Durmadan ‘Tık’lıyoruz Ama Hiçbir Şey Konuşamıyoruz!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bahar Çuhadar

Moda Sahnesi’nin yeni oyunu ‘Seviyoruz ve Hiçbir Şey Bilmiyoruz’, Alman yazar Moritz Rinke’den, halimizi bilmişlik taslamadan anlatan bir metin. Oyun, dört çok iyi oyuncu ve sıkı bir yönetmenlik çalışmasıyla sahneye taşınıyor. İzlerken saatinize bakmak istemeyeceğinize iddiaya gireriz…

Sebastian sosyalbilimci bir serbest yazar. Bütün gün evde ‘depresyon hırkasıyla’ oturup önsözler yazıp duruyor. Hannah ile sevgililer. Hannah banka yöneticilerine Zen yöntemiyle nefes dersleri veriyor. Ve bu sayede Sebastian ‘hiçbir şey yapmadan’ yaşamını sürdürebiliyor. Roman, veri transferi işinde. Uzaya fırlatılan uyduların pilleri onun sorumluluğunda ve bir erkeğin sahip olabileceği tüm teknolojik aletlere sahip. Magdalena ile evli. Magdalena bir hayvan hastanesinde fizik tedavi bölümünde çalışıyor. Hayvanlarla konuşabiliyor ama kendisinden ‘bu’ diye bahseden kocasıyla pek konuşamıyor…

İki çift, işleri nedeniyle bir süreliğine farklı ülkelerdeki evlerini değiş tokuş etme konusunda anlaşmışlar. Sebastian-Hannah çiftinin evinde buluşuyorlar ki onlar da az sonra çıkıp Zürih’e, Roman ile Magdalena’nın evine doğru yola çıkacak…

Bu dört günümüz Avrupalısının sadece hayattaki uğraşları değil, iç dünyaları ve hayata bakışları da birbirinden ayrı uçlarda. Hepsi ayrı ayrı çok tanıdık olan bu dört karakter, Almanya’nın son dönemde önde gelen oyun yazarlarından Moritz Rinke’nin düşünce gücünün ürünü. Rinke’nin Avrupa’da defalarca sahnelenen ve günümüz hallerine dair sektirmeden nokta atışları yapan oyunu ‘Seviyoruz ve Hiçbir Şey Bilmiyoruz’, Moda Sahnesi ekibinin nefis dokunuşları, Sibel Arslan Yeşilay’ın çok iyi çevirisiyle sahneleniyor.

Kemal Aydoğan’ın yönettiği oyunu Sermet Yeşil (Sebastian), Berfu Öngören (Hannah), İnan Ulaş Torun (Roman) ve Özlem Taş’tan (Magdalena) izliyoruz. Üzerlerinde her biri, en ufak detayına kadar, karakterlerinin iç ve dış dünyalarına cuk oturan kıyafet seçimleriyle. (Sahne tasarımı Bengi Günay imzasını taşıyor).

Rinke; şu ‘günümüz kadın-erkek ilişkilerine dair oyun’ kalıbını hakkını her harfiyle veren bir metin yazmış. Kendi adıma, son yıllarda bu niyetle yola çıkan oyunlar arasında gördüğüm en zekice, en bir şey ‘öğretmeyen’, en anlayışlı metin. Avucumuzun içindeki aletlerle tüm dünyaya bağlanır, sonu gelmeyen sohbetler ederken yanı başımızdaki, sevdiğimizi söylediğimiz/sandığımız insanlarla konuşamamızı anlayan bir metin. Denizlerde telef olan, açlıktan ölüp giden, katliamlarda imha olan canlara bir ‘tık’la erişip, iki iç geçirip, hayatlarımıza devam edişimizin çelişkisini anlayan bir metin. Şiirlere, romanlara, kendi ‘bilinç odalarına’ sığınmak isteyenleri; dışarıdaki koşturmacanın soğuk gerçekleriyle çarptığımız her anımızı anlayan bir metin. Bir dakika ‘online’ olmazsak nefesimizin kesileceğini sanışımızı anlayan bir metin. Hamile kalmak için ‘doğurganlık application’ı kullanmamızı, biri bize nasıl yapılacağını göstermezse nefes alamayacağımızı, ekmek almaya çıktığımızda seks imajı bombardımanı altında kalıp ama sevgilimizle sevişemeyecek hale gelmemizi anlayan bir metin.

Rinke sıkmıyor, boğmuyor, bilmişlik taslamıyor, aforizmaları sıralamıyor ama taşı gediğine koyan laflar da ediyor. Ve güldürüyor. Yönetmen Kemal Aydoğan o metni alıp bence o kadar da kolay olmayan bir işi başarıyor: Dört kişi tek mekânda durmadan konuşuyor, lafları çarpışıyor, çatışıyor ve seyirci bir an bile durup saatine bakmıyor. Bu kadar basit. Dört oyuncu da karakterlerinin kendi dünyalarını bedenlerine işlemiş; çok doğal ve ritimli oyunculuklar izliyoruz. Nasıl demeli; hem her biri kendi başlarına havada serbestçe salınıyor, hem de birbirlerine görünmez bir ağla bağlıymış gibi hareket ediyorlar. Tek tek iyi oyunculuk sergilemekten öte bir durum. Sermet Yeşil’in hafif nevrotik (Aslında dördü de nevrotik) karakteri ve performansı seyirciyi biraz daha fazla çarpsa da ortada birbirini ezmeyen, iç içe girmiş dört çok iyi performans var.

Can Güngör’ün müzikleri, Günay’ın sade sahne tasarımıyla her şey bütünlenmiş. Sahne ve ışık geçişleri, oyun alanına giriş-çıkışlar çok akışkan bir düzenle ilerliyor. Hal böyle olunca oyun bir kere bile teklemiyor.

Bu oyuna kimler mi gitmeli? Bence şu ara sahnede iyi bir iş görmek isteyen herkes. Ama bir de;

Güncel mevzular üzerine oyun yazma çabasında olanlar, diyalog ağırlıklı bir metnin sahnelenme tercihlerini görmek isteyen yönetmenler, “Geniş bir ağ bandında neler neler konuşuyorken gerçek hayatta birbirimize söyleyecek hiçbir şeyimizin olmadığının” farkında olanlar, ‘tık’laya ‘tık’laya an gelip de kendine yabancılaştığını hissedenler… Kaçırmasın.

Seviyoruz ve Hiçbir Şey Bilmiyoruz

Yazan: Moritz Rinke

Yöneten: Kemal Aydoğan

Oyuncular: Sermet Yeşil, Berfu Öngören, İnan Ulaş Torun, Özlem Taş

Süre: 120 dk.

Bilet Fiyatı: Öğrenci 25, Tam 35 lira.

Ne zaman, nerede?: 24 ve 25 Şubat’ta 20.30’da Kadıköy’deki Moda Sahnesi’nde.

Oyundan bir cümle: Yiyecekleri yok ama netteler!

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Bahar Çuhadar

Yanıtla