Nedim Buğral
Aşağıda paylaştığım proje adımları özel bir okulun ortaokul öğrencileri ile üç yıl önce çalışılmıştır. Şimdi paylaşmak istememin nedeni ise son birkaç ayda benden oyun isteyen öğretmenlerle paylaştığım görüşleri burada da anlatmak yerine, nasıl uyguladığımı bu proje üzerinden örneklendirmek.
Bana göre okul tiyatrolarında önemli olan çocukların süreçte öğrenebildikleri. Öğretmenler genelde sonuca odaklanmakta. Halbuki sürece odaklanıp; yerel tarihten, bugünün bir haber ya da olayından yola çıkıp küresel ısınmaya; bir şiirden ya da portreden, içinde bulundukları sınav belasına kadar pek konuyu kendileri oluşturup sahneye taşıyabilirler.
Muradiye’de Bir Vampir Hikayesi; hem yerel tarihi, hem de çingenelere yapılan ayrımcılığı oyun konusu yapmış bir projedir. Çalışmanın adımları, oyun metninin nasıl oluştuğu ve metnin kendisi ile, projeye dair bazı nitel değerlendirme notları aşağıdadır. Umarım bu uzun yazı gençlerle çalışan tüm tiyatro çalışanlarına ve öğretmenlere yol gösterici olur.
Proje Hakkında
Muradiye Külliyesi, Bursa’da Osmanlı Sultanları tarafından yaptırılan son külliyedir. Sultan 2. Murat tarafından 1425-1426 yılları arasında yaptırılmış ve içinde bulunduğu semte ismini vermiştir. Külliye; cami, hamam, medrese, imaret ve külliyenin bahçesine daha sonraki yıllarda yapılan 12 türbeyi içerir. Bu türbe topluluğu Semerkant’taki Şah Zinde ve İstanbul’daki Eyüp Sultan ile birlikte, Türk İslam dünyasının sayılı türbe topluluklarından birisidir. Kanuni’nin Konya’da öldürttüğü oğlu Şehzade Mustafa, Fatih’in Napoli’de sürgünde ölen oğlu Cem Sultan, Yavuz Sultan Selim’in boğdurttuğu kardeşi Şehzade Ahmet gibi bahtsız şehzadelerin türbelerini barındırmasından ötürü Muradiye’den , A.H. Tanpınar’ın ifadesiyle “sabrın acı meyvesi” olarak bahsedilir.
Muradiye Külliyesi, Bursa’nın merkezinde ve kolaylıkla ulaşılabilir bir yerde olmasına rağmen projeyi çalıştığımız öğrencilerimizin çoğunun ilk defa gördüğü bir yer olmuştur. Çoğu da ilk gördüğünde külliyeyi cami olarak algılamıştır. Halbuki Muradiye Külliyesi; hamamı, medresesi, türbeleri ile Osmanlı dönemi günlük yaşamına ait unsurların da öğrenilmesi, tartışılması için çok güzel fırsatlar sunmaktadır. Külliye’nin karşısında Uluumay Osmanlı Takıları ve Elbiseleri Müzesi ve Hüsnü Züber Evi’nin varlığı da projemizi çalışırken bize oldukça yardımcı olmuştur.
Projeyi bu yıl üçüncü yaşını dolduran Geleneksel Tiyatro Topluluğumuz ile çalıştık. Geleneksel Tiyatro Topluluğu öğrencilerimiz Külliye Bölgesi’nde mekan dramasına katılıp, o dönem günlük yaşayışı üzerine atölye çalışmalarında bulunduktan sonra geleneksel tiyatro hakkında da pratik bir eğitim almışlardır. Oyunun mekanı, mekan dramasında elde ettiğimiz birikimlerin de kullanılması ile gerçeğine uygun olarak düşündük. Oyunun olayı için ise Muradiye Külliyesi ile de ilgili olabilecek bir heyecan (olay) seçtik. Oyun kişileri ise Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun yaygın bilinen tipleri olmuştur. Hem oyun öncesi yaratıcı drama ile mekan ve o dönemle ilişki kuran çalışmalarda hem de oyunun hazırlık aşamasında (metin yazım süreci) öğrencilerin tarihe ilgisi ve çalıştığımız alan ile ilgili bilgileri çok gelişmiştir. Ayrıca oyun seyircisi açısından da Bursa’nın göbeğinde olup belki de ziyaretçilerini ağırlayacak, o güzel ortamda dinlenmeleri ve ortamı teneffüs etmelerine aracılık edecek yerlerin olmaması nedeni ile bir o kadar gözden uzak olan bu yeri hatırlamalarına vesile olmuştur.
Geleneksel Tiyatro Topluluğu okulumuzun altıncı sınıf öğrencilerinden seçilmiş on iki oyuncudan oluşmaktadır. Oyuncularla oyunlarını kulüp saatlerinde çalışılmaktık. Oyunlarını ise tiyatro şenliğinde arkadaşları ve ailelerine sunduk.
Projenin Adımları
Birinci hafta; Muradiye Külliyesinde mekan draması yaparak projemize başladık. Oyuncuların mekan ile ilişki kurması, oyunun oynanacağı alanı tanıması, külliyenin tarihi hakkında ilgilerinin oluşması ve mekana dair araştırma yapmaları ilk hafta çalışmamızın ana hedeflerini oluşturmuştur.
Mekan dramasında grubu üçe ayırdık. Birinci gruptan külliyenin baktığı sokağın krokisini çıkartmalarını, ikinci gruptan cami-türbeler ve medresenin de bulunduğu külliye bölgesinin krokisini çıkartmalarını, üçüncü gruptan mekanın tarihini araştırmalarını istedik.
