Pınar Çekirge – Yavuz Pak
Rivayete göre, tiyatronun mitolojik kökeni olan Dionysos Şenlikleri Anadolu’da başlar ve tiyatro bu coğrafyada doğar. Antik Yunan’da, sahneye ikinci oyuncunun çıkışıyla başlayan gerçek anlamdaki tiyatro ise, korobaşıyla konuşmaya giren ilk kişi dolayısıyla ilk oyuncu kabul edilen Thespis’le İ.Ö. 6.yüzyılda başlar. Aiskhylos, Sophocles, Euripides, Aristophanes, bugün hâlâ oynanan klasikleşmiş oyunlarını İ.Ö. 5. yüzyılda yazarlar. Modern klasiklerden Corneille’in “Le Cid”i 1637, Shakespeare’in “Romeo ve Juliet”i 1596, “Hamlet”i 1600, Moliere’in “Tartuffe”ü 1664, “Cimri”si 1668, John Gay’in “Dilenciler Operası” 1728 yıllarında yazılırken tiyatronun beşiği sayılan Anadolu’da, modern anlamda ilk Türk oyunu olan Şinasi’nin “Şair Evlenmesi”nin yazılması için “1860 yılını” beklemek gerekecektir. Aradaki muazzam tarihsel fark, Türkiye tiyatrosunun evrenselleşmesinde asırları bulan bir kopuşun da ifadesidir. Türkiye tiyatrosunun modernleşme yolunda geçirdiği 155 yıllık süreç evrenselleşme açısından çok parlak bir sicile sahip değil maalesef. Tiyatronun bu topraklardaki “altın çağı” olarak anılan 1960-70’li yıllar bile bu anlamda parlak değildir. Haldun Dormen Paralel Sorgu söyleşimizde anlattığı bir anısıyla bu durumu çok iyi özetlemişti: “1970’li yıllarda, Necati Cumalı’nın Nalınlar oyununu Yıldız Kenter, Nevra Serezli, Kerem Yılmazer, Göksel Kortay, Nüvit Özdogru, Yüksel Gözen’den oluşan dev bir kadroyla ile sahnelemiştik. Ancak, Turkish Clog adıyla yaptığımız 32 günlük bu turne, ülkemizde hak ettiği ilgiyi görmemiş ve dönemin Kültür Bakanı Kışlalı, oyunun İngilizce oynanmasını eleştirerek söz verilen maddi desteği vermekte direnmişti.” Türkiye tiyatrosu, yaşadığı pek çok benzeri hayal kırıklığından sonra, hem de tiyatronun karanlık bir tünelden geçtiği bugünlerde, sezonun en çok ses getiren oyunlarından biri olan Tiyatro Hayal Perdesi’nin sahnelediği “İmparatorluk Kuranlar yahut Şümürz” oyunu ile dünyanın en önemli festivallerinden Edinburgh Fringe Festivali’nde boy gösteriyor.
1947’de başlayan Edinburgh Fringe Tiyatro Festivali dünyanın belki de en önemli tiyatro festivali. Cannes Film Festivali sinema dünyası için ne ifade ediyorsa bu festival de tiyatro dünyası için aynı şeyi ifade eder. Festivalin Emma Thompson, Rovan Atkinson (Mr Bean), Tom Conti, Stephen Fry gibi ünlü oyuncuların kariyerlerinde dönüm noktası olduğunu anımsamak gerek. Dünyanın her tarafından tiyatro prodüktörleri, menajerleri, eleştirmenleri ve oyuncuları her yıl Ağustos ayında festival nedeniyle Edinburgh’a akın ediyor. 2013 yılında, 41 farklı ülkeden 2871 performans ve 45.464 temsil; 2014 yılında ise, 47 ülkeden 3193 performans ve 49.497 temsilin gerçekleştiği festival kapsamında, kabare, çocuk oyunları, dans – fiziksel tiyatro, gösteri, sergi, müzik, müzikal-opera, okuma tiyatroları ve bol bol tiyatro etkinliği bulunuyor.
