Neşe Binark
“Bir kervana takılmış gidiyoruz. Önde korkularımız, arkada pişmanlıklar ve biz. Hayal kırıklarımıza basa basa ilerliyoruz. Aldığımız yol, kendimize izin verdiğimiz kadar.”
Kimimizin devama cesareti yok, sürüklendiğimiz çölü vaha görüyoruz. Yakıcı duygularımızın altında güneşmişçesine kavruluyoruz. Bekliyoruz. Bir kurtarıcı gelsin de bizi bu hayat çölünden kurtarsın diye. Kurtuluşumuz içimizde görmüyoruz. Özümüzdeki güçte.
Kendine gözlerini kapatanlar, ne özünün ne de özündeki gücün farkında olanlar, kaosuna kurtarıcı bekleyenler, sözüm size; ruhunuzun projektörlerini “Kar Tiyatral İnteraktif Konferansı“na çevirin.
Vecihi Ofluoğlu süpervizörlüğünde, Dilruba Saatçi’nin yazıp yönettiği, Bülent Develi ve Atilla Gündoğdu ile oynadıkları “Kar Tiyatral İnteraktif Konferansı, 2016” yı izlerken içinizde, derinlerde bir yerde uyanmakta olan bir gücü hissediyorsunuz.
Neden ‘Kar Tiyatral Konferansı’?
Her kar tanesi tek ve özeldir tıpkı her insanın biricik olması gibi… Konferans insana anlatabilmek için tiyatral çünkü tiyatro, insana ayna tutar. İnteraktif çünkü sadece seyirci değilsiniz, bu konferansın içindesiniz. Sizin tepkileriniz yönlendiriyor konferansı bu nedenle her oyunda farklı seyirci ile farklı bir konferans gerçekleşiyor.
Oyunun yazarı, yönetmeni ve aynı zamanda hocaların hocası Atıfet Hanım’ı oynayan Dilruba Saatçi, karakterleri tespit ederken oyuncuyu göz önünde bulundurarak yazdığını söylüyor. Diğer iki karakter Lal Hanım’ı Atilla Gündoğdu ve Mr.Purple’ı Bülent Develi kana cana büründürüyor. Yüzlerinde Commedia Dell Arte maskeleri var.
Özümüzdeki gücü keşfederek çıkacağımız yolun bizi özgürlüğe götüreceğini anlamak hiç de zor değil bu oyunda… Hepimizin özünde bir güç yatıyor savından yola çıkılıyor ve yakalanmak istenen özgürlüğün çok zor ve hatta ulaşılması imkansız soyut bir kavram olmadığı aksine kendi içimizdeki gücü keşfetmemizle büyüyen ve canlanan, somutlaşan bir erek olduğu gün gibi aşikar.
Sesini Keşfet Ki Yükseltebilesin
Lal Hanım ile başlayacağım. Muhteşem sesi öncelikle etkileyecek sizleri, öylesine naif, öylesine ince ve zarif bir karakter ki, bunu bir erkeğin oynadığını da düşünecek olursak hakikaten bir başarıdan söz etmeliyiz. Atilla Gündoğdu’nun opera eğitimli sesi ile yapabileceklerinin sınırı yok. Seyirciyi kendi sesini keşfetme ve onu yükseltebilme, doğru kullanma yolculuğuna çıkarıyor Atilla Gündoğdu ve Lal Hanım’ın zarif karakteri ile bir zerafet havuzunda yüzmenizi sağlıyor. Sesim kimin için değerli? Bu soruyu kendinize yüksek sesle sorup cevabını da dürüstçe aramanızı sağlıyor. Bu arada Mr. Purple ve Atıfet Hanım oturdukları masada kıyasıya eleştiri halindeler çoğu zaman ve Lal Hanım dünyanın en ünlü ses hocası… Seyirci Lal Hanım’la güven içinde kendi sesine bir yolculuk gerçekleştiriyor. Sonunda sesini yükseltebiliyor mu bilinmez! Özündeki güç itici bir eylem gerçekleştirebilecek kadar büyür ve güçlenirse neden olmasın?
Özgür Büyüyen Çocuk Eleştirir
Gelelim Mr.Purple’a!
Pantomim ve performans sanatçısı, Geleneksel Türk Tiyatrosu süzgecinden geçmiş nadir şanslı oyunculardan biri, pantomim ve beden dili eğitmenliği yapmakta olan Bülent Develi aynı zamanda benim Sadri Alışık Akademi’den de hocamdır, gururla her yerde dillendiririm.
Bir eleştirmen Mr.Purple ve seyirciye “Bir eleştiri dünyayı değiştirebilir mi?” sorusundan yola çıkarak eleştirel bakış kazandırmayı, eleştirerek düşünmeyi, düşünürken eleştirebilmeyi el yordamıyla bulduruyor.
Bazen sert, bazen babacan biri Mr.Purple ve bir o kadar da dobra…
Oldukça zeki, elindeki bir kavramı her yönüyle görüp değerlendirebiliyor eleştirirken, başkaldırı tüm hücrelerine nüfus ediyor.