Üçüncü grubun mekan tarihi ile ilgili araştırdıkları:
Sultan 2. Murat tarafından yaptırılan camii, medrese, imaret, çeşme ve türbelerden oluşan yapılar topluluğudur. Şehzade Ahmet, 2. Beyazıd’ın oğlu (1513) Muradiye’de türbe anısına yaptırılmıştır. Sultan 2. Murad, (1451) Muradiye’de türbesi vardır. Cem Sultan (1495), Gülruh Sultan (1502), Gülbahar Hatun (Fatih’in ebesi), Şehzade Mahmut (1506), Muradiye külliyesinde eski devirlerden kalma kocaman bir ağaç gövdesi devrilmiş şekilde bulunur.
İkinci aşamada grubu üçe böldük. Birinci gruptan; “Kavuklu’nun bir kahvehanesi vardır. Burası külliyeye bakmaktadır. Oturduğu yerden etrafı izler ve gördüklerinin kendi kendine mırıldanır.” Bu duruma ait bir monoloğu yazmalarını istedik.
İkinci gruptan; Kavuklu’nun mahalle ile ilgili gördüğü güzel bir rüyayı yazmaları ve bunu yazarken etraflarına bakınarak hareket etmelerini istedik.
Kavuklu’nun Rüyası: Kavuklu yorgun bir günün ardından gece uykusuna yatar. Rüya görmeye başlar. Rüyasında işine gider. Dükkanına çok güzel bir bayan gelir. Kavuklu onu görünce gözleri ona kayar. Oradan Pişekar geçer. Akşamleyin oyun olduğunu söyler ve yanına bir misafir alabileceğini söyler. Kavuklu kadına “benimle gelir misin?” der. Kadında Kavuklu’yu beğendiği için “tamam” der. Sevinç içinde uyanır. Ama bunun gerçek olmadığı için üzülür.
Üçüncü gruptan, Kavuklu’nun mahalle ile ilgili gördüğü bir kabusu yazmaları istenir.
Kavuklunun Kabusu:“Ah şu Çingene kadın beni gene kandırdı. Hani nerde kısmetim, hani nerde zengin eşim. Artık Çingene kadına değil kanmak, ona fal bile baktırmam” diye hayıflanır Kavuklu. Güneşin de sıcağına aldanarak mayışır ve ağacın gölgesinde uyuyakalır. İşte o anda kabus görmeye başlar. Kabusunda, Pişekar’ın yanına gider. “Bu akşam takımı topla oyun sergileyelim” der. Akşam olduğunda oyun başlar. Oyun arasında ise çingenenin dediği güzel mi güzel, zengin mi zengin bir kız çıkar. Oyundan kaçar ve kızı aramaya başlar. Yolda kız karşısına çıkınca “ben seni çok sevdim” der. Kız ise kaçmaya başlar ve “Ben sana layık değilim” der. Tam o sırada Kavuklu kabusundan uyanır ve “kaçma” diye bağırır. Sevgilisinin elinden gitmesine çok üzülür.
Çalışmanın üçüncü aşamasında oyuncuların mekanda ilginç buldukları yerleri fotoğraflamaları ve oyunda yer alacak vampir hikayesi için de uygun bir yer araştırmalarını istedik.
Öğrenci: Kavuklu bu türbeye gece giren çıkanlardan korkabilir.
Öğrenci: Aslında bu mezar taşlarından da korkabilir.
Öğretmen: Evet bunlar çok iyi fikirler. Birisi Avrupa’daki Kazıklı Voyvoda’dan bahsetsin. Saf kavuklu bunun etkisi altında kalıp korkmaya başlasın. Hatta kabus görsün. Türbeye ise her gece eve gitmeye üşenen bir oyun karakteri (Külhanbeyi, laz vb.) girip çıkabilir. Onu uzaktan gören Kavuklu tabii ki çok korkabilir.
Çalışmaya dair oyuncuların hissettikleri:
Oyuncular: Çok eğlenceli, zaman çok hızlı geçti, dışarda yazmak harikaydı, mekanı çok beğendik.
İkinci hafta; Oyuncularla geleneksel tiyatro başlangıcı üzerine çalışmalar yaptık. Çeşitli kaynaklardan seçilmiş ortaoyunu muhavereleri okuduk, söze dayalı yanlış anlamalar, durum komikliklerini oluşturan unsurlar ve Kavuklu ile Pişekar’ın oyun açılışlarındaki rollerinin ne olduğunu konuştuk ve bazı okunan muhavereler üzerine doğaçlamalar yaptık. İkişer kişilik oyuncu gruplarından Pişekar’ın Muradiye mahallesinde muhtar olduğu, Kavuklu’nun da iş aramak üzere Muradiye Camii’nin önüne geldiği ve Pişekar’la karşılaştığı bir muhavere doğaçlamaları istedik.
Üçüncü hafta; Mekan Dramasında yazılan rüya sahnelerinin oyunda nasıl kullanılabileceğini konuşup üzerine serbest doğaçlamalar yaptık. Aynı doğaçlamalardan yola çıkıp oyunun hikayesinin ne olabileceğini tartıştık. Rüya sahnelerini farklı gruplarla defalarca oynadık. Aynı zamanda bu çalışmalarda oyuncuların hangi role daha uygun olacağını gözlemledik.
Dördüncü hafta; Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun oyun kişilerinden, Çelebi, Zenneler, Kabadayı, Çingene’nin Kavuklu ile karşılaşması, tanışmaları üzerine doğaçlamalar yaptık. Bu doğaçlamalar ışığında oyunun farsı (hikayesi) için notlar aldık.
Öğrenci: Çelebi Mudanya limanında anlatılan bir hikayeden bahsedebilir. Kan emen geceleri yarasa gibi uçan biri Tuna boylarından gemi ile buralara gelmiş diyebilir.
Öğrenci:Türbe’de vampir zannettikleri bir şey olabilir. Gölgeler vurabilir, bir ağacın gölgesi her dolunayda vurabilir ve Kavuklu bunu yanlış anlayabilir.
Öğrenci: Daha komik olması için türbede biri olabilir. Mahallenin sarhoşu yolunu kaybetmiş olabilir.
