Mimesis Çeviri/ Balerin Jenifer Ringer New York City Ballet’de yeni bir rol üstlendiğinde, kulağını müzik, bedenini ise hareket için eğitmek zorundaydı – ardından kendini hayal gücüne bırakıyordu.
Guardian, 24 Şubat 2015, Çeviri: Levent Soy
Jenifer Ringer, New York, Lincoln Center’da Fındıkkıran gösterisi, Şeker Meleği rolünde. Fotoğraf: Paul Kolnik/AP
New York City Ballet’de sahnelediğimiz o geniş repertuardaki tüm adımları nasıl hatırlayabildiğimiz sorusu bana çok sık sorulur. Topluluktaki dansçılar altı haftalık kısa bir sezon boyunca 20 kadar farklı balede sahne alabilirler. Baş dansçılar da yine en az 10 balede dans edebilir. Genellikle bir gün içinde üç ya da dört farklı balenin provalarını yaparken, aynı günün gecesinde bunlardan farklı bir balede sahne alırız.
Bence, adımları hatırlamaya yardımcı olan en temel öğe, balelerin müzikleridir. Topluluğumuzda, koreografi de müzik ile örtüştüğü için, bir balenin müziğini ıslıkla bile verseniz, bedenim adımları hatırlayacaktır. Tüm baletlerin beyninde, dans ettiği her bale için ayrılmış olan küçük bir bölüm olmalı, müzik çaldığında hemen harekete geçmeye hazır bir bölüm.
İster yeni bir bale, ister ise topluluğun repertuarında bulunan ünlü bir bale olsun, bir koreografiyi ilk kez öğrenirken sistematik bir biçimde, aşama aşama ilerleriz. Her aşamada başa dönüp öğrendiğimiz yere kadar tekrar alırız. Baştan öğrendiğimiz yere kadar hatasız bir biçimde dans ettiğimiz zaman, bir sonraki aşamayı çalışır ve sonra tekrar baştan alırız. Kademe kademe, kulağımızı müziği dinlemek ve adımlarla nasıl eşleştiğini anlamak için eğitiriz. Yeteri kadar tekrar sonucunda müzik, bazı esrarengiz bağlarla kas hafızamıza bağlanır ve sonunda adımları düşünmez oluruz. Artık bedenimiz ne yapacağını bilmektedir, performans sırasında beynimizi hayal dünyamız içinde gezinebilmesi için özgür bırakır.
Zaten müziğine aşina olduğum ya da izlediğim bir baleyi öğrenmek kesinlikle daha kolaydır. Bu sayede yapacağım dans hakkında bir referansım olur. Eğer baleyi daha önce izlememişsem, mümkünse bir kaydını izlerim, böylece rolümün nasıl hareket ettiği konusunda beynim bir rota çizer bana. Bununla birlikte, mümkünse bu kayıtları çok da fazla izlemem, aksi taktirde kolaylıkla kayıtta benim rolümü icra eden balerini taklit etmeye başlarım. Her ne kadar benden önceki muhteşem balerinlerden esinlensem ya da etkilensem de, rolümü daima kendi usulümce icra etmek istemişimdir. Balanchine ve Robbins genellikle farklı dansçılar için farklı versiyonlar yapmıştır. Balerinlerinin eşsiz olmasını istemişlerdir. Her iki koreograf artık aramızda olmasa da, en iyi bale bale öğrencileri , onların saheserlerini yeni nesillere öğretirken, yine onların yolundan gitmeye çalışmakta. Adımlar hemen hemen aynı olsa da, işin sanatsallığı kişiye özgün bırakılır.
Ve her bir dansçının sanatsallığı, bir diğerinden kesin bir biçimde farklıdır. Bu sayede sahnedeki dansçılara bağlı olarak baleler değişir ve gelişir. New York City Ballet’in repertuarında bulunan balelerin çoğunda bir hikaye akışı bulunmaz; genellikle drama vardır, fakat bu drama müzikten ve adımlardan oluşur. Ben de şunun farkına vardım ki, bir hikaye akışının olmadığı yerde, dansçı kendi rolünü daha özgün bir biçimde yorumlama şansı yakalar aslında.
Mesela, George Balanchine’in Vienna Waltzes adlı eserinin sonunda, balo sahnesinde, yalnız bir kadın bir erkekle dans eder. Erkek kadının hayalindedir o sahnede. Sonra bir an müzik durur ve tekrar başlar, yavaşça ve kesik kesik. Ben o rolü hiç oynamadım, sadece izlemişliğim var, fakat hep o anda, kadının hayali o kadar güçlü bir hal alır ki, fantazi dünyası içinden gerçek bir adam yaratır diye düşünürüm hep. Böyle yorumlar da izledim, ya da aksine partnerleri orda yokmuş gibi uzaklara bakarak dans eden balerinler de.
Bir gün Vienna’nın provasını seyrederken, dostum ve baş dansçım olan Tyler Angle’ye “Sence gerçek bir adam haline mi geliyor burda?” diye sordum.
Tyler ilgiyle yüzüme baktı ve, “Ben iki yorumu da gönderdim, artık balerinin tercihi – Ben daima gerçek bir adama dönüşmesini istedim, fakat Jenny, sen ve ben, hiç olmasa bile hep bir hikaye olsun istiyoruz” dedi. Bu konuda haklı. Ben, olay akışı olmayan balelerde bile, bir parça hikaye arayan dansçı tipiyim.