Paralel Sorgu söyleşimize konuk olan Hayal Perdesi Sahnesi’nin kurucusu ve genel sanat yönetmeni Selin İşcan, Şümürz karakterini canlandırdığı oyunu “Farklı, cesur ve absürd tiyatronun en güzel örneklerinden” olarak tanımlıyor ve ekliyor:
“Popovski, bu oyunu yıllardır sahnelemek istediğini ancak Slovenya’da, Zagrep’te dahi pek çok tiyatronun buna cesaret edemediğini söylediğinde, ben cesaret edemeyecek bir şey görmedim ve provalara başladık. İlk prodüksiyonumuz İmparatorluk Kuranlar yahut Şümürz prömiyerden itibaren Türkiye’de iyi karşılandı ve çok iyi bir sezon geçirdik.”
Nitekim, 19. İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyer yapan ve Üsküp Tiyatro Festivali’nde perde açan oyunun yönetmeni Aleksandar Popovski. Oyun, bu yıl Popovski’ye 19.Afife Tiyatro Ödülleri’nde “Yılın En Başarılı Yönetmeni”, İşcan’a ise Yeni Tiyatro Dergisi Emek ve Başarı Ödülleri’nde “Yılın Kadın Oyuncusu” ödülünü getirdi. İşcan, hazırlık sürecini anlatıyor heyecanla:
“Fringe Festivali komite başkanı şöyle demişti bana ‘Yanınızda size sarılacak birilerine çok ihtiyacınız olacak.’ Bu bağlamda, tüm bu süreçte, sonsuz destek sunan sevgili arkadaşım Özlem Atik’e çok teşekkür ediyorum. Sürecin başından beri her türlü zorluğa göğüs geren ekip arkadaşlarım, Reha Özcan, Ayşe Lebriz Berkem, Tuba Karabey, Selin Tekman, Nihat Alptekin, Aleksandar Popovski ve Müslüm Köse’ye heyacan ve sevgiyle teşekkür ediyorum. Ayrıca Tuana Sanat Gençlik ve Spor Kulübü Derneği ve Nilüfer Sanat’a sonsuz teşekkürler. Westernunion sponsorlarımızdan biri oldu. Trakyalı İşadamları Derneği fon ayırdı bizim için. En başından beri bu oyunu ve Hayal Perdesi Sahnesi’ni birlikte yarattığımız Beyoğlu Hayal Kahvesi’nin önemi çok büyük. Beşiktaş Belediyesi destek oluyor. Sponsorluk ve fonlar çok değerli zira bir tiyatronun kendi olanaklarıyla ve böylesi geniş bir kadroyla böylesi önemli bir festivale katılması imkânsız denecek kadar zor. Öte yandan, istanbuldasanat.org ve izmirdesanat.org siteleri de çok destek oluyorlar, onlara da ayrıca teşekkür etmek isterim. Şele organizasyon&pr ve oyunumuzun tanıtımına değerli katkılarda bulunan İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan Emine Ün’e de teşekkür ediyorum. Edinburgh Konsolosluğu’na; Britanya’dan moral destek sunan vatandaşlarımıza, Türk Hava Yolları’na ve son olarak başvurumuzu kabul eden TC. Başbakanlık Tanıtma Fonu Kurul Üyeleri’ne desteklerinden ötürü teşekkür ediyorum. Bu kurumlardan aldığımız destekle çalışmalarımız son hızla devam ediyor. Şimdiden bir tanesi Londra’da yayınlanacak olan yarım milyon kişiye ulaşan 3 dergiye reklâmlarımızı verdik, bilboardlarda da tanıtımlarımız olacak. Sokaklar oyunu tanıtmak üzere bazı bölümler oynayacağız. Binlerce broşür, yüzlerce afiş asılacak.”
Edinburgh Festivali’nin başladığı günden bu yana Türkiye’nin adı pek duyulmamış ancak İşcan umutlu ve gururlu: “Edinburgh Tiyatro Festivali’ne şimdiye kadar Türkiye’den çok az katılım olmuş maalesef. 2002 yılında Lale Mansur ve Kubilay Tunçer ‘Olağan Mucizeler’ oyunu ile ve geçen yıl DOT, Theatre Uncut İstanbul Kısa Oyunlar adlı okuma tiyatrosu projesiyle katıldı. İlk defa Türkçe oynayacak oyun bizimki olacak (İngilizce üst yazı ile) ve bu bizim için çok değerli. Edinburgh Festivali’nde oyunlarımız C Venues C+1 sahnesinde 230 kişilik bir salonda prime time’da, 19:50’de başlayacak; 14 oyun oynayacağız. Türkiye tiyatrosu için tarihsel bir öneme sahip bu katılım. İşcan, özellikle bu durumun altını çiziyor: “Türkiye’de tiyatroların artık yerel sınırları aşarak uluslararası düzeyde kendilerini göstermeleri ve evrensel deneyimlerden yararlanmaları gerek. Tiyatromuzun gelişimi ve kendisini yenilemesi adına önemsiyorum bu katılımı.”