Öğrenci: Zenneler Kapalıçarşı’dan alışverişten gelebilir. Kabadayı’nın sevgilisi Zennelerden birisi olabilir.
Beşinci, altıncı ve yedinci hafta; oyunun farsına ait doğaçlamalara ve yazım sürecine devam ettik.
Sekizinci hafta; oyunun finali üzerine çalıştık. Kavuklu’nun türbede gördüğünü vampir zannetmesi ve devamında tüm eşrafın teker teker Kavuklu’nun yanına gelmesi ve hikayenin düğümlenmesi üzerine oyuncuların da fikirlerinin alındığı bir çalışma yaptık.
Dokuzuncu, onuncu, on birinci ve on ikinci hafta; oyunun tüm sahnelerini prova ettik.
On üçüncü hafta; oyunun müzikleri ile çalışmalara başladık. Oyunun rüya sahnesine Kavuklu ve Zenneler dansı ekledik.
On dördüncü hafta; sahnede yerleşim çalıştık.
On beşinci hafta; sahnede müzikli bir akış aldık.
On altıncı hafta; oyunun genel provasını yaptık ve aynı hafta oyunu sahneledik.
Projenin Ürünü (Oyun Metni)
SAHNE 1 – KARŞILAŞMA
(Kavuklu ve oğlu Denyo Muradiye Külliyesi’nin önünde görünmektedir.)
Kavuklu: Çekirge’den beri yürüyoruz hala bir iş denk gelmedi gitti. Muradiye yatırlarının yüzü suyu hürmetine bir iş rast getir Allah’ım. Gündelik iş yaparım. Huuu gündelik iş yaparım. Yok mu iş veren?
Denyo: Baba ben acıktım.
Kavuklu: Senin içinde ne var? Yeni yedik.
Denyo: Çok yürüdük ama. Doyur beni. Hem susadım.
Kavuklu: Bir iş denk gelsin bakalım. Sen de sabret biraz. Koca şadırvanın önünde susadım diyor bu çocuk.
Denyo: Çorba istiyorum ben ama… Acıktım ama…
Kavuklu: (Taklidini yaparak.) Acıktım ama… Uçacağım kafana tüneyeceğim ama… Buda kafa ama… Gündelik iş yaparım… Ah bir sermayem olsa simit satardım. Muhtara mı gitsem?
Pişekar: Ne var ne bağırıyorsun? Mahalle ayağa kalktı.
Kavuklu: Nasıl kalktı hiç fark etmedim. Yahu beni mi kandırıyorsun mahallenin ayağı mı var, ayağa kalksın.
Pişekar: Yahu mahalledeki insanlara rahatsızlık verdin. Onları ayağa kaldırdın diyorum.
Kavuklu: Hiç kimsenin kalktığı yok. İş arayıp duruyorum. Üç gündür bir Allah’ın kulu yardım etmedi.
Pişekar: Yok mu senin işin yerin yurdun?
Kavuklu: İşim yok.(Ağlar)
Denyo: İşi yok. (Daha çok ağlayarak.)
Kavuklu: Gücüm yok.
Denyo: Gücü yok.
Kavuklu: Evim yok.
Denyo: Evi yok.
Kavuklu: Dişim ağrıyor.
Denyo: Dişi ağrıyor.
Pişekar: Tamam tamam ağlamayın bakalım. Seni hiç Muradiye’de görmedim ama yine de seni bir yerden çıkaracağım.
Kavuklu: Çıkar beni bu durumdan.
Pişekar: Yok öyle değil. Seni tanıyorum ben bir yerden.
Kavuklu: Hadi Denyo gidelim. Bu da lafı dolandırıyor. İş güç vermeyecek belli.
Pişekar: Durun gitmeyin bir yere bakalım. Siz nereden geliyorsunuz?
Kavuklu: Canı sıkılmış bunun herhalde. Herkesin geldiği yerden. Nereden geleceğim. Denyo da öyle. Leylekler getirmedi.
Pişekar: Hangi mahalleden diyorum yahu ne laf anlamazsın.
Kavuklu: Sende düzgün söyle. Çekirge’de balıkçının yanında çalışırdım. İşler bozulunca kapattılar. Evsiz işsiz kaldık.
Pişekar: Yok ben Çekirge’den tanımıyorum seni. Muradiyeli’de değilsin. Olsan bilirdim buranın muhtarıyım. Hay Allah.
Kavuklu: Sen muhtar mısın?
Pişekar: Bu Denyo bizim küçüklükteki İvaz Amca’nın aynısı. Şimdi çıkardım. Sen onun oğlu Hamdi değil misin canım?
Kavuklu: İvaz benim babam. Ben Hamdi’yim. Doğru vallahi.
Pişekar: Gel Hamdi. Namazgah mahallesinde birlikte büyüdük senle. Ben İsmail’im.
Kavuklu: Yok ben hatırlamadım ama madem muhtarsın geleyim.
Pişekar: Demek yolun buralara düştü ha? Derdine bir çare bulalım.
Kavuklu: Bul gözünü seveyim İsmail.
Pişekar: Bak hemen şurada görünür hamam var orada tellallık yap sen.
Kavuklu: Yok benim kolum sakat.
Pişekar: Bu camiinin bekçiliğini yap.
Kavuklu: Denyo gece yalnız kalamaz. Olmaz.
Pişekar: Tamam buldum. Şu Hüsnü Züber’in yanında küçük dükkana iki masa bir sandalye atarız. Bir ocak koyarız içine kahvehane yaparız. Hem orada kalırsınız hem çalışırsınız. Muradiye’de herkese her yere yakın güzel yer. Şu medresen çıkan çocuklara şerbet verirsin. Camiden çıkanlara kışın sıcak sıcak salep; yazın limonata verisin.
Kavuklu: Sağ olasın İsmail. Bu olur.
Pişekar: Atla bakalım atıma gidelim. Göstereyim.
(Pişekar hayali ata atlar Kavuklu ona uymaz oyunu bozar.)
