Üstün Akmen
İstanbul Modern’in Düzenlediği Ünlü Sanatçının 1960’lı Yıllardan 2010’lu Yıllara Uzanan Kariyerinin Bir dökümü niteliğindeki kaçırılmaması gereken “Ressam ve Resim: Mehmet Güleryüz Retrospektifi”, İstanbul Modern salonlarında 26 Temmuz akşamına kadar sürecek. Sergi, Güleryüz’ün resimden desene, heykelden gravüre, tiyatrodan performansa uzanan zengin ifade arayışının gelişim ve dönüşümüne ışık tutuyor.
Tuval yüzeyine, heykeline, desenine aktardığı çizgisel dokunuşu ve eleştirel bakışı sayesinde benim için de Mehmet Güleryüz’ün değeri bambaşka ve bu bambaşkalığın yazıya dökülüşü de bu yüzden.
Serginin Küratörü, Aynı Zamanda Müze Direktörü Olan Levent Çalıkoğlu
Çalıkoğlu, Mehmet Güleryüz’ün eleştirel ve dışa vurumcu üslubu ile yarım yüzyıldır Türkiye sanat sahnesinde kendisine özel ve ayrıcalıklı bir yer edindiğini söylemekte. Çalıkoğlu, Mehmet Güleryüz’ün sanatının merkezini insan ve onu çevreleyen sosyopolitik koşullar olarak saptarken, 1938 doğumlu sanatçının figür temelli çalışmalarıyla Türkiye’deki sosyokültürel ve politik dönüşümün insanlar üzerindeki etkilerini eleştirel ve ironik bir dille dışa vurduğunu ifade ediyor.
Sanatsal Değer Taşıyan Desenler
Pek çok sanat yazarının, yerinde bir deyimle, dışa vurumcu olarak nitelendirdiği Güleryüz için, desenin başlı başına bir anlatım türü olduğunu biliyorum. Güleryüz’ün desenleri, birçok ressamdan farklı olarak, resimlerinden hiç de aşağı kalmayan sanatsal değer/ler taşımakta.
Mehmet Güleryüz ile 1960’larda Arena Tiyatrosunda tanıştığımı anımsıyorum. Zannım o ki, Türkiye’de o yıllarda tiyatronun altın çağı başlıyordu. “Kral Übü”, “Aslan Asker Şvayk”, “Başkalarının Kellesi”, “Kayıp Mektup”… Güleryüz, hem sahneye çıkıp oynuyor, hem de karakterlerin kostüm tasarımlarını yapıyordu. 1960’lar dünyada da bir açılma dönemiydi.
Mehmet Güleryüz’ü taaa o yıllardan bu yana izlememden dolayı, onda tiyatro ile resmin birbirini geliştirdiğini cesaretle söyleyebiliyorum. Mehmet Güleryüz, tiyatrodan resminin sorunlarına pek çok şifalı olgular enjekte etti. Metin okuma, metin analizi bence bunların başında geldi. Tema seçişi ve geliştirişi bence tiyatrodan beslendi. Tiyatronun tartışma ortamından alabildiğine yararlandı. Günü geldiğinde resimde çözemediği, hatta akademide çözülmesinden umudunu kestiği pek çok şeyi tiyatroda sorguladığını söylemesi de söylediklerimin kanıtlar nitelikte, öyle değil mi ama?
Ortamı Hem Estetik, Hem De Dinamik Olarak Zorlama
Güleryüz imzalı resimlerde toplumsal eleştirinin ötesinde, insanoğlunun hallerine, ilişkilerine hep eleştirel bir yaklaşım bulunuyor. Alaycı, yergici, sorgulayıcı, bazen de irkiltici. Çok eserinde kendisini izleyenlere sanki biçim değiştirme önerisinde bulunuyor, kabul edilmiş ya da kurallara bağlanmış sanat anlayışının tersine davranma onun sanatsal duruşunu oluşturuyor. Ortamı hem estetik, hem de dinamik olarak zorlayan tiyatro da bu duruşunun bir uzantısı olarak dikkat çekmekte. Karşı duruş ve eleştiri, bir estetiğin yıkılmasını göze almak ve bunun için uğraşmak onun için belki eğlenceli bir uğraş, ama kuşkusuz cesaret işi ve de çok önemli.
Güleryüz’ün figür resmiyle patlaması, figür üzerinden resim yaparken figürün hayattan ne kadar kopuk, ne kadar tutucu olduğunu fark edişi de (Nacizane düşüncemdir) tiyatrodan kaynaklandı.
Görmesinin bütünlenişi insanda var olanı ya da gizli olanı ortaya çıkarması desenlerinde yerli yerine oturmuş, ama desen çizimindeki makyajsızlık, desen çiziminin kendi öz haline yaklaşma fırsatı verişi bence Mehmet Güleryüz’de resmin tiyatroya yeğlenmesi sonucunu üretti.
‘Küçük Bir İş İçin Yaşlı Bir Palyaço Aranıyor’
Hatırlayacaksınız, Romen asıllı Fransız Yazar Matei Visniec’in yazdığı ve bu ülkenin dahi yönetmenlerinden Müge Gürman’ın İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı olarak sahneye taşıdığı “Küçük Bir İş İçin Yaşlı Bir Palyaço Aranıyor”, 1998’den 2001 yılına kadar sahnelendi. Mehmet Güleryüz bu oyunun başrollerinden birini Küçük Bir İş İçin Yaşlı Bir Palyaço Aranıyor (diğer roller Levent Öktem, Özkan Uğur) üstlenmişti. Kendi dalında fevkalade başarılı ve pek çok yaşam dönemi içinden gelmiş geçmiş bir sanatçı olarak “Küçük Bir İş İçin Yaşlı Bir Palyaço Aranıyor”daki karaktere bence “biçilmiş kaftan”dı.
Bunca yılın deneyini, deneyimini, yaşam bilgisini, gözlemini kendince benimsediği bir amaçla artistik bir sorunun uyumlu çözümü yolunda canlandırdığı o karakter üzerinde kullandı. Bilgi birikimiyle o amaç ve çözüm arasında karşılıklı ilişkinin nasıl kurulabileceğinin somut örneğini sahnede verdi. Duyguları, iradeyi, aklı ve bir oyuncunun tüm varlığını harekete geçirmek için derinlikli tutkuları olan coşkuyu rahatlıkla sergileyebilmek amacıyla, Müge Gürman’ın istediğinden daha da derin içsel içerikleri olan yönelimlerini canlandırdı. Veee doğal olarak, içsel olanın gizli devinimlerinin dışavurumunda, inanılması güç bir başarıya imza attı.
Son olarak şunu söyleyeceğim şu: Mehmet Güleryüz’ün plastik eserlerinin özünde, sahnede can veremediği karakterlerin ruhu var. Bugüne kadar sahnede can üfledikleriyse resimlerine sığmayan karakterlerin alaya alınmış, yergiden nasibini almış sorgulayıcı, ürkütücü örneklerinin birer türü.
Sözün özü oyunculuğu ve ressamlığı, Mehmet Güleryüz’ün birbiriyle öpüşen iki yüzü.