Dursaliye Şahan
Güzel gözlü bir milletiz. Neredeyse doğuştan sürmeli, uzun kirpikli, kalem kaşlı gözlerimiz olduğunu düşünüyorum. Lâkin, bu güzel gözlerin çoğu eski Türk filmlerindeki büyülü Türkan Şoray gibi kör. Kör olunca haliyle vaziyet-i ahval de ağlak.
Aslında konumuz güzel gözlerimizin niye bakar kör olduğu değil. Yani maço erkekleri seven bir milletin kadınlarıyız. Meclisteki maçoları da Amerikalı kadınlar doğurmadı bizzat biz doğurduk diye de başlayabilirdim.
Neyse. Onur Orhan’ın yazdığı, Caner Erdem’in yönettiği Barış Atay’ın oynadığı tek kişilik ‘Sadece Diktatör’ oyununu nihayet izledim.
İlk sahnelendiğinde telaşlanmıştım. Yakında tutuklanır. Bende oyunu izlemediğimle kalırım diyordum.
Geçen hafta kısmet ayağıma, Londra’ya geldi!
Öyle tutuklanmayı gerektirecek bir şey de yok.
Barış Atay ne söylüyor? Burnumuzun dibindeki, görmemek için uyur numarası yaptığımız soruları kulaklarımıza haykırıyor.
Sanat her türlü körlüğe, hele hele böylesine karşı olduğuna göre ‘Sadece Diktatör’ oyunu da bekleneni yerine getirmiş durumda.
Bu oyunla bir sanatçının tutuklanması ise anlamsız olurdu. Çünkü tarihteki diktatörler şaşılacak derecede birbirlerine benziyorlar. Ha Ali’den bahsetmişsiniz, ha Veli’den. Bilmem anlatabildim mi?
Ve o diktatörleri yaratan halklar da benzeşiyor.
Halk aynı, diktatörler aynı, peki kimse farklı değil mi? Fark olmazsa, değişim olamaz ki… Değişim olmazsa gelişim durur.
Oysa hayatın olağan akışında değişim ve gelişim kaçınılmaz. Farklı olan az da olsa var ve bakar körlere rağmen hep olacaklar. (Çok şükür!) Diktatörlerin bulunduğu o toplumlardan çıkan kahramanlar farklı.
Bilirsiniz, genelde hikâyeler kahramanlar için yazılır. Bir öykü yazarı olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki; kahramanları yazmak ne kadar keyifliyse kötüyü yazmak o kadar zordur.
Tam burada oyunun yazarı Onur Orhan’ı kutlamak gerektiği kanaatindeyim. Merkezinde, başında ve sonunda bir diktatör olan oyunu iyi kotarmış.
Barış’ı seyrederken hep içimden, “Hadi şunu da söyle, bunu da söyle,” dedim (hep böyle olur) ama konu aslında sanıldığı gibi güncel değil, bütün diktatörleri içine alan bir bakış açısı var.
Bir diktatörü tek bir oyunda anlatabilmek mümkün mü? Hem evet hem hayır. Şu kesin onlarca diktatör oyunu yazılabilir. Yazılmalı da.
“Devlet, millet, ülke benim! Sizler benim kullarımsınız. Bütün kıymet-i harbiyeniz benden kaynaklanıyor!” diyen diktatör kendince haklıdır.
Onları anlamak için arada bir şeytanın avukatlığını yapmak gerek. Sahnede Barış’ın yaptığı gibi mesela.
Diktatörleri yaratan halk hesap vermeli. Kendi kendini sorgulayıp, kendi kendini vicdanına mahkûm edebilmeli.
Diktatörlerin o bildik narsist yanlarını kazıdığımızda, altından capcanlı bir halk, yani bizler çıkıyoruz. Bu oyundan sonra söylenecek tek cümle bana göre şudur: Diktatörleri azmettiren halktır.