Sevi Bayraktar
Bazı sırtlar diktir bazıları değil. Bazı sırtlar meşrudur, sırt gibi sırt diye sıvazlanırlar, bazıları sırttan sayılmazlar hababam itelenirler. Bazı sırtlar daha makbuldur, göze girmiş, genişledikçe palazlanmayı kendisine hak görmüştür. Bazı sırtlar gücün ve iktidarın temsilidir, oysa bazıları o gücün sorgusuz sualsiz uygulandığı coğrafyalardır. Bazı sırtlar hammaldır, taşıdığı yüklerle eğilmiştir. Bazı sırtlar kamburdur herşeyi aşağılarda aramaktan yamulmuştur. İşin kısası bazı sırtlar düpedüz sırttır, bazıları değil. O yüzden hangi sırtın muktediri çılgına çevirip, gözlerini yerinden uğrattığını anlamak ve bu mirası devralmak gerekir. Bu kısa yazıda, Iğdır’daki kadınların HDP binası önünde Cumhurbaşkanı’nın konvoyuna sırt dönmeleriyle başlayan ve sonra diğer illere yayılan sırt dönme hareketinin yarattığı politik imkânları tartışmaya açmak istiyorum. “Sırtımızı dönüyoruz” çağrısıyla yayılan bu sivil itaatsizlik eylemini bir jest, bir koreografi, ve bir protesto yöntemi olarak okumak bize yeni ne önerebilir anlamaya çalışacağım[1].
Sırtı sırtlıktan çıkaran bir söylemler düzeninde yaşıyoruz. Cumhurbaşkanı 1 Haziran’da yaptığı Iğdır’daki miting konuşmasında, sırtını dönerek protesto edenleri kastederek “Affedersiniz edebim müsaade etmiyor tabii, sırtlarını dönerek işaret yapıyorlar. Ne anlama geldiği belli de, tabii edebimiz müsaade etmez,” dedi. HDP Aydın milletvekili adayı Filiz Koçali, Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerini “sözlü cinsel taciz” olarak değerlendirmekte haklı, çünkü bir kadın sırtını edepsizlik olarak ilan eden bir söylemle, fantezi dünyasının yaratıcılığına kanıp kadının bacağından, kolundan, saçından ya da sadece varlığından tahrik olarak taciz ve tecavüze kalkışan erkek zihniyeti çok benzer cinsel şiddet pratikleri içeriyor. Kadın bedeni, eyleme kapasitesi tanınmayan bir beden ve o yüzden ne yaparsa yapsın edepsizliğin, baştan çıkarmanın, ahlâksızlığın, veya had bildirmenin bir nesnesi olarak görülüyor.
Halbuki sırt, bedenimizin en kıymetli yerlerinden biridir. Bütün iskeleti ayakta tutan omurilik bir inci kolye gibi sırtta diziliyor. Birbirinin altına sıralanan kaburgalar ve güçlü kaslar sayesinde sırt kuvvetli, sert bir yüzeye dönüşüyor; zamana ve yıpranmaya en çok karşı koyan sırtımız sırf bu nedenle de olsa bütün sıvazlamaları hak ediyor aslında. Ama kadın sırtı, hele Kürt kadını sırtı muhakkak başka türlü okunmaya mahkum. Bu özel sırtta derin bir anlam aranır ve sonunda bulunur: edepsizlik! Çünkü bu ülkede bir kadının bedenini aktif kullanması, yani sırtını dönme kapasitesi ve kabiliyeti kabul edilemez. Bugün sırtını dönen kadın yarın kimbilir neler yapar! Bir internet sitesi zaten hemen işe koyulup kadının erkeğe sırt dönmesinin gizli anlamlarını deşifre ediyor: “Kadının erkeğine sırtını dönmesi, “Artık senden zevk almıyorum, seni istemiyorum, başka birini bulacağım” anlamına gelir… Erkek, kadına sırtını, poposunu dönebilir…bir sakıncası yoktur. Ancak, kadının erkeğe sırtını dönmesi büyük bir “sadakatsızlık” belirtisi sayılır.” Bu tecrübeden geliyorsa, Cumhurbaşkanı da belki kadınların “seni istemiyorum, başkasını bulacağım” dediklerini düşünüp bu toplumun yarattığı erkek profiline uygun şekilde, sinirlendiği anda karşısındaki kadınlara şiddet uygulamada ve hedef göstermede beis görmemiş olabilir. Aslında işin bu kısmıyla çok da ilgilenmiyorum.