Anarşist bir ruh taşıyor.
Mr.Purple’ı bir hamur gibi yoğuran Bülent Develi, karakter ile benzerliklerinin oldukça fazla olduğunu söylüyor.
Ailesine baş kaldırıp, kendi seçimlerinin peşinde yaşadığı hayatından gelen enerji ile Mr.Purple’ın beslendiğini ifade eden Bülent Develi, baş kaldırı noktasında Mr.Purple ile iyi uyuştuklarını söylüyor.
Ukala bir adam Mr.Purple, kendini beğenmiş, yüksek ego sahibi ve bir o kadar da öfkeli…
Ancak açığa kavuşturduğu sebepler onu haklı çıkarıyor. Dili iyi laf yapıyor anlayacağınız.
Zoru başarmış bir eleştirmen Mr.Purple, akıntıya çok kürek çekmiş. ‘Yaparsınız’ diyor ‘ama isterseniz’…
Ailelere çocuklarının da birer birey olduğunu çerçeve içinde gösteren Mr.Purple, dik çıkışları olan çocuklarının özgür olduğunu ebeveynlerin kabul etmelerini, çocuklarını dinlemelerini, onları görmelerini istiyor.
Seyirciden yani konferans katılımcılarından gelen her hangi bir beklenmedik cümleye verecek bir cevabı, ekleyecek bir lafı mutlaka buluyor Mr. Purple, harika bir doğaçlama uzmanı aynı zamanda…
Mr.Purple’ın hareketleri, duruşu, ellerini ve kollarını kullanış şekli tam bir karikatür. Aslında her üç oyuncu da karakterlerin harikulade karikatürlerini çıkartmışlar ve acayip eğleniyorlar, eğlendiriyorlar.
Ayrıca ses tonu, cümlelerdeki doğru vurgulamaları, Türkçe’yi doğru konuşuyor olması, kendisine ‘En iyi ben eleştiririm’ rahatlığını veriyor. Ve tabii Bülent Develi’nin sakalı, söylemeden geçemeyeceğim Mr.Purple’ı üzerine tescilliyor.
Kendi Kahramanın Ol!
Hocaların Hocası Atıfet Hanım, yaşlanmış bedeniyle dalga geçebilen ama yeri geldiğinde de bu yaşlılığını bir silah olarak kullanabilen zekası tavan yapmış bir hatun kişi…
Dilruba Saatçi, bir dansçı ve oyuncu bedenini, olanca esnekliği ile Atıfet Hanım’ın kabuğunun içine nasıl yerleştirebilmiş, takdire değer doğrusu…
Anlattıklarının bir yerinde dans lafı ederken, çökmüş bedeninin içinden bir simurg çıkardı tek bir sırt hareketiyle, öyle dengede bıraktı ki, tekrar Atıfet oldu. Müthişti ve gözümden kaçmadı.
Oyun boyunca ağzına dikkat ediyorsunuz. Dişleri yokmuş gibi konuşabiliyor. Çıkardığı ses öylesine Atıfet oluyor ki, bu yaşlı ve bilge nineyi kucaklamak istiyorsunuz. Saygı uyandırıyor içinizde ayrıca…
Atıfet Hanım, “Hangi masalın kahramanıyız?” sorusunun cevabını aratıyor seyirciye, ister istemez düşünüyorsunuz.
Benim masalım hangisi?
Bu masalı kim yazıyor?
Bu masalda benim rolüm ne?
Ben kahraman mıyım yoksa masalımı yazmak ve yaşamak için bir kahraman mı bekliyorum?
Özümüzdeki güç varken kahramana ne hacet?
Ufak bir not: Mr. Purple’dan bir azar işittim, interaktif ya! Atıfet Hanım’ın benim yüzümün dalgalandığını fark edişi ve sahneden beni teselli edişini mutlulukla izledim. Bu nasıl güzel bir doğaçlama yeteneğidir, bu nasıl bir farkındalıktır. Ve onlar ne etkileyici bakışlardır Atıfet Hocam, maskenin altından bile seyirci üzerinde kararlı bir etki bırakabiliyor.
Dilruba Saatçi’ye ‘Kar Tiyatral İnteraktif Konferansı 2016′ hakkında bazı sorular sordum. Yanıtlarını kendi ifadesiyle paylaşıyorum.
N.B: Kar Tiyatral Konferansını yazmaya karar verişiniz nasıl oldu?
D.S: Gülme, güldürme ihtiyacı ve paylaşım. Son yıllarda ağırlıklı dramatik eserler yazmış, sahneye taşımış ve oyuncu olarak da sahnede yer alan bir insan olarak psikolojik açıdan dengemi kaybetmeye başladığımı fark ettim ve kendimden sıkıldım. Seyircinin bir veya iki saatlik hissettiğini ben aylarca yaşıyorum üretirken, prova aşamasında ve sahnede. Oluşum sürecinde ekip ve seyirci ile gülmeyi ve eğlenmeyi çok özlemiştim.
