Savaş Aykılıç
Özel tiyatrolarda gişe öldü, toplu satışlarla hayatta ve ayakta kalmaya çalışıyorlar.
Ödenekli tiyatrolar ise yönetim, yönetmelik-yasa-tüzük, sansür sorunlarıyla boğuşuyor.
Yiğidin hakkı yiğide; iktidar son on yılda sadece İstanbul’da onlarca -her biri kurumsal tiyatro standartlarında- yeni Kültür Merkezleri açtı ama hepsinde de yönetim problemleri var, çoğu etkinlik boş ya da çok az seyirciye oynanıyor.
Merkezi yönetimin, iktidarın kültür ve sanata ve tiyatroya bütüncül bir yaklaşımı olmadığı açık.
İyi niyetle özellikle kendisine oy veren ve geçmişte bu tür etkinliklerden dışlanmış ya da dışlandığına inandığı kitleler başta olmak üzere vergi veren bütün vatandaşlarına kültür sanat ve tiyatro hizmeti götürmeye çalıştığını gözlemliyoruz ama iyi niyet yetmiyor, yeterli akıl, irade ve kararlılık gözükmüyor.
Bunda öncelikli hedeflerin kültür sanat ve tiyatro olmaması kadar bu alanlarda yapılanların eşgüdüm, samimiyet ve basiretsizlik gibi sorunlardan kaynaklandığı söylenebilir.
Tiyatromuz günden güne çölleşiyor, kısırlaşıyor!
Umutsuzluk, tükenmişlik, çaresizlik had safhada!
Sorunları iki temelle özetleyebiliriz.
Birincisi yönetsel, ikincisi sanatsal.
Yönetsel sorunun nedeni; davul başkasında, tokmak başkasında olması; bir tren düşünün ki iki ucunda/başında da birer lokomotif var ve ikisi de ters yönlere doğru hareket etmeye çalışıyor.
Bu durumda tren ne yapsın. Ne ileri ne geri! Olduğu yerde duruyor işte!
Kurumsal tiyatrolarda tiyatrocuların hemen tamamı iktidara güvenmiyor ve tabii ki iktidar da onlara!
Bu çekişme işte krizin asal sebebi.
Ne davul tokmağa güveniyor, ne tokmak davula!
Birlikte uyumlu bir müzik yapmaktan uzaklar.
Oysa yapmak zorundalar!
Yapılmak zorunda!
Ödenekli tiyatrolar kimsenin; ne sanatçıların ne iktidarın çiftliği değildir; ödenekli tiyatrolar oralara vergi veren halkın sahip olduğu kurumlardır.
Ama halk şu ana kadar inisiyatif koymuş ya da koyacakmış gibi görünmüyor şimdilik.
Belki bu bilinçten yoksun olduğundan belki de aksine müdahalede bulunmak için daha da olumsuz bir müdahaleyi beklediğinden olabilir kim bilir.
Kendileri daha iyi bilir, daha iyi hesabını verebilirler hiç kuşkusuz ama benim gördüğüm muhafazakar/sağ kesim iktidarın kendilerinden istediği ve beklediği yeni ve seçenek tiyatrodan oldukça uzaklar.
Yapılan işlerin kalitesi, yaygınlığı ve seyirci sayısı bunun kanıtı.
Eskiyi yıkarken yeniyi de kuramayan iktidar farkında olmadan özel tiyatroların yok olmasına yol açabilecek bir adaletsizliğe de imza attı ve fırsat eşitliğini ortadan kaldırdı; Kültür Merkezlerine aldığı oyunları adeta haram ve helal; onlardan ve bizden; yandaş veya muhalefet diye ayırarak yandaşları da kendi içlerinde en torpilli olanların tekeline terk etti.
Evet, iktidar ödenekli tiyatroların başına kendisine yakın isimleri atadı ama Mine Acar döneminde olduğu gibi onları da kurumların içinde yalnız bıraktı (hala da yalnız bırakmaya devam ediyor).
Oysa Antalya Büyükşehir Belediyesi’nde olduğu gibi, eskiden günlük saat ücret karşılığı aylık hesapla ortalama asgari ücret civarı olan maaşlar bu iktidar ile işçi kadroları verilmek suretiyle ciddi iyileştirmeler ve haklar verilmesi söz konusu olabilseydi ne Erhan Yazıcıoğlu asgari ücretle başrol çalıştırmaktan şikayet ederdi ne de D.T.’de taşeron işçi statüsünde çalıştırılan ışıkçılar, kondüitler, dekorcular vb. kısaca teknisyenler greve giderlerdi.
İktidar, atadığı Sanat Yönetmenlerinin arkalarında dursa idi; o kurumların olmayan anayasalarını sanatçılarla birlikte yazar, tüzüklerini ve yönetmeliklerini çağdaş ihtiyaçlar çerçevesinde sanatçılarla birlikte çıkartırdı.
Ama bunun için önce okullarda drama zorunlu ders olmalı mı olmamalı mı gibi basit bir soruya ve tiyatro nedir, işlevi önemi nedir gibi sorulara net bir cevap vermesi gerekir.
Bence temel sorun da burada işte!
Bu yüzden işte Türk Tiyatrosu krizdedir!
Sanatsal sorunlara gelince…
Gelemiyoruz çünkü bu yapısal sorunlar çözülmedikçe sanatsal sorunlar hiç çözülemez.
Yeni hükümet tüm bu kısır döngünün değişmesi için neden bir fırsat olmasın?