Muhafazakâr akıldan kopuşu temsil eden Yeni Dalga akımının önemli isimlerinden İranlı yönetmen Abbas Kiarostami 76 yaşında hayatını kaybetti.
Dünya sinemasının önde gelen isimlerinden İranlı yönetmen Abbas Kiarostami, 76 yaşında yaşamını yitirdi. Mart ayında mide kanseri teşhisi konan Kiarostami, Fransa’nın başkenti Paris’te hayata gözlerini yumdu. Yönetmen, 1997 yılında Cannes Film Festivali’nde ‘Kirazın Tadı’ filmiyle sinemanın en değerli ödüllerinden biri olan Altın Palmiye’yi kazanmıştı.
Sansürle başa çıktı
22 Haziran 1940’ta İran’ın başkenti Tahran’da doğan Kiarostami, Tahran Üniversitesi’nde resim eğitimi aldı. Kiarostami grafik tasarımcı olarak çalışmaya başladı ve İran televizyonları için onlarca reklam filmi çekti. İran Sineması’nda 1960’ların sonunda başlayan ‘Yeni Dalga’ akımın yönetmenleri arasında yer alan Kiarostami, 1979’da Humeyni liderliğinde İslamcıların iktidar olmasının ardından filmlerini sansürle şekillendirmek zorunda kaldı. Yönetmen, sansürle nasıl başa çıktığı sorulduğunda, “Sabırla” yanıtını verdi.
Unutulmaz filmler
Abbas Kiarostami 1969’da İran’daki Gençler ve Çocukların Entelektüel Gelişim Merkezi olan Kanun’da film bölümüne girip ilk filmlerini çekmeye başladı. İranlı yönetmen, ‘Köker Üçlemesi’ olarak bilinen belgesel film serisine de burada başladı. Ülkesindeki 1990 depreminden sonra filmleri için oyuncu arama amacıyla çıktığı yolda çektiği, ‘Ve Yaşam Sürüyor’, ‘Zeytin Ağaçları Altında’ ve 1997’de kendisine Altın Palmiye ödülünü kazandıran ‘Kirazın Tadı’ filmleriyle hayatın anlamını işleyen bir üçlemeye imza attı. Kiarostami’nin ‘Arkadaşımın evi nerede?’ ve ‘Rüzgâr bizi sürükleyecek’ filmleri de unutulmazlar arasına girdi.
Ölümünden bir hafta önce ABD’deki Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi’ne katılma daveti alan Kiarostami, 2003 yılında İngiliz Guardian gazetesi tarafından dünyanın en iyi yönetmenleri listesinde 6’ıncı sırada gösterilmişti.
Ülkesini terk etmedi
Abbas Kiarostami, 1979 yılındaki İran İslam Devrimi’nden sonra Batı ülkelerine gitmeyi tercih eden birçok sanatçının aksine ülkesini terk etmemiş, neden gitmediği sorulduğunda ise şu cevabı vermişti:
“Bir ağacı kök saldığı yerden ayırıp başka bir yere taşırsanız, ağaç meyve vermez olur. Verse de, kendi yerindeyken vereceği meyve kadar güzel olmaz. Bu, doğanın kanunudur. Bence, ülkemi terk etmiş olsaydım, aynen o ağaç gibi olurdum.”