Pişekar: İşte geldik. Bir derdin olursa gel yanıma. Esnafla tanışırsınız yavaş yavaş. Tam yanında üç hemşire oturur. Hem bu hatunlara gözcülük ediverirsin burada. Kal sağlıcakla.
SAHNE 2 – RÜYA
Kavuklu: Güzel oldu bu kahvehane. Gelen giden çok. (Türbeleri göstererek) Burada da nüfus kalabalık ama işe yaramazlar. Üç hatunu gözleyeceksin Hamdi daha ne olsun. Denyo ben biraz kestireceğim elleme bana. Üç güzel hatun. Hihi. Üç hatun. Hatun…(Uyuyakalır.)
(Kavuklu rüyasında İsmail Efendiyi kendi çırağı olarak görür. Dükkanın etrafında dolaşan Zenne’yi fark eder.)
Kavuklu: İşte bir bayan pek mini mini. Acep söylesem sever mi beni?
Birinci Zenne: İşte bir bey pek cici cici. Acep söylesem sever mi beni?
Kavuklu: Matmazel buyurmaz mısınız içeri?
Birinci Zenne: Bilmem münasıp olur mu ki?
Kavuklu: Buyrun, olur mu? Evrupa standartlarında bir müessesedir.
Birinci Zenne: (Seyirciye) E giriyorum o halde. Madem öyle diyorsunuz gireyim. Namahrem var mı?
Kavuklu: Rahat olun rahat olun.(Zenne yüzü açar.) İsmail bize iki kızılcık şerbeti.
Pişekar: Hemen efendim.
Birinci Zenne: Aaa namahrem.
Kavuklu: Evrupa’da böle İsmail. Kadın erkek karışık.
Pişekar: Peki o o zaman. Buyurun şerbetleriniz. Ustam çok cömerttir bu ikramımız olsun. Sadece cömert değil yiğit, cesur, yakışıklı merttir benim ustam. Ustam şu davetiyeyi vereyim unutmadan. Bu akşam direkler arası gösteri varmış. Ahmet Vefik Paşa’nın Türkçe çevirisiyle Moliere Kibarlık Budalası sergilenecekmiş. Davetiye iki kişilik ve Evrupadaki gibi kadını erkeği birlikte gidecekmiş.
Kavuklu: İyi dedin İsmail ama ben kiminle gitsem ki?
Birinci Zenne: (Elindeki bardağı yere fırlatarak) Beni götür yakışıklı ben tiyatroyu çok severim. Beni götür sen hadi.
İkinci Zenne: Hayır beni götür yiğidim. Boş ver onu.
Üçüncü Zenne: Ne oluyor burada beni götürecek o değil mi yakışıklı?
Zenneler: Beni götür beni götür…(Kollarını kabartmış Hamdi’yi fark ederler.) Kabarama kabarama kel Fatma. Annen güzel sen çirkin. Kabarama kabarama kel Fatma annen güzel sen çirkin.
Birinci Zenne: Sakın bana yan yan bakma ruhuma hicran katma.
İkinci Zenne: Sakın bana yan yan bakma ruhuma hicran katma.
Kavuklu: Bayan seni alır kaçarım. Benden uzaklaşma.
Üçüncü Zenne: Bay seni alır kaçarım. Benden uzaklaşma.
Kavuklu: Bayan bana bak yanıma yakın gel.
Zenneler: Bay beni sev canıma yakın gel. Gel gel gel kimse olmasın engel.
(Zenneler Hamdi’yi gıdıklamaya başlar.)
SAHNE 3- KABADAYI
Kabadayı: Heyyyt uyansana adam. Ne oynaşıyorsun.
Kavuklu: Tamam kızlar gıdıklamayın artık. Hi hi tamam
Kabadayı: Sana diyorum ulan. Yeter kalk.
Kavuklu: Amanın ne oluyor. Uyandım.
Kabadayı: Kalk. Otur. Kalk. Otur. Kalk. Selam ver. Hazır ol. Rahat. Hazır ol. Rahat. Güzeeeel. Ne kımıldayıp duruyordun?
Kavuklu: İçime karıncalar girmiş biraz gıdıklandım.
Kabadayı: Şimdi otur yanıma bakalım. İsmail bahsetti senden. Hayırlı olsun bakalım yerin. Şimdi sen söyle kimsin? Nesin? Necisin?
Kavuklu: Ben Hamdi.
Kabadayı: Hamsi diye isim mi olur?
Kavuklu: Hamdi.
Kabadayı: Düzgün söyle şunu e Hamdi?
Kavuklu: İsmail verdi bu işi bana. Çekirge’de balıkçılık yapardım. Kapandı işsiz kaldım. Sağ olsun çocukluk arkadaşım İsmail yardım etti.
Kabadayı: Tamam kes. Gerisini biliyorum. Sen bana acı kahve koy. Bu saf bir şeye benziyor yahu. Tam aradığım adam. (Kahve gelir) Eyvallah aslanım. Otur sen de yanıma. Bak koçum seni gözüm tuttu bilesin. Canını sıkan olursa ki artık olamaz ban gel. Muradiye’de ben varken kimsenin kılına zarar gelmez. Ancak yine de tedbiri elden bırakmamak lazım. Onun için sana diyeceğim var. Beni iyi dinle sana bunun beş akçe vereceğim. Şurada bir ev var bildin mi?
Kavuklu: Bildim.
Kabadayı: Nereden biliyorsun ulen?
Kavuklu: Şimdi sen gösterince gördüm bildim dedim yav.
Kabadayı: Tamam kes. O evde benim yavuklum var. Oralara yanaşan olursa, bir sinek pencereden girmeye kalkarsa hemen bana haber uçuracaksın. Anlaşıldı mı?
Kavuklu: Sinekleri nasıl göreceğim ben. Adama bak.
Kabadayı: Anlaşıldı mı dedim?
Kavuklu: Anladım. Sineklere haber takıp size uçuracağım.