Edinburgh Festivali’ni ve tiyatro tarihindeki yerini Zeynep Oral çok güzel tarif eder: “Biz bu festivali insanlık onurumuzu korumak için kurduk!” Bu kadar açık ve net söyledi. Konuşan, İskoç Parlamentosu’nun Kültür ve Dış İşlerinden sorumlu bakanı Fiona Hyslop’tu… Karşısında, dünyanın her yerinden gelmiş kültür sanat yazarları ve gazetecileri vardı. 1947’de İkinci Dünya Savaşı’nın ardından moral çöküntüsünü gidermek, sanata ve sanatçıya yeni alanlar açmak, en önemlisi de “İnsanlık onurunu yeniden anımsamak” için kurulmuştu Uluslararası Edinburgh Tiyatro Festivali… Aynı yıl, resmi programa alınmayan daha küçük, farklı, marjinal grupların “Biz buradayız, oyunumuzu oynamadan Edinburgh’u terk etmeyiz” direnişiyle ruhunu bulmuştu Edinburgh Fringe Festivali… (İngilizce “Fringe”: Kenardaki, öteki, alternatif, marjinal vb.)”
Boris Vian’ın 1957’de kaleme aldığı son oyun olan İmparatorluk Kuranlar Yahut Şümürz, burjuva değerlere sert bir eleştiri özünde. Burjuva düzenini korumak adına gerçeklere ve hakikâte sırt çeviren, üç maymunu oynayarak hayatını idame ettirmeye çalışan korkak insanların öyküsü. Oyun boyunca itilen, kakılan, şiddete uğrayan, ancak sessizliğin diliyle yılmadan gerçekleri ve hakikati haykıran Şümürz ise bir direniş sembolü. İşcan, Şümürz’ün bugün “Türkiye’deki tiyatrocuları” da simgelediğini belirtiyor:
“Şümürz yok sayılan, görmezden gelinen, ezilen karakterdir. Ama gerçektir, hep vardır ve tüm varlığıyla, inatla direnir. Bizim oyunumuzda finalde kazanan ezilenler, yani Şümürz oluyor. Umarım dünyada ve ülkemizde de böyle olur!”
Bir anlamda, Şümürz, Edinburgh’a Türkiye tiyatrosunun varlığının sorgulandığı, karanlık bir sessizliğe mahkûm edilmeye çalışıldığı bir dönemde, varlığını haykırmaya ve her şeye rağmen cesaretini asla yitirmediğini ilân etmeye gidiyor. Ne kadar dibe bastırılsa, o kadar yükseğe yükseltiyor sesini zira Şümürz. O’nun şahsında bu ülkenin tiyatrocuları Fringe Festivali’ni yaratan direnişçi tiyatrocuların şiarına ortak oluyorlar: “Biz buradayız, oyunumuzu oynamadan hiçbir yeri terk etmeyiz!” Akılları, yürekleri ve yetenekleriyle, sınırları aşıp çok daha büyük başarılar için dünyaya çeviriyorlar gözlerini. Dionysos’un Anadolulu torunları, tam da Fringe Festivali’nin kuruluş felsefesindeki gibi, “tiyatromuzun ve insanımızın onurunu korumaya ve yüceltmeye” gidiyorlar; aydınlık bir umudu yeşerterek yüreklerimizde…
Hayal Perdesi Sahnesi, Türkiye tiyatrosu adına çok güzel bir hayale perde açıyor ve Marcuse’un sözlerini anımsatıyor bizlere: “Sanat belki de baskılanmışın en görülebilir ‘geri dönüşüdür’; yalnızca bireysel değil ama aynı zamanda toplumsal ve tarihsel düzeyde de.”