Jenifer Ringer ve James Fayette, New York City Ballet’in Jewels adlı eseri, Emeralds sahnesi. Fotoğraf: Alamy
New Yok City Ballet orkestrasındaki müzisyenler, koreografların sahnelediğimiz baleler için seçtiği harika müzikler sebebiyle, bizim topluluğumuza çalmaktan keyif aldıklarını söylemişlerdi. Fakat bir müzisyeni çalarken heyecanlandıran müzik, onu deşifre eden dansçıya zorluk çıkarabilir, ki kimi balelerin müzikleri, diğerlerinden daha zordur. Bu tip müzikleri öğrenmek ve bunu bedenime özümsemek, bana da daha zor gelir. Koreografiyi takip edebilmek için müziği saymam gerektiğinde, beynimin dansla doğal olarak ilişkilenen değil, farklı bir bölgesini kullandığımı farkederim. Bu baleler daha fazla odaklanmamı gerektiriyor ve daha sinirli oluyorum. Kimi zaman, performans yanımın hakim olmasına izin veririm ve müziği saymayı bırakırım. Bu baleleri çalışırken, baleye tümüyle hakim olduğumu düşünmek için, daha fazla fiziksel tekrar ve zihinsel çalışma yapmam gerekir.
Üstüne üstlük, orkestradan gelen müzik genellikle stüdyoda dinlediğimiz müzikten tümüyle farklı olur. Gün içinde, provalar sırasında bize çalan harika piyanistlerimiz var. Fakat genellikle piyanodan gelen vurgular, bütün bir orkestradan gelen vurgulardan farklıdır. Piyano için yapılan düzenleme, orkestra çukurundan gelen müziğe göre farklı sesleri ve ezgileri öne çıkartabilir. Piyanonun verdiği ritm çok net anlaşılırken, orkestrasyon bazen bir ses yığını halinde düzenlenmiş olabilir. Özellikle yeni koreografiler söz konusu olduğunda, dansçıların hiç biri müziğin neresinde olduklarını anlayamayıp kayboldukları için, defalarca sahne provası alındığı olmuştur. Bu durum, tabii ki koreograf için son derece moral bozucudur. Dansçılar da bir gün önce oldukça rahat hissettikleri provanın ardından bir anda bir bilinmezin içine düştükleri için panik olurlar.
Aynı durum, koreografisini Peter Martins, müziğini John Adams’ın yaptığı Naïve and Sentimantal Music adlı eserin ilk orkestralı provasını yaparken başımıza gelmişti. Neredeyse kadrodaki tüm baş dansçılar vardı gösteride. 26 kişi bazen hep birlikte bazen girişli çıkışlı sahnedeydik. Hepimiz tecrübeli, her türlü baskı altında dans etmeye alışmış dansçılardık. Derken ilk orkestralı prova başladığında, müzikte ne ritmi ne de ezgiyi bulabildik. Sahne üzerinde öylece birbirimize baka kaldık. Peter bunun başımıza geleceğini öngörmüş ve stüdyoda genellikle müziğin orkestra versiyonuna ait bir kayıtla çalışmıştık. Yine de, orkestranın çaldığı müzik, elimizdeki orkestra kaydından çok farklıydı. Adımlarımızı basacağımız bir ritm ya da ezgi bulmak çok zordu. Grup halinde dans ettiğimiz bölümlerde birlikte dans etmemiz gerektiği halde, senkronizasyonu o kadar kaybetmiştik ki, sanki herkes başka bir koreografiyi icra ediyor gibi olmuştu. Prömiyere sadece bir kaç gün vardı ve Peter ümitsiz bir duruma düşmüştü.
Jenifer Ringer, Romeo and Juliet. Fotoğraf: Ted Thai/The Life Images Collection/Getty
Sonunda, her bölümde birilerinin müziğin doğru yerinde olduğunu gördük. Müzikte kaybolanlar, o kişiyi takip edip hareketlerini ona göre düzeltecekti. Karşılıklı olarak sayıp, birbirimize anlamlı bakışlar attık. Kadınların daire şeklinde döndüğü bir yerde göz teması kurmamız imkansızdı. Orda da, Janie Taylor yüksek sesle sayarak işaret verdi. Jennie Somgyi ve benim önde olduğum bir final adımında ise, sahnenin iki köşesinden birbirimize bakıp, başımızla işaretleşiyor, sonra yavaşça bir hazırlık adımı atıyorduk. Böylece aynı anda başlayabildik. Diğer yerlerde sıkıntı olduğunda, önde kim varsa ona baktık. Hatalı olduğunu düşünsek bile o ne yaptıysa aynısını yaptık.
Bir şekilde hallettik ama çok stresli oldu. Dansın zorluğu bir yana, hata yapmamak için gereken müzikal ve zihinsel odaklanma yüzünden çok stres olduk. Herhangi bir balede, baş dansçıların sahnede ya da antrede yüksek sesle müziği saydığını, soru soran gözlerle birbirlerine bakıp emin olmaya çalıtığına hiç şahit olmadım doğrusu. Ama en nihayetinde dışarıdan bakıldığında profesyonel bir görüntü verdik. Müziği sayarken dudaklarımızı fazla hareket ettirmemeye çalıştık…