Kadının bedenini aktif olarak kullanmasının edepsizlik ilan edildiği koşullar altında, aşağılama ve hakaret, kadına olur olmaz yerde sırtını dönemeyeceğini salık verir. Sırt, olur olmaz yerde sırtlık edemeyeceğini anlamalı, kalça kemikleri üstüne oturmalı, bir daha da hiç diklenmeye kalkmamalıdır! Gündelik hayatta hareket etmenin önemli bir parçası olan sırt böylece birden özel bir anlamla yüklenmiş olarak politika yapmanın, ezmenin, ve direnmenin aracı haline gelir. Michael De Certau’ya göre gündelik hareketler iktidar ilişkilerini tersine çevirirler ve talihsiz öznelerin kesin zafer kazandıkları ütopik bir alan yaratırlar. Bu alan, kurulu düzenin gerçekliğine karşın zayıfların silahlarını korur. Onları iktidarlar tarafından yazılan tarihin şekillendirdiği toplumsal kategorilerden saklar. Ancak, bunu yaparken de deneyimlenen ve aktarılan efsanevi hikâyelerin yazdığı alternatif bir tarihe referansla, gelecekte kullanılmak üzere bir taktik repertuarı oluşturur (1988, 23). Peki, sırt dönme ile toplumsal hareketler repertuarına yeni bir taktiksel hareket eklenen Türkiye’de Kürt kadınlarının hareketi toplumsal muhalefete diyalog önerisi sunabilir mi?
Dans teorisyeni Susan Leigh Foster’a göre kamusal alanda bir protesto olarak gerçekleşen taktiksel koreografik hamleler yarattıkları yeni anlamlarla toplumsal bir eleştiri getirirler ve buna dair önerilerini ortaya koyarlar (Foster, 2003). Bunlar iyi düşünülmüş, planlanmış, etkileri hesap edilmiş hareketlerdir, ve spontane icra edilmiş de olsalar içlerinde teknik bir ustalık barındırırlar. Bütün protestolar da sahne performansları gibi özenle hazırlanır, yapıldıkları yeri ve izleyicisini iyi seçerler ki hareketle ortaya attıkları mesaj ve sorgulatmak istedikleri mesele anlaşılır olsun, ve toplumda bir değişime yol açsın. Bu bakımdan sırt dönmek, “artık seninle konuşmuyorum” anlamına gelebilir. Yüz yüze konuşmanın bir anlamının kalmadığı, konuşmanın bir yere varmadığı ve etkili bir değişime yol açma kapasitesinin söz konusu olmadığı durumlarda gözlerin yerini omuz başları, kulakların yerini köprücük kemikleri, ağzın yerini omuriliğin alması mümkündür. O kadar denenmiş ve diyalogun imkânsızlığı deneyimlenmiştir ki artık konuşmak yerine, “beni duymuyorsun ve daha fazla konuşmayacağım” mesajı verilir. Taktiksel olarak HDP binasını performans mekânı olarak seçerek, “ben sana derdimi anlatamıyorum belki, biz diyalog kuramıyoruz ama bari seçtiğim insanları dinle, çünkü seninle benim adıma onlar konuşacak” der bu kadın sırtları. Seçim konvoyunun geçtiği dörtyol ağzında durulan bu nokta net bir tercih gösterir ve bunu artık görmek ve saygı duymak gerekir. Aksi halde, o sırtın ne dedigini dinlemeyeni kimse de dinlemez; kadınlar Malatya’da, Mersin’de, Aydın’da ve daha başka illerde yaptıkları gibi bu diyalogtan çekilir, ve Cumhurbaşkanı’nı muhatap olarak tanımazlar.
