Nedim Buğral
Okullarda çocukların iki farklı dünyası var. Birincisi, biz yetişkinlerin onlara verdiğimiz rolleri oynadıkları dünya. Bu dünyanın içinde ders dinliyorlar ya da dinliyormuş gibi yapıyorlar, bir zilin çalmasıyla sınıfa giriyorlar, konuşmadan önce parmak kaldırıyorlar. İkincisi ise kendileri oldukları dünya. Bu dünyanın içinde öğretmen ders işlerken defterlerine bir şeyler çiziyorlar, teneffüste birbirleri ile oynayıp şakalaşıyorlar, kavga ediyorlar.
Biz sanat eğitmenleri diğer öğretmenler gibi genellikle ilk dünyadaki rolleri ile temas halindeyiz. Buna yapılandırılmış zamanlar da diyebiliriz. Bu zamanları bir dizi etkinliği kendi istekleri ile başlatmadıkları, bitirmedikleri, o etkinliklerin ne olacağına kendilerinin karar vermediği bir zaman dili olarak da ifade edebiliriz. Bu zamanlarda gerçekleştirilen drama, tiyatro ve diğer sanat etkinlikleri hakkında çok yazıldı, çizildi. Bu etkinliklerin gerekliliği, yarar boyutu, yöntem boyutu üzerine teoride ve pratikte pek çok çalışma halen sürüyor.
Fakat çocukların okullarda daha kendileri oldukları ikinci dünyaları hakkında pek fazla görüş sunulmuyor, bu dünyaya dair çalışmalar çok az yapılıyor ya da yapılmıyor. Bir oyun çalışanı olarak; çalıştığımız grupları tanımak, sosyal becerilerini geliştirmek, yaratıcılıkları, özgüvenleri ve onların yararına olan diğer gelişimsel hedefleri gerçekleştirmek için o dünyayı tanımalıyız. Drama-tiyatro-oyun çalışanı ve diğer sanat disiplinleri eğitmenlerinin yapacak şeyleri o dünyayı tanımakla da sınırlı olmamalı. Daha fazlasını yapabiliriz. Benim ilk aklıma gelenler aşağıdakiler:
1) Çocukların teneffüslerde oyun oynama hakkı konusunda okullarda birlikte çalıştığımız öğretmenlere durmadan, bıkmadan, bin bir farklı iletişim yolu ile koşmanın, gürültünün oyunun en doğal unsuru olduğunu anlatmalıyız.
2) Okullar, sonbahar ve kış mevsimini içeren bir zaman diliminde eğitim yapıyor. Okul idarecilerine çocukların hastalanma riskine karşı; çocukların fiziksel ve ruhsal gelişimlerini engellediklerini anlatmalı, velileri bilinçlendirmeliyiz.
3) Çocukların ellerinde tebeşir yerlere oyun alanı çizmesi o okulda çocuğun varlığına işaret eder. Hatta bahçelere, okul koridorlarına çeşitli oyun malzemesi dolapları konulabilir.
4) Çocukların ders dışı zamanları genellikle spor öğretmenleri kontrolünde olur. Çocuklar topla oynanan oyunlara yönlenir. Oyun çalışanları için pek çok sosyal oyunu bahçede oynamak, çocuklarla birlikte teneffüste bulunmak yapılandırılmış pek çok etkinlikten daha verimli ilişki kurma fırsatı verir. Çocuklarla ders dışı zamanlarda oynamayı, oyunlarına kolaylaştırıcı olmayı, oyun ortamı sağlayıcısı olmayı kendimize görev edinmeliyiz.
5) Özellikle ötekileştirilen çocuklara pozitif ayrım yapmak, onları oyun gruplarına kaynaştırmak için çocukların kendi oldukları dünyada çalışmak daha gerçekçi çözümler içerebilir.
6) Okul inşa ettiren bürokratların, özel okul sahiplerinin ve okulları yapan mimarların, çocuğun oyun oynamayı beslenmesinin bile önüne alabildiği bir ihtiyaç olduğunu bilmesi gerekir. Bir okula yemekhane ve tuvalet yapmak kadar önemlidir, oyun oynamaya müsait alanlar, zeminler yapmak ve uygun oyun ekipmanları almak.
Bir kişi bir okulun oyun kültürüne etki edebilir mi? Ben edilebildiğini tecrübe ediyorum ve bir sonraki yazımda örnekleri ile paylaşacağım.