Kenarda Kalan İnsanlardan Çarpıcı Bir Göç Hikayesi!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Yaşam Kaya

İstanbul Şehir Tiyatroları’nın düzenlediği “31. Genç Günler” kapsamında Fransa’dan Türkiye’ye gelerek Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde seyircileri karşısına geçen ‘Kenardakiler’, Fransa’da yaşayan Türkiye kökenli Sedef Ecer’in izlediğim üçüncü önemli tiyatro oyunu. Hem oyuncu hem de yazar kimliğiyle Fransa’da etkileyici işler başaran Ecer, kendi toplumunun yarattığı travmalardan yola çıkıp bir göç hikayesini Avrupa’nın tam merkezine oturtmayı başarıyor. Aslında oyunun ‘Genç Günler’ kapsamında değil, çok daha önce bizlerle buluşması gerekirdi. Sonuçta bir rüyanın ötesinde bilinmezlerle dolu Avrupa coğrafyasındaki yaşamın dünyanın en uç bölgesindeki hayatlarla benzerlikler taşıdığını gayet net biliyoruz. Ama bir noktada ‘hayaller’ kuran insan yığınları, kurtuluşun kendi bölgelerinden çıkıp zengin ülkelerin merkezine ulaştıklarında gerçekleşeceğini sanıyorlar. ‘Kenardakiler’ her neresi olursa olsun, kenarda kalmaya devam eden bir grup insanın sıra dışı hayat öyküsünü detaylandırmış.

Sedef Ecer oyunlarında dikkat çeken önemli ayrıntılar var. ‘Git Gidebildiğin Yere’ adlı oyununu 2013 yılında izlediğimde, sinemada Fatih Akın’ın çizdiği ‘yol hikayesi’ olgusunu sanatçı tiyatroya başarılı biçimde aktarmıştı. Yazar kimliğinin yanında oyuncu kimliğini de sevdiğim Ecer oyunlarında belli başlı noktalardan hareketle realist düzlemde konu bütünlüğü oluşturuyor. Mesela geçmişte izlediğim oyun ‘yol hikayesi’ kavramını içinde barındırırken, ‘Kenardakiler’ ise ‘göç kavramını’ bizlere sunmuş. İstanbul ve Paris’in tehlikeli ve yoksul banliyölerinden çıkan insanların kendi umutlarını tutunma hikayelerinin şarkılarla dile gelmesi, hem oyuna renkli bir hava katarken hem de ‘kabare’ mantığının çıkış noktası olması olayları epeyce eğlenceli hale dönüştürmüş. Dilcha ve Bilo ya da Tamar ve Azad ya da hayallerin bir su gibi durmaksızın aktığı televizyondaki sabah programları. Farklı zamanlarda var olan iki çiftin tozpembe zenginlik rüyası içinde yaşadıkları devinim öylesine etkili ki, içinden nefretle çıktığınız yer hiç ummadığınız anda yeniden karşınıza çıkabiliyor. Yani nefes aldığınız her noktada aynı problemleri görmeniz mümkün.

Thomas BELLORİNİ, sinematografik tarzda yazılan metni renkli unsurlar ekleyerek seyirciye sunuyor. Roman havalarından Türkiye coğrafyasındaki türkülere, Fransız şansonlarından Macar geleneksel şarkılarına uzanan müzikler seyirciyi anlatılan öykünün tam merkezine oturtmayı başarıyor. Fransız Tiyatrosu’nun durağan yapısı bu oyunla farklı bir boyut kazanmış. Gecekonduda başlayan öyküde içinde bulunduğu koşullara isyan eden, hayatı görmek istediği gibi yaşamaya çalışan insan, Paris’e ulaştığında da aynı problemlerle boğuşmayı sürdürüyor. Arada yaşanılan olaylar sadece ama sadece hayal kırıklığından öteye gitmiyor.

Sedef ECER, Anahita GOHARI, Lou de LAÂGE, Adrien NOBLET, Céline OTTRIA, Christian PASCALE ve Zsuzsanna VÀRKONYI oyunda görev alan isimler. Tek kelimeyle mükemmel bir performansın sahneye yansıdığı gösteride, oyuncular grup olmanın ayrıcalığını bizlere konunun sonuna dek hissettiriyor. Mekan-zaman olgusunun sahneye doğru biçimde yerleştirilmesinden kaynaklı, oyuncuların olayları aktarmadaki ustalığı, an be an izleyici sahneye bağlı tutan önemli bir durum. Yönetmenin ince zekası, sinematografik sahne tasarımı görüntüsüyle buluşmuş. Bunun yanında sözcüklerin bittiği noktada başlayan müzikler harikulade bir düşüncenin ürünü!

Tüm dünyayı ilgilendiren konusu sayesinde “Kenardakiler” Guérande Ulusal Tiyatro Metni Yarışması Birincilik Ödülü’yle Lise Öğrencilerinin En Sevdiği Oyun Ödülü’nü kazanıp, Collidram ve Godot Ödüllerine aday olmuş, Fransa’da devlet sahnelerinden kafelere, okullardan belediye tiyatrolarına dek birçok mekanda sahnelenmiş. Oyunun Almanca versiyonu “Am Rand” Berlin’de ünlü Gorki Tiyatrosu’nda okuma olarak sunulduktan sonra Aalen Şehir Tiyatrosu repertuarına girmiş. İngilizce versiyonu “At the Periphery” ise New York’ta sahneye çıkmaya hazırlanıyor. Metin, Fransa’da hem ortaokul ders programına, hem de lise bitirme bakalorya programına alınmış. Böylesi önemli bir oyunun yeniden Türkiye’ye gelmesi, daha çok seyirciyle buluşması gerekir. Sedef Ecer anlattığı öyküsüyle sadece Avrupa bölgesinde değil, dünyanın her yerinde yaşanılan önemli konuyu gözler önüne seriyor.

Lifeartsanat.com 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Yaşam Kaya

Yanıtla