Mimesis Çeviri/İngiliz tiyatrosunda yazar karşıtı bir eğilim mi var? Eğer yeni yazının oluşumunu oldukça sınırlı bir şekilde tanımlamakta ısrar ederseniz ve oyun yazımına tüm zengin çeşitliliği içinde değer vermezseniz, evet.
Guardian, 13 Ocak 2015, Çeviri: Elif Karaman
Cockpit Tiyatrosu’nda David Edgar’ın Pentecost’u. Londra, Kasım 2014. Fotoğraf: Jason Dail
Oyun yazarı David Edgar, kendisinin misafir profesör olarak Oxford’da drama çalışmalarında ders vereceği ve Şubat ayında yapılacak olan tartışmalara ev sahipliği yapacağı açıklandığında şunları söyledi: “Oyun yazımına karşı kolektif tiyatro yöntemleri lehine bir fikir kayması var. Oyun yazarlığı faaliyeti bireyci, demokratik olmayan ve hatta ahlaksızlık yaftalarıyla eleştirilmekte.”
İnanılmaz! Edgar “yazar karşıtı bir eğilim”den bahsediyor. Bu çok ciddi ve tedirgin edici bir konu. Kendisinin biraz şaka yollu konuştuğunu düşünmek istiyorum çünkü nihayetinde kendisi ayrıca şunu da belirtiyor: “En azından son 100 yılda ilk kez, yeni işler repertuardaki eski işlerden daha fazla.” Bu da kesinlikle tüm yazarlar adına ancak iyi bir şey olabilir. Ayrıca, hafta boyunca tartışmalara katılmak üzere davet ettiği isimler açıklandı. Diğer pek çok kişinin yanı sıra, hepsi oyun yazarı olmakla birlikte zaman zaman kolektif işler ortaya koyan ve oyun metinlerine farklı bağlamlarda farklı roller atfeden Bryony Lavery, David Greig ve Chris Goode da listede yer alıyor.
Geçenlerde Frantic Kurulu’ndan Scott Gragam ile konuşurken, kendisi Bryony Lavery ile Stockholm üzerine çalışmaktan ve onun sessizliği yazma ve bir sahneyi “kelimelerin lüzumsuz kaldığı” bir noktaya yoğunlaştırma isteğinden bahsetti. Bana göre bu yine de yazarlık gerektirir; bahse girerim pek çok kişiye göre de öyledir.
Yine de Edgar’ın söyledikleri sadece bir kışkırtma olsa bile, “yazar karşıtı eğilim”den bahsetmenin doğru ya da işe yarar olduğundan hiç emin değilim. Neticede, The Curious Incident of the Dog in the Night-Time ya da Let the Right One In adaptasyonları, yapımında başka pek çok yöntem kullanılmış olsa da, yine de yazılı oyunlardır. Ayrıca tiyatro yapımcıları ya da oyun yazarları, belli bir iş için kendilerine faydalı ve mevcut olanakları neden kullanmasınlar ki? Tehlike şu ki Edgar’ın sözleri farklı tiyatro türlerinin birbirine karşı olduğunu ima ediyor ve oyun yazarının kolektif bir şekilde iş birliğiyle çalışanlarla ve farklı teatral dilleri kullananlarla rekabet içinde olması gerektiği fikrine dayanıyor.
Bir tiyatro yapım türünün diğerini geçersiz kıldığı ya da diğerinden para ve kaynak çaldığı gibi bir durum söz konusu değil. Herkese ve farklı çalışma yollarına yer var çünkü farklılık iyi ve canlandırıcıdır – çeşitlilik tiyatro kültürümüze zenginlik katar. Birine çalışma yolu olarak uygun olan bir başkasına uymak zorunda değildir; belki sadece belli projeler için kariyerlerinde belli noktalarda uyabilir. Bryony Lavery, Frantic Kurul’u için verimli bir şekilde çalışırken aynı zamanda tamamen kendi kendine oyunlar da yazabilir. Birini yapmak diğerini yapamayacağın anlamına gelmez.
Çeşitli çalışma yöntemlerine sahip olmamız birey olarak tekil imgeleme sahip oyun yazarının neslinin tükendiği anlamına mı geliyor? Tabii ki hayır. Durumun böyle olmadığını görmek için sadece yeni yazım tiyatrolarımızın programlarına bakmanız yeterli. The Bush, the Royal Court ve ülke çapında diğer tiyatroların -bazıları işbirliği içinde oluşturulmuş- başka türdeki oyunları programlarına almaları basitçe gösteriyor ki yeni yazımla doğrudan ilgilenenlerin çoğu, yeni yazımla kastettiğimizden çok daha geniş ve gevşek bir şeye ihtiyacımız olduğunu anladı. Bu oyun yazarını tehlikeye atmaz; potansiyel olarak özgürleştirir ve daha fazla olanak sağlar.