Mehmet K. Özel
anne teresa de keersmaeker’in ocak sonunda brüksel kaaitheater’de prömiyer yapan yeni işi “golden hours (as you like it)” önümüzdeki hafta paris theatre de la ville’e konuk olacak.
“golden hours”ı brüksel’deki prömiyer gösterileri sırasında izleme şansım olmuştu; araya bir sürü başka şey girince, o seyahatim sırasında keermaeker’in yanı sıra brugge’de alain platel’in, leuven’de peeping tom’un, ghent’te wim vandekeybus’un izlediğim işleri hakkındaki izlenimlerimi de yazmaya bir türlü fırsatım olmadı. şimdi, paris gösterimlerini bahane edip, keersmaeker’inkini kaleme almaya heveslendim. diğerleri için de umarım bir ara, vakit yaratır, izlenimlerimi paylaşırım..
keersmaeker; “golden hours” başlığını, brian eno’nun aynı adlı şarkısından ödünç almış. keersmaeker arasız 140 dakika süren bu son işimde, eno’nun şarkısını sadece prologda, arka arkaya bir kaç kere tekrarlayarak kullanıyor. şarkı tekrar tekrar çalarken, dansçıların hepsi, koro misali, çok yavaş ve ağır hareketlerle sahnenin en gerisinden en önüne sonra tekrar geriye ve öne gelip gidiyorlar; loş ortamın da etkisiyle zaman daha baştan askıya alınmış oluyor sanki; sonra, dansçılar hızlanıyor, müzik kesiliyor ve aralarından birinin solosuyla başka bir faza geçiliyor..
“golden hours”da prolog dışında neredeyse hiç müzik yok; ender olarak, dansçılardan carlos garbin eline gitarını alıp, eno’nun şarkısının bulunduğu 1975 tarihli “another grren world” adlı albümün diğer parçalarını sessiz sedasız seslendiriyor.
işin esas müziği ise; dansçıların hareketlerinden çıkan seslerden oluşuyor. keersmaeker “the song”dan bu yana işlerinde hareket ile sesin ilişkisini, bedensel hareketin sesini araştırıyor; “sessizlikte dans etmek hareketin kendisinden bir müzik çıkarabilir mi” sorusunun peşinden gidiyor.. hareketler öyle olağanüstü bir ses dünyası yaratmıyor olsalar da, dansı sessizlikte izlemek etkileyici. dans işlerinde müziğe alışmış seyirciyi ve özellikle de keersmaeker’in işlerinde müziğin önemli yerini düşündüğümüzde, sanatçının müziksizliği seçmesi gerçekten oldukça radikal bir yaklaşım. ancak koreografi seyircinin dikkatini toparlayacak seviyede yoğun olmalı ki, müziğe yaslanmak durumunda kalınmasın; keersmaeker de bütün ustalığıyla bunu başarıyor.
“golden hours”ın yan başlığı “as you like it” (beğendiğiniz gibi) keersmaeker’in bu işteki ikinci esininin adresini işaret ediyor: shakespeare’ın aynı isimli oyunu.
dansçılar -tekrar ediyorum: arasız 140 dakika süren- gösteride tek bir kelime bile konuşmuyorlar; ama -oyun broşüründe yazdığına göre- herkes repliğini ezberlemiş, iki-üç rol birden canlandıranlar da.
dansçılar rollerini konuşarak değil dans ederek canlandırıyorlar; keersmaeker’in “my talking is my dancing” (konuşmam dans etmemdir) yaklaşımı doğrultusunda kelimeler soyut şekilsel hareketlere dökülmüş. hareketlerde özellikle el ve kol kullanımı ön planda; dansçılar figüratif anlamda betimleyici olmadan bedenleriyle konuşuyorlar ve shakespeare’in hikayesini seyirciye sözlerle değil hareket diliyle geçiriyorlar. sadece; ender olarak sahne kenarındaki duvarlara oyundan bazı replikler yansıtılıyor.
keersmaeker bir araştırma laboratuarında deney yapar gibi; ortaya koyduğu bir fikrin, bir teorinin uygulamada nasıl gerçekleşeceğinin denemesini yapıyor. çoğu eleştirmene göre bu keersmaeker’in en iyi işi değil. ben bu arayışı değerli buldum; izlerken keyif de aldım; içine girilmeyecek kadar avant-garde, soyut ve sıkıcı bir iş olarak gelmedi bana.
keersmaeker neden, ünlü “bütün dünya bir sahnedir” repliğini de barındıran bu pastoral komediyi kullanmış? çünkü shakespeare’in bu oyun vesilesiyle didiklediği cinsiyet ve cinsel kimlikler, zaman, ütopya gibi konulara kendisi de son yıllarda ilgi duymaktaymış.
shakespeare’in oyunları içinde “beğendiğiniz gibi” başrolünde kanlı, canlı, hacimli bir kadın karakterin (rosalind) olduğu ender oyunlardan biri, hatta tek oyun. rosalind hikaye gereği erkek kılığına giriyor ve olaylar gerektirdiği için, bu kılıktayken de tekrar bir kadın karakterine bürünüyor. shakespeare zamanında kadın rollerinin genç erkekler tarafından oynandığını düşündüğümüzde oyundaki kılık değiştirme katmanı üçleniyor; kadın kılığına giren bir erkek kılığına giren bir kadın karakteri oynayan bir erkek. keersmaeker, her ne kadar cinsel kimliklerle ilgileniyor olsa da, shakespeare’in sunduğu bu verimli altyapıyı hakkıyla değerlendiremiyor. keersmaeker’in bu anlamda yaptığı en ilginç (!) seçim rosalind rolünü androjen görünümlü bir erkek dansçıya vermek olmuş.
“beğendiğiniz gibi”nin ütopik tarafı ise; kent ile doğa arasında yarattığı karşıtlık; arden ormanı’nı ideal, uyumlu bir mekân olarak sunması ve bunun bağlantılı olarak kentin yapaylığı ile doğanın doğallığını tartışmaya açması.
keersmaeker’i “beğendiğiniz gibi”ye çeken her ne kadar oyunun bu temaları olsa da, ortaya çıkan işte bunların yansıması bariz olarak pek algılanmıyor. belki de bu yüzden keersmaeker bir söyleşide seyircinin “beğendiğiniz gibi”nin konusunu illa da bilmek zorunda olmadığının altını çizmiş. keersmaeker’in amacı oyunu konusuna sadık kalarak sahnelemek değil, oyundan esinlenmekmiş. gösterinin özenli hazırlanmış program kitapçığında yok ama seyircilere salona girerken dağıtılan el ilanı benzeri kağıtta oyunun konusu kısaca anlatılıyor. bazı dansçıların bir kaç rolü birden oynuyor olmaları bazen kafa karıştırsa da; gerçekten de shakespeare’in oyununun gelişimini takip edememek keersmaeker’in işinden zevk almayı azaltmıyor; ama eğer oyuna biraz da olsa aşinaysanız, mekansal olmasa da sosyal ilişkiler bağlamında oyunun tartıştığı konuları takip edebilmek seyrettiğinizden aldığınız keyfi katmerlendiriyor.
keersmaeker’in işinde beni esas yadırgatan nokta, brian eno’nun “golden hours”ı ile shakespeare’in “as you like it”i arasında ne tema olarak ne de kurgu olarak organik bir bağlantı görememiş/kuramamış olmaktı. neden bu iki esin yan yana geldiler; çözemedim.
keersmaeker ve dramaturgla yapılan söyleşilerde bahsedildiği üzere “beğendiğiniz gibi”nin işin yaratım sürecine sonradan katılmış olması, ister istemez iki esin arasındaki doku uyuşmazlığını da beraberinde getirmiş diye düşünüyorum. yola eno’nun “golden hours” şarkısı ile başlayıp, onun akşamı kaplayacak iş için yeterli olmadığını fark ederek, onu (ve de işi) besleyecek başka kaynaklar bulma kaygısı gibi geldi bana, “beğendiğiniz gibi”yi işe katma gerekçesi.
ben brian eno’lu prologu öven çoğu eleştirmenin aksine; işin uzadıkça tekrara düştüğünü değil tam tersine daha da açıldığını, genişlediğini düşündüğüm shakespeare temelli ana gövdesini daha değerli, dolu ve radikal buldum.
arasız 140 dakikalık süre konusunda şöyle düşünüyorum; hani yüzmeye başlarsınız, sonra yorulursunuz ama hemen ardından öyle bir nokta gelir ki yorgunluğunuzu hissetmez, durmak istemez, sanki sonsuza kadar yüzebilecekmiş gibi hissedersiniz ya, işte “golden hours (as you like it)”i de izlerken bir noktadan sonra hiç bitmesin istedim; 11 genç dansçı o kadar rahat ve akıcı dans ediyorlar; ağırlıklı olarak ani dönüşler, kıvrılmalar ve sıçramalar üzerine kurulu koreografi dansçıların arasındaki ilişkileri öyle güzel ortaya seriyor ve aynı zamanda da boş mekânı o kadar efektif kullanıyor ki seyretmeye doyamadım.
sahnenin bomboş olması; kostüm tasarımcısı anne-catherina kunz’un günlük kıyafetleri kullanarak dansçıların rol değişimlerini en fazla üzerlerindeki önden fermuarlı sweatshirt’leri çıkarıp giymeleri üzerine kurgulamış olması; ve luc shaltin’in ışık tasarımını tepeye sahneye göre enlemesine monte edilmiş tek bir çizgisel kalın ışık bandının farklı kısımlarını yakıp söndürmek üzerine inşa etmiş olması; keersmaeker’in bence yaratmaya çalıştığı zamansız, soyut, sade ve etkileyici dünyanın atmosferini güçlendiren diğer öğelerdi.
“golden hours (as you like it)” arasız 140 dakikalık süresi, bomboş sahnesi, tek ışık kaynağı ve neredeyse müziksiz haliyle deneysel ve avant-garde bir işti; bu tarz işlerin çoğunun olduğu gibi, hiç de zor katlanılır, zor anlaşılır ve sıkıcı değildi. keersmaeker, kaptırıp içine girdiğiniz takdirde çıkmak istemeyeceğiniz bir koreografik atmosferi ustalıkla yaratmıştı.
2015 ocak’ındaki prömiyer sonrasında sadece antwerp’te sahnelenmiş olan “golden hours” haziran’daki paris gösterimlerinin ardından yazın lüksemburg ve montpellier’i ziyaret ettikten sonra, önümüzdeki sezon amsterdam’dan graz’a, gent’e rosas’ın yoğun olarak turneye çıkan yapımlarından biri olacak.
son yıllarda her sezon neredeyse ikişer-üçer yeni iş üreten anne teresa de keersmaeker 27 haziran’da venedik dans bienali’nin verdiği prestijli “hayat boyu başarı ödülü”nü alacak; eylül’de ise ruhrtriennale’de bu sefer rilke’nin şiirlerinden esinlediği yeni işiyle seyirci karşısına çıkacak.