Ellerinde bedenlerinden başka bir şey kalmayan insanlar barış istiyor ve barışta ısrar ediyorlar. Bu jest, şiddetin ve edepsizliğin göstergesi değil, tam tersine, sözün tükendiği, konuşmanın imkânsızlaştığı, ağzın kullanılmazlaştığı bir ortamda olabilecek en barışçıl yolla icra edilen bir protesto hareketi. Kadınları bir arada güçlü kılan şey şiddet, tehdit ve tehlike altında incinebilirliklerini saklamadan mücadele etme kabiliyetleridir. Judith Butler’a göre kamusal alanda bedenlerin incinebilir şekilde ama kolektif varoluşları bugünkü aşırı baskı ve şiddet koşulları altında önemli bir direniş yöntemidir (Butler&Athanasiou, 2013). Üstelik bu direniş eylem alanından önce başlar, çünkü bir kere risk aldıklarını bilerek oraya giderler. İnsanlar riske girdiklerini, başlarına bir iş gelebileceğini, Diyarbakır’daki HDP mitingi saldırısında yine kahredici şekilde gördüğümüz gibi kollarının ve bacaklarının kopabileceğini, sevdiklerine bir daha asla aynı şekilde dokunamayacaklarını ve bunların fantastik ihtimaller olmadığını, bilakis çok muhtemel gerçeklikler olduğunu bilerek giderler eylem alanına. Bu çıplak ve son derece incinebilir bedenler direnişin başladığı alanlardır. Iğdır’da ortaya çıkan kollektif bir kadın bedeninin o sapasağlam ve güçlü sırtı karşısında Cumhurbaşkanı’nı korkutan da bu direnişin gücü olmalı.
Yani, elbette, direniş sırt dönmeden çok önce başlar. Kadınların direnişi hergün yaşadıkları adaletsizlik ve zulümde köklenir, HDP binasının önünde Erdoğan’ın geçtiği anda vücut bulur ve icra edildiği zamanın ötesine taşınarak bu hareketi toplumsal hafızaya ve yarın yine direnecek insanların bedenine yerleştirir. Bir jest, bir direniş koreografisi olarak Türkiye’nin toplumsal hareket repertuarında kendine bir yer açar. Bu hareketin çoğaltılması tabii ki mümkün; zaten çoğaltılıyor. Zafer işaretli işaretsiz, yazılı, pankartlı, pankartsız, oturma odasından parklara ve kaldırımlara uzanan farklı mekânlarda çekilen fotoğraflarla çeşitliliği ortaya konan bir süreç içine bırakılmış durumda. Sırt dönme jesti farklı koreografik açılımlarla çeşitlenip çoğaltıldığı sürece diyaloğun ve dayanışmanın da imkânı devam edecek. O zaman bildiğimiz gibi, yakıştırdığımız ve canımızın çektiği gibi, tek tek ve bir arada… ve bilhassa tam şimdi ısrarla, #sırtımızıdönüyoruz.
*
Kaynakça
Butler, J. and A. Athanasiou, Disposession: The Performative in the Political, (Cambridge: Polity Press, 2013)
De Certeau, The Practice of Everyday Life (Berkeley, Los Angeles, London: University of California Press, 1984).
Foster, S. “Choreographies of Protest,” Theatre Journal, 55, (2003): 395-412.
Kedhar, Anusha. “Choreography and gesture Play an Important Role in Protests,” New York Times, December 15, (2014).
[1] Bu sıralamayı Anusha Kedhar’ın Amerika’da siyahların polislerce öldürülmelerine karşılık kitleselleşen “Hands Up Dont Shoot!” (“Eller Havaya”) jesti üzerine kaleme aldığı ve New York Times’ta yayımlanan makalesinden ilhamla yapıyorum. Makale için bakınız: http://www.nytimes.com/roomfordebate/2014/12/15/what-does-the-style-of-a-protest-say-about-a-movement/choreography-and-gesture-play-an-important-role-in-protests