış derseniz açık konuşmak gerekirse parantez içinde kalan her şeyi yapmış. Bahçeye çıkmış, çiçekleri sulamış, hapishanede isyan çıkarmış, gardiyanların sert değil ama vakur duruşlarını göstermiş. Ama gel gelelim oyuna ruhunu üflememiş. Oyuncuların özellikle anne ile kız ilişkileri (ki öz anne kız olmalarına rağmen) havada kalmış. 15 yıl sonra annesinden belki nefret belki sevgi belki neden babasını öldürdüğünü merak eden duygusuyla değil de bir avukatın her zamanki sıradan ve monotonluğuyla karşımıza çıkarmış. Annenin o ses tonuna neden ihtiyaç duyduğu ise havada kalmış. Zira bir süre sonra o çatallı ses gidip yer yer kaybolarak normal sesine dönmesine engel olunamamış. Duygu geçişlerinin sıradanlığı, tonların dahi değişmediği, sahnelerin yapaylığı ve özellikle aksiyon katmak için yapıldığı görülen mizansenler yapmak istediği için değil yapmak zorunda olduğu için hissi yaratmış. Bir istek bir heyecan ya da ne bileyim arzudan ziyade görev bilinciyle sadece işini yapmış. Hal böyle olunca her şeyin içi boşalmış. Duygusuz, hissiz, sadece repliklerden ve mizansenlerden oluşan bir oyuna dönüşmüş. Ne oyuncular söylediklerine inanmış ne de seyirciye bunu inandırabilmiş. Kocasını neden öldürdüğünü, kadın koğuşunda erkek gardiyana neden ihtiyaç duyulduğunu, gardiyanların neden bu kadar sempatik gösterildiğini ise sır olarak kendine saklamış.

Güzin Özyağcılar Fay rolünü üstlenirken bir hapishane koşulu olarak (genelde böyle olur diyerek / ilk akla gelen) sert kaba birine dönüşmeyi tercih etmiş. Kızı Zeynep Özyağcılar, Josie rolünde tedirgin, ne istediğini bilmeyen, sadece annesini görmek isteyen, kızan, öfkelenen, boşlukta dolanan bir karakterin arasında sıkışıp kalmış. İkisi de duygularını “Uçlar”da yaşamak istememiş. Sheila ve George rollerinde Gözde Çetiner, Burak Tanay ikilisi ise gardiyan ile huzur evi personeli olmak arasında gidip gelmiş.

Cihan Asar ise sahneyi tamamen kapatan bir hapishane inşa etmiş. Ve oyuncular için küçük bir alan bırakmış. 3 hücrenin 2 si hiç kullanılmadığı halde geniş bir yer ayırmış. Hal böyle olunca en öne koydurduğu bahçe yapay kalmış. Müdür/gardiyan odasına çok dar bir alan tercih etmiş. Hücrelerden biri bahçe diğeri müdürün odası olabilir miymiş, bahçenin önüne koyduğu çitimsi şeye ihtiyaç var mıymış, varmış. Peki, oyuna hizmet etmiş mi, etmiş.

Sonuç olarak Serkan Üstüner yönetiminde sahnelenen “Demir”, revize edilerek birazda işin içine duygu katılarak şahane bir oyuna dönüşebilir mi, açıkçası benim inancım tam. Merak edenler için 23 Kasım 20.30’da Barış Manço Kültür Merkezi’nde görülebilir.

Yazan: Rona Munro

Yöneten: Serkan Üstüner

Dramaturg: Hande Ören

Dekor Tasarım: Cihan Asar

Ses Tasarım: Selimcan Yalçın

Işık Tasarım: Alev Topal

Oyuncular: Güzin Özyağcılar, Zeynep Özyağcılar, Gözde Çetiner, Burak Tanay

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: İhsan Ata

Yanıtla