Kabadayı: Beni delirtme. Gelen geçen herifleri bana bir bir söyleyeceksin.
Kavuklu: Anladım anladım. Tamam.
Kabadayı: Hela nerede? Bir görüneyim.
Kavuklu: Denyo götür bakalım helaya.
Kavuklu: Nasıl adam bu be. Ödüm nerelerimde hiç anlamadım. Hasbinallah.
Birinci Zenne: Aah kızlar yatırlardan biri buraya gelmiş.
İkinci Zenne: Dua okuyalım başımıza bir şey gelmesin.
Üçüncü Zenne: Yüksek sesle okuyun.
Zenneler: Üç kulhuvallah bir elham.
Birinci Zenne: Amanın yatır kıpırdıyor.
İkinci Zenne: Amanın yatır ayağı kalktı.
Üçüncü Zenne: Daha çok okuyun.
Kavuklu: Ne oluyor yahu?
Zenneler: Sen yatır değil misin?
Kavuklu: Ne yatırı bacım. Ben Hamdi. Sende hay Allah.
Zenneler: Ohhhh.
Kabadayı: Ne var? Ne oluyor burada?
Zenneler: Yatır sandık dua okuduk.
Kabadayı: Ne işiniz var burada?
İkinci Zenne: Siz lütfedeceksiniz diye çarşıya çıktık.
Kabadayı: Bu kadar çok şeyi ben geleceğim diye almadınız ya?
Üçüncü Zenne: Ama siz istiyorsunuz diye çeyizlik baktık.
Kabadayı: Nereleri gezdiniz bakalım?
Birinci Zenne: Setbaşında Irgandı çarşılı köprüsüne gittik.
İkinci Zenne: Kapalı çarşıya uğradık, Kozahan’dan ipek baktık.
Üçüncü Zenne: Tophane’den Bursa’yı biraz seyre daldık en son ve geldik.
Kabadayı: Çok gezmişsiniz ama peki hadi madem benim için dolandınız tüm Bursa’yı. Bundan sonra bana bu adam sizin giriş çıkışlarınızı kontrol edecek nasıl olsa. Hadi düşün önüme gidelim. Çok bakmayın sağa sola. Gidin yavaşça eve. Akşam yemeğim hazır olsun ama ben geç geleceğim.
SAHNE 4 – ÇELEBİ
Çelebi: (Seyirciye) Merhabalar efendim hoş geldiniz hepiniz. Mahallemize konuk olmuşsunuz fevkalade efendim. Ben hem sizlere bir görüneyim istedim hem mahallemize gelen yeni zata hayırlı olsun dileyeyim dedim. Gördünüz mü acaba kendisini? Kahvehane açmış diyorlar. Ah işte kendisi gördüğüm beyefendi olmalı. Hayırlı günler efendim. Bendeniz Çelebi.
Kavuklu: Bu nasıl isim ben de göl Kavuklu.
Çelebi: Efendim yanlış anladınız. Bana Çelebi derler.
Kavuklu: Desinler bana ne yahu. Bir şey içmeyeceksen meşgul etme.
Çelebi: Elbette içeceğim efendim önce hediye şu lokumu kabul edin lütfen. Hayırlı kazançlar olsun. Yeni yeriniz pek hoşuma gitti.
Kavuklu: Buyurun o zaman efendim buyurun. Sağ olun. Ne içersiniz?
Çelebi: Müsaadenizle ben bir salep rica edeceğim. Ancak şu bardağımı alıp ona koymanızı rica edeceğim. Zahmet veriyorum ama kusuruma bakmayın efendim.
Kavuklu: Bu ne değişik adam böyle. Muradiye’de her türlüsü var maşallah. Buyurun afiyet olur inşallah.
Çelebi: Olmaz olur mu teşekkür ederim.
Kavuklu: Siz ne iş ile meşgulsünüz?
Çelebi: Ben Montanya’da limanda katibim efendim.
Kavuklu: Ooo ne çok hikaye vardır sende.
Çelebi: Sormayın efendim sormayın. Hele bir Macar gemisi geldi geçenlerde hikayesi bütün Muradiye’yi salladı. Sizde sözü oraya getirmek istiyorsunuz zannımca.
Kavuklu: Nasıl zelzele mi getirdi? Hiç hissetmedim yahu.
Çelebi: Depremden korkunç bir hikaye efendim. Nasıl duymadınız? Macar gemisiyle gelen herkes durakula murakula diyor ama işin aslı vampir denen bir mahlukat.
Kavuklu: Vampir mahlukatı neymiş?
Çelebi: İnsan desen değil yarasa desen değilmiş efendim. Uzun öne çıkan dişleri simsiyah kıyafetleri olurmuş. Genellikle geceleri görünürmüş. Mezarlıkta yatar kalkarlarmış. İnsanların kanlarını tam şurasından emermiş.
Kavuklu: Deme yahu?
Çelebi: Ve bu yaratığın gemiyle geldiği rivayet edilmekte. Muradiye’nin kara günleri efendim. Sarımsak bulundurun mutlaka elinizin altında. Onu uzaklaştıran şeyin ancak sarımsak olduğunu söylüyorlar.
Kavuklu: Amanın işe bak. Ben nerelere kaçayım.
Çelebi: Bu hikaye beni de çok etkiledi efendim. Anca kendimden çok gönlümün sultanı şu karşıki evde oturan yavuklum için endişeleniyorum. Onun gecelerini kabusa döndürmesin bu hikaye. Söz buraya gelmişken sizden bir ricam olacak. Size vereceğim birkaç akçe karşılığında yavukluma göz kulak olmanızı istirham edeceğim.
Kavuklu: Olur olur… Adama bak benim halimi görmüyor sanki korkumdan kime bakacağım.
Çelebi: Sizinle tanıştığım ve beni kırmadığınız için müteşekkirim efendim. Hayırlı günler. Görüşmek üzere. Sıkmayın canınızı çok, ne de olsa hikaye.