İkincisi ise, tüm sanatsal tecrübemi, Berlin’de aldığım Psikoloji Akademisi’ndeki eğitimimi ve Türkiye’de yaptığım yoğun araştırmaları sahnede bir yenilik yaratarak nasıl sunabilir, paylaşabilirim sorusunun cevabını bulma derdine düştüm. Hayatta seyirci olarak en çok zevk aldığım sunum şekli konferanslar ve tiyatrodur. Bu durumu kendime hatırlattığım noktada Kar Konferansı’16 yı yazmaya başladım.
N.B: Karakterleri nasıl çıkardınız?
D.S: Her projemde, ana fikri oluşturduktan sonra ekibi kuruyorum. Hayattaki duruşlarına bakarım haftalarca, bazen de aylarca. Ağzından çıkan söz ile hareketleri örtüşüyorsa, çalışmaya karar verir, kendilerine iletirim. Evet derlerse de benden mutlusu yoktur o an. Şükrederim, çünkü kendilerini gözlemlerken kafamda karakterleri oluşturmaya başlamışımdır. Kağıda dökmesi inanın en fazla bir haftalık iş benim için.
Fakat, asıl heyecanlı kısmı provalarda başlar. Benim kendilerinde gördüğümü, o insan da kendisinde görecek mi, görürse kabul edecek mi? Kabul ederse de seyirci ile paylaşmak isteyecek mi?
Evet biraz diktatör havası eser ve ne haddine diyebilirsiniz. Dendi de, fakat o an yapacak hiçbir şey yok. Hissim işte budur dediğinde geri dönmem imkansızlaşıyor.
N.B: Oyuncuya göre yazdığınızı söylediniz, siz dahil tüm oyuncuların karakterlerinizle örtüşen yanları ve ana fikrinize uygunluğundan biraz söz eder misiniz?
D.S: Sanat ile iç içe olan bir insanın ‘’İşte ben buyum!’’ deme lüksünü ne kendime, ne de ekibime tanıyorum. Eğer gelişmek ve genişlemek istiyorsam, şu an bile dönüştüğümün farkındalığına ihtiyacım var. Oyuncular, doğanın bir parçası. Özünde daha fazlası olduklarının farkındalığında ve kabul etmiş olan insanlar. Bu yüzden de canlandırdığımız karakterler özümüzde yaşamaya ve ifade bulmaya hazır. Var oluşumuzun parçalarını göstermek ise tercih meselesi. Tüm bu kabulleniş konseptin ana fikrini besledi, besliyor ve besleyecek.
N.B: Neden Commedia dell’arte maskeleri takıyorsunuz?
D.S: Karakter canlandırma açısından en zor tekniğe sahip olması beni her zaman heyecanlandırmıştır. Başardığınız zamanda, hem canlandıran kişi için, hem de seyirci için çok keyifli bir sunum şekli. Bu projede ağırlık ve hafiflik dengesini bulmak önceliğim oldu.
Kar Konferansı’16 nın teması ‘Özdeki Güç’. Kendini tanımayan insan mutsuzluğa kol açmıştır hayatın her köşesinde diyor Atıfet Hanım. Taktığınız maskenin farkına varın diyor aslında ve bunu maske takan oyuncular tarafından duyuyorsunuz. Buna benzer bir çok bilmece bulmaca var etkinlikte.
N.B: İnteraktif bir oyun yazdınız ve oynuyorsunuz, bir konferans şeklinde olduğunu düşünürsek seyirci seçme şansınız olsaydı hangi tür seyirciyi seçerdiniz?
D.S: Şansa inanmam. Kimdir nedir bu şans denen şey? Her ne yaşıyorsam bilinçli veya bilinçsiz verdiğim kararların neticesidir. Kendime acımak veya acındırmak istersem, şansım yaver gitmedi der, bilinçaltında bir kurtarıcı beklerim. Buna benzer yaklaşımlar beni yoruyor ve sıkıyor. Etkinliğin her cümlesi ve karesi planlı olduğundan, seyirci ( dönem dönem katılımcı da diyebiliriz ) kitlesi tercihim de planlı: Herkes. Kitleleri kafamda ayırmak bana göre bir şey değil. Mantıksız bulurum, çünkü herkes her şey bir birine bağlı. Benim buluşum değil. Doğanın buluşu. Bu hakikate evet veya hayır demekte tercih meselesi.
Son söz; Dilruba Saatçi birikimi, estetiği, zekası; Bülent Develi, Atilla Gündoğdu ve Dilruba Saatçi yaratıcı oyunculuğu ile birleşince, ortaya dinamik, enerji dolu, eğlenceli ve bir o kadar da düşündürücü bir konferans çıkıyor. İnteraktif oyunlardan çekinmiyorsanız ki seyirci olarak mutlaka size dokunulacak, mutlaka izlemelisiniz.
Önerim “Kar Tiyatral İnteraktif Konferansı, 2016“nın gelecek yıllarda da tema ve karakterler çeşitlendirilerek sürdürülmesidir. Benim kanaatimce, her karakter bir başına tek kişilik oyun olabilecek kadar ayakları sağlam yere basıyor.