“Yazarın Temsil Edilirliği ve Oyunun Sürükleyiciliği” Üzerine

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen, 6 Temmuz 2010 tarihli Evrensel’deki “Bu örnek, Carlo Goldoni’yi temsil eder mi?: ‘Tatil Üçlemesi’” başlıklı yazısında, 29 Mayıs ve 30 Mayıs tarihlerinde Piccolo Teatro ve Teatri Uniti’nin ortak yapımı olarak Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde sergilenen Carlo Goldoni’nin “Tatil Üçlemesi” yorumunu ele almış.

Öncelikle bize yazarı tanıtıyor ve “Güldürülerinin konusunu gerçek yaşamdan çıkarmayı, yaşadığı dönemin sosyete yaşamının başlıca kusurlarını belirtmeyi ilke edinmiş ve bu ilkesinden asla uzaklaşmamış, taviz vermemiş” bir yazar olan Goldoni’nin, “halk tuluat (doğaçtan yaratım) tiyatrosundan yola çıkışla “Commedia dell’Arte”ye edebi karakter kazandırması; İtalya’da burjuva komedyasının, özellikle de duygulu komedyanın kurucusu olmasına” değiniyor.

Ardından yönetmen Toni Servillo için şöyle sürdürüyor: “ Servillo, birbirini tamamlayan bu üç oyunun en parlak kısımlarını anlamlı bir bütün olarak bir araya getirmeyi; izleyiciye, temposu hiç düşmeyen, nefes nefese izlenen bir yorum izletmeyi amaçlamıştı. Ama üzülerek ifade etmeliyim ki, bunu sadece ilk perdede başarabilmişti. İkinci perdede oyun çöktü ve üç saate yakın bir süreç içinde giderek sarktı. Diğer taraftan oyun, burjuva toplum yaşamı sorunlarının derinlemesine bir gözlemi olarak değil, daha çok mizah duygusuyla ele alınmıştı, Goldoni’nin yaşam gerçekliğinin her türlü entrikasını gösterme özelliği, “Tatil Üçlemesi”nde sanki perdelenmişti. İnsan ilişkileri açısından erdemin, kötü alışkanlıklar üstündeki yengisinin toplum sosyolojisi açısından eğitici bir işlev gözetilerek işlenmesi, tam anlamıyla “hasıraltı” edilmişti…Goldoni diğerlerinden önce burjuva olmanın tüm kamusal ve özel erdemlerini çekip çıkarmayı başarabilmiş. Goldoni’nin resmettiği burjuva, halı altındaki tozu saklayan, kendi bahçe duvarından ötesini göremeyen, gördüğünde görmezden gelen burjuvanın içine acı katılmış hali. Toni Servillo, Goldoni’nin bu erdemlerinden yararlanacağına üçlemenin bir anında tiyatroyu sanki tiyatro olmaktan çekip çıkarıp romana dönüştürmüş, daha sonra korkuyla bin pişman geri getirmiş… Aslında bu romana geçiş duyumsaması, bu üç metindeki karakterlerin (özellikle Giacinta karakterinin) Goldoni’nin istediği biçim içinde sunulamamasıyla ilintili. Başka nedeni yok!…Servillo oyuna bir gıdım sürükleyici güç katamıyor. Goldoni’nin oyun yapısı açısından bence biraz çürük olan “Tatil Üçlemesi”ne hem alegorik, hem de gerçekçi yönden yaklaşmıyor. Zamanın değiştiğini, eski sınıf ayrıcalıklarıyla yeni toplumda güçlü bir mevki sağlayamayacaklarını anlamak istemeyen ya da anlamaktan aciz 1700’lerin düşüşteki aristokrasisinden karakterleri çok sert çizgilerle çizerek yapıyı toparlayamıyor, tempoyu yüksek tutamıyor, dolayısıyla izlenmeye süreklilik kazandıramıyor.”

Öncelikle Akmen’in yazısına başlığından itibaren egemen olan “bir Goldoni oyunu ortaya koymak”, “yorumun Goldoni’yi temsil etmesi” gibi salt orijinal oyun metnini ve yazarın paradigmasını öne koyan bir anlayışı benimsemediğimi belirtmeliyim. Buna artık yalnızca kimi ödenekli tiyatrolarda rastlıyoruz. Yani evet, hala bazı sezon başı repertuar planlamalarında, diyelim X kenti Devlet Tiyatroları’nın yöneticileri, (reklam gelirini maksimize etmek için toplumun muhtelif kesimlerinden okuyucu devşirmek üzere ‘department store’ düzenler gibi ortaya karışık köşe yazarı dizen ana akım gazetesi genel yayın yönetmenleri misali) “bizim seyirci muhakkak bir tane Shakespeare oyunu ister, onun kara kitaptaki aslına sadık yorumu da budur” diyor olabilir. Ama o kadar.