Kavuklu: Nasıl olacaksa o. Denyooooooo
SAHNE 5 – SARHOŞ ve FALCI
Sarhoş: Birazcık kaçırmıştım. Neden böyle oldum ki? Sanki başım dönüyor. Yine mi yanlış yerdeyim ben? Bu kahve dün yoktu bugün var. Bu hortlak yoktu bugün hort.
Kavuklu: Ne hortu hortlağı. Biri yatır zanneder biri hortlak. Yakında Muradiye’nin vampiri olacağım. Gel bir kahvemi içte ayıl.
Sarhoş: Ne kahvesi yahu hahaha. Ben içilecek daha güzel şeyler biliyorum. Bu saatte kahve mi içilir? Gel gel gelsene seninle de içelim.
Kavuklu: Senin de yok mu defedici sarımsak gibi bir şeyin. Beter kokmuşsun.
Sarhoş: Sen ne diyorsun? Hem birleşsene sen. İki tane birden etrafımda durma. Yahu ben gideceğim.
Falcı: Yavaş be yavaş. Bakıp görmüyor. Leş gibi kokarsın. Benimde üstüme bulaştırırsın. Öküz arabası gibi çarptı geçti. Ağzınla içeceksin o mereti ağzınla. Ama sende nerede görgü bendeki asillik. (Kavuklu’ya döner) Naparsın işte gündüz vakti nelere şahitlik ederiz? Yazık yazık.
Kavuklu: Öyle bacım hayırlı günler.
Falcı: Abe nereye gidersin. Güzeldir el falım.
Kavuklu: Yok ben istemem.
Falcı: Hadi hadi naz etme. Şimdiden gözlerinden görür gözlerim. Koy üç akçe söyleyeyim. Elinden daha ötesine bakayayım.
Kavuklu: Benim gözümden sen nasıl görecen be kadın hadi ben istemem fal günahtır. Ben altıma yapacağım korkumdan burada.
Falcı: Seni saf. Gözlerinden bildim falını. Hadi benden olsun söyleyeyim o kadarını. Yeni kahvehanen için. Bak ney korkarsın bilmem ama gözlerinin içi ışıldayıp durur. Üç ışık var. Bu üç hatuna işarettir. Aklın çok uzaklarda olmayan üç hatundadır değil mi?
Kavuklu: Anam biliyor vallahi.
Falcı: Bu hatunlar sayesinde ceplerinden taşacak paraların. E tabi bildim şimdi koy paracıklarını devamına bakayım. He şöyleeee. Aç elcağzını. Bu hatunların başı kalabalık bak dikkat et sen. Ama bu da ne falın en iyi yeri. Bu kabarıklık gönül kabarıklığı değil. Hiç görmedim böyle bir şey. Anlam vermediğim şeyler var burada. Kara kara kuşlar uçar. Birileri kaçar birileri kovalar. Aman ne felaket yarabbim. İçim karardı yemin ederim.
Kavuklu: Tamam sus be kadın. Al paranı git. (Falcı gider.) Geliyor işte vampir buraya geliyor. Beni kovalayacak işte. Denyoooooooo.
Denyo: Babaaaa
Kavuklu: Hiiiiiiii. (Tokat atar) Aldın mı babayı? Ne bağırıyorsun. Nasıl bir yere geldik. Canımın yarısını sokakta bıraktım.
Denyo: Baba ben acıktım ne yiyeceğim?
Kavuklu: Ayvayı yedik ne diyorsun.
Denyo: E bana neden söylemedin. Bir dilim ben de yiyeyim. (Ağlar)
Pişekar: Hayırlı akşamlar. Ne bu ürkeklik tedirginlik.
Kavuklu: Vampir hikayesini duymadın mı İsmail.
Pişekar: Ben bu yaşımda vampir neymiş duymadım. Para çeşidimi bu?
Kavuklu: Yok Macar gemisiyle gelmiş hani.
Pişekar: He şu hikaye. Boş verin böyle hurafeleri. Bak her yerde türbeler var. Kılın namazınızı, okuyun duanızı bir şeycik olmaz. Ben şimdi camiye gidiyorum. Hadi iyi günler.
Denyo: Baba biz de camide yaşayalım.
Kavuklu : Olur mu öyle şey. Sabah akşam orada mı yatıp kalkacağız. Hadi yürü ocağa sen.
SAHNE 6 – ELÇİ
(Kavuklu hala korkudan titremekte iken kahveye siyah smokinli siyah şapkalı dişlek bir şahsı görür.)
Elçi: Salam.
Kavuklu: Ne salamı?
Elçi: Macar salamı ha ha ha.
Kavuklu: Bu şaka olsa olsa benim şakam olur. Başına şapka takan herkes kavuklu oluyor bu günlerde.
Elçi: Kahve içmek istiyor ben. Çünkü yorulmak ben.
Kavuklu: Sen oturmak beklemek ben gelmek. Bana ne oluyor yahu. Konuşmamı bozdu adam iki dakikada. (Bu sırada mutfağa yönelir bir anda geri döner.) Yoksa sen Macar gemisiyle mi geldin salam efendi?
Elçi: Siz anlıyor gemiyi. Bizim gemi durmak Montanya’da. Ben ipek için geldim. Sizin Kozahan ipekleri perfect. Kahve dedim yorgunluğa iyi. Geldim. Ben gidecek Peşte’ye.
Kavuklu: Anaaaa Çelebi’nin anlattığı vampir adam kılığında. Anaaaa. Neyden korkardı bu. Sarımsak. Sarımsak. Nerede bu sarımsak. Al sana sarımsak git vampir git. Emme kanımı benim. Git.
Elçi: Böğğğ. Bu koku kötü çekmek sen. Üzerim pis pis git. Ne yapıyor sen? Oooo my gad. Bu Türkler çok garip.
Kavuklu: Başım mı dönüyor. Anam altıma kaçırdım. Anaaaaaam. (Bayılır.)