Çağımızda ne Toni Servillo ne başka bir yönetmenin, oyun yazarına bağlılık sergilemek, onu temsil etmeye çalışmak gibi bir yükümlülüğü yoktur. Bırakınız yorumu, Toni Servillo, metni tanınmayacak bir hale sokma hakkına da sahiptir. (Birkaç budama dışında metne sadık kalmıştır.)

Goldoni, ele aldığı olaylara, gerçekçi ve içeriden gözlemlerle yaklaşmış, aristokrasinin çözülüşüne, burjuvazinin ortaya çıkışına tanıklık etmiştir. Ama bütün bunların neden olageldiğine ilişkin günümüzün bir yönetmeni mertebesinde dıştan bakabilen ve aşkın bir bilinçliliği yoktur. Tam da Akmen’in dediği gibi, bu gidişat sırasında sergilenen bireyler arası ve aileler arası çatışma, çözülme ve yozlaşmalara, “erdemin, kötü alışkanlıklar üstündeki yengisinin toplum sosyolojisi açısından eğitici bir işlev gözetilerek işlenmesinden” başkasını öneremezdi.

Oysa, günümüzün yönetmeni, artık o dönemin olaylarına “nereden nereye doğru gidilmiş, neyin yerini neyin almış olduğuna dair” bir kavramsallaştırmaya, tarihsel analize sahip olarak bakmaktadır. Dolayısıyla 2010 yılının Haziran ayında biz Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ne gittiğimizde bir Goldoni oyunu izlemeye gitmeyiz. 2010 yılı Toni Servillo’sunun bir Goldoni metni üzerine inşa ettiği ve Teatri Uniti ve Piccolo Teatro di Milano kadrosuyla cisimleşen, hayat bulan yorumunu izlemeye gideriz.

Toni Servillo’nun, dramaturjide odak noktası yaptığı Giacinta’nın, salt son iki yüzyılın feminist hareketleri düşünüldüğünde bile, Goldoni’nin erdem merkezli betimlemeleriyle ele alınması artık olası mı?

Yine Servillo’nun, oyunda tempoyu yüksek tutarak izlenirliği sağlamak, ilk bölümde yakaladığı yüksek tempoyu ikinci ve üçüncü bölümlerde sürdürmek gibi bir zorunluluğu da yok. Zira, Özgür Eren’in 3 Haziran 2010’da Mimesis Portali’nde yayınlanan “Bir Metafor Olarak “Tatil Üçlemesi” yazısında da dört başı mamur biçimde belirttiği üzere, Servillo eşitsiz bir tempoyu bilerek seçiyor, bir metronom tutuyor.

Müzik terimlerini davet edersek…

Birinci bölüm, Allegro (Hızlı). Daha ilk cümleden itibaren hızla karakterler, aralarındaki ittifak ve çatışmalar, sonradan içlerine düşecekleri olası zorluklar serimleniyor. Adeta bölüm boyunca hepsini tatile götürecek arabaları çekecek atların yola çıkmak için huzursuzlanışını hissediyoruz biteviye. Leonardo görünürde kıskançlıktan ötürü tatile gitmekten vazgeçer edadayken bile her şey sayfiye yerine doğru akıyor, bunu herkes biliyor.

İkinci bölüm, Adagio affettuoso con moto (Aksiyonlar ve duygularla birlikte yavaş). Sayfiyede hayat yavaş akıyor ama bu yavaşlığın içinde Giacinta’nın yasak sayılan duygusal yönelişi, tutkusunun işaret ettiğiyle toplumsal olarak onu kodlayan münasip seçenek arasında kalışı her sahneye sirayet ediyor.

Üçüncü bölüm, Allegretto ma non troppo (Hızlıca ama çok değil). Sayfiye dönüşünde kentin gerçekliğiyle yüzleşiliyor. Leonardo hem borçlarından kurtulmanın hem de aynı anda Giancita’yı geri kazanabilmenin lokomotifini işletiyor. Düzenin sağduyusu rolündeki Fulgenzio’nun öğütlerine harfiyen uyarak tabii. Elbette çok hızlı akmayacak bütün bunlar çünkü Giacinta direnerek, ağır ağır kabullenmektedir. Adeta kabullenirken dahi muzaffer, direncini yinelenmek üzere gelecek kuşaklara miras bırakıyor.

Bitirirken Toni Servillo, Akmen’in “İstanbulluların belleğinde beklenen tadı bırakamıyor.” nitelemesinin tersine beni “Bu yorumun yanı sıra kim bilir başka kaç değişik metronomlu yorum daha!” sevinci ve mutmainliğiyle uğurladı.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Levent Mertoglu

Yanıtla