SAHNE 7 – KABUS
Elçi: Ha ha ha ha
Kavuklu: Tü tü türk ka ka kahvesi?
Elçi: Ne kahvesi hahaha. Kan gerekmek bana kan. Türk kanı.
Elçi: (Kavukluyu zincirlemektedir.) Son duanı ediyor sen. Kanını kana kana içiyor ben. Ha ha ha haaaa.
Kabadayı: Heeeeeeyt. Çekil oradan benim mahallemin insanından.
(Elçi uzaktan bir çekim gücüyle Kabadayı’yı kendi çeker ve ısırır. Kabadayı yere düşer.)
Pişekar: Hoppala durun bakalım ne bu kargaşa. Hamdi iyi misin sen?
Kavuklu: Kaç İsmail.
Pişekar: Töbe estağfurullah. Bu ne böle. Şunu denesem. Lebarare estorare.
Kavuklu: O ne be?
Pişekar: Bir oyunda gördüm amma velakin işe yaramıyor sanki.
Kavuklu: Kaç diyorum İsmail.
(Elçi uzaktan Pişekarın kalbini tutar.)
Pişekar: Tuttu fırlattı kabimi.
Elçi: Ezdim üstünü çiğnedim. Hahahaha.
Denyo: Babaaa ne oluyor burada.?
Kavuklu: Denyo sorma söylemeyim.
Elçi: Korkmamak sen. Çocuk yiyecek kadar küçülmüyor ben. Sen hemen gidiyor? Anlıyor?
Denyo: İki akçe ver gideyim. Karnım aç. Hi hihihi.
Elçi: Al. Uzaklaş çok çabuk.
Elçi: Sıra sendeeeee Hamdiiiii. Hahahhaha
(Tam kanını emecekken rüya biter ve uyanır.)
Hepsi: Vampir var vampir var biz korkuyoruz. Yetişin a dostlar biz korkuyoruz.
SAHNE 8 – FİNAL
Kavuklu: Oooh. Rüyaymış. Hatta kabusmuş. Akşam gelmiş. Yok yok ben hala kabustayım. Şehzade Ahmet Türbesinin oradaki şey ne öyle. Vampir orada evet. Vampir orada. Komşulaaaaaaaaaaaar yetişin.
Kabadayı: Tamam kes geldim. Ne ihtiyacın var söyle.
Kavuklu: Vampir var.
Kabadayı: Bunun için mi çağırdın beni? Hikaye o hikaye. Var mı ben buradayken gelecek babayiğit bir vampir ha?
Kavuklu: Bak oraya gelmiş bir tane ama…
Kabadayı: O ne orada öle aşağı yukarı aşağı yukarı. Mezara inip kalkıyor. Bi sakınmakta yarar var tabi. İnsan olsa acımam ama bir bakalım söyle kenardan bekleyelim bir.
Çelebi: Aman efendim bir telaşla geldim. Bir gürültü bir patırtıdır bitmedi.
Kavuklu: Senin anlattığın mezarda yatan mahlûkat geliyor yavaşça bak.
Çelebi: O da ne efendim. Tam türbenin oradan ileri geri bir karartı. Amanın sakin olalım diyorum ama vampir var vampir var ben korkuyorum yetişin a dostlar çok korkuyorum. Laaaaaaan vampir diyom laaaan bu ne laan.
Kabadayı: Nezaketli adamın içindeki canavar ortaya çıktı.
Çelebi. Ama efendim öle nezaketle nasıl korkabilirim öyle değil mi? Değil mi uleeeeeeen vampir var kaç yanına geliyorum.
(Zenneler telaşla gelir.)
Birinci Zenne: Bu gürültü ne efendim.
İkinci Zenne: Evde merak ettik.
Üçüncü Zenne: Dayanamadık geldik.
(Herkesin baktığı yönü fark ederler.)
Birinci Zenne: Orada ne var yahu?
İkinci Zenne: Galiba başımız fena halde dertte.
Üçüncü Zenne: Okuyalım kızlar.
Zenneler: Gitmedi kaçalım.
Denyo: He he. Ne oluyor burada? Saklambaç mı oynuyoruz. Kim ebe hadi saklanıyorum ben de.
Falcı: A be ne toplanırsınız burada karınca sürüsü gibi.
Birinci Zenne: Şehzade Ahmet türbesinin oradan vampir geliyor.
Falcı: Eee karşılama komitesi mi kurarsınız sizde?
İkinci Zenne: Sen vampir ne bilmiyorsun herhalde.
Falcı: Ne o kumpir gibi bir şey mi?
Üçüncü Zenne: Kanını şuradan emen bir şey.
Çelebi: Vücutta ki bütün kanını boşaltabilirmiş.
Kabadayı: İnsana ait hiç bir şey kalmazmış.
Denyo: Babaaa korkuyorum ben.
Falcı: Abe konuşmayın hala. Koca donumu dolduracam şimdi. Açılın aranıza girecem.
Pişekar: Amanın bu ne hal? Ne bu telaşe yatsı vakti bütün mahalle ayakta.
Kavuklu: Vampir orada.
Pişekar: Yahu demedim mi sana dua et kalmaz diye. Kabadayı sen de mi?
Kabadayı: İsmail Efendi bildiğim gibi bir düşman değil. Bir bak hele.
Pişekar: Tamam Şehzade Ahmet Türbesinin orada bir karartı gördüğüm doğru. Hatta bu tarafa yaklaşmakta. Hem fikiriz buraya kadar. Tamam bu sanki dediğiniz mahlukata benzer…
Elçi: Bu sarımsak kötü.
Pişekar. Aman Allah. Mazallah.
(Mahalleli hep beraber.)
Hepsi: Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhü ve rasuluhü.
Elçi: Siz korkuyor benden? Ama Why?
Kavuklu: Karartı duruyor. Oradaki kim ikizin mi? Vampir kardeşin mi?
Elçi: Yok benim kardeş. Vampir demek sen. Bizim oranın drakulası gelmek demek. Leborare estorare. Lebarare estorare.
Hepsi: Vampir bize doğru yürümeye başladı.
Pişekar: Muhterem cemaat bir daha.
Hepsi: Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhü ve rasuluhü.
Çelebi: Şadırvanı geçti. Bahçeyi de geçti. Bu tarafa doğru hızlandı.
Hepsi: Allaaaah.
Pişekar: Bu gölgeyi ben bir yerden tanıyorum.
Sarhoş: Hayırdır? Düğün dernek mi var toplandınız. Göbek mi atalım yahu. (Oynamaya başlar)
Pişekar: Evladım sen nereden geliyorsun.
Sarhoş: Sorma Namazgahta ki Selimle şarap yarışına girdik. Bir içtim bir içtim. Ama iyi haberim var size mahallemizi çok iyi temsil ettim ben kazandım. Hadi toplanmışken kutlayalım. Gelene kadar yatmadığın yer kalmadı yemin ederim. En son bir kalktım ki Şehzade Ahmet türbesindeyim. Zor ayaklandım mahallemiz için tabi. Hadi bir sert kahve yap bana.
Kavuklu: Şimdi yapacağım ben sana kahveyi.
(Hepsi üstüne yürür. Tablo oluşturur ve donarlar.)
Pişekar: Efendim bizler Muradiye mahallesi sakinleri, her ne kadar bu görüntümüzle sakin olduğumuza şüphe etseniz de, bekleriz sizi Muradiye Külliyesi’ne. Sabrın acı meyvesi demiş şair buranın ev sahipleri için. Camisinin önünde şadırvanın sesini dinleyin o eşsiz bahçesinde, yumun gözünüzü medresesine, hamamına giren çıkanları hayal edin. Önünden geçen sokak satıcılarından, etrafta koşturan çocuk seslerine ve ayaküstü mahallelinin konuşmalarına kulak kabartın. Ama güzel Bursa’da yaşıyorsanız, Muradiye Külliyesine uğramazlık etmeyin.
Efendim her ne kadar sürçü lisan ettikse affola…
Proje Hakkında Son Söz
Oyunun sunumu hakkında; oyun tiyatro şenliği kapsamında okulumuzda sergilenmiştir. Aslında amaçlanan Hüsnü Züber evi yada Uluumay müzesi bahçesinde oynamaktı. Fakat oyunun sahneleme tarihi hava şartları ve tiyatro şenliği yoğunluğu nedeni ile oyun okulumuz sahnesinde izleyicisi ile buluşmuştur. Oyun sonrası oyuncularımızla yaptığımız yazılı değerlendirme aşağıdaki gibidir.
Cemre, Begüm : Muradiye’deki türbeler, türbelerdeki şehzadeler ve sultanlar Hüsnü Züber Evi bulunmaktadır. Muradiye hikayemizde bunu öğrendik. Oyunun içindeki karakterlerde Muradiye Külliye’sini tanıtmaktadır. Eski zamanlarda kahvelerden bir tanesini gördük. Bu yüzden oyundan kahvehane kullandık. Eski zamanlarda muhtarların olmadığının ve eskiden plastik poşet kullanılmadığını teknolojinin geliştiğini öğrendik. Çekirge Meydanının durduğunu öğrendik. Eskiden bir oyun sergilendiğinde en heyecanlı yerde durulup para toplanırmış. Bunun nedeni ise bizim gibi oyunlarda bilet yokmuş. O yüzden para toplanır istenilen para gelince oyuna devam edilirmiş. Bu oyunla zennelerin cilveli olduğunu, kabadayıların çok olduğunu, Çelebilerin fesi ve bastonu olduğunu ve nazik olduklarını öğrendik. Kıyafetlerde derinin kullanılmadığını gördük. Eskiden erkekler ve kadınlar bir arada bulunmazmış. (Evlilik olmadığı) Kadınların yüzlerini kapamak zorunda olduklarını öğrendik.
Mert Efe, Beril: Türbeler- Şehzade Ahmet Türbesi- Muradiye Külliyesi. Camiler-Muradiye Camisi Doğaçlamanın ne demek olduğunu nasıl yapıldığını öğrendik. Pişekar ve Kavuklunun nasıl karakterlere sahip olduğunu öğrendik. Canlandırdığımız rollerin kıyafetlerini ve eşyalarını kullandık, öğrendik. Eskilerin yaşam tarzlarını ve tarihsel bilgiler aldık ve onları oyunlarımızda kullandık. Bazı kelimelerin anlamlarını öğrendik. Bu süre içinde farklı çalışmalar ile eğlendik. Muradiye Külliyesinde Şehzade Ali Türbesi ve mezarı Bursa’nın semtlerini kullandık. Projemizde Bursa’yı kullandık. Doğaçlama serbest ve anlık yapılan bir sanattır. Ortaoyunun karakterlerini öğrendik ve onları canlandırdık. Hüsnü Züber Evini gördük ve oyunumuzda söyledik. Bir çok türbe ve Pazar yeri gördük. Araştırma yaptık ve oyunlarımızda kendi fikirlerimizi ürettik. Muradiye’nin tarihini öğrendik. Kullandığımız karakterlerin yaşam tarzlarını inceledik.
İris, Cemresu: Muradiye Külliyesi’ndeki Şehzade Ahmet Türbesi, Muradiye Hamamı, Muradiye Medresesi bulunur. Muradiye Külliyesi yakınlarında Hüsnü Züber Evi vardır. Oyun içinde geçen yerler ise tuz pazarı, çarşılı köprü, Muradiye Hamamı, Hüsnü Züber Evi, Setbaşı köprüsü gibi yerlerdir. Orta oyunda sahneye her zaman ilk olarak Pişekar çıkar. Kavuklu oyunbozan kişidir. Pişekar akıllı kibar efendi bir kişiliktir. Limanda falcının kaba kişiliği vardır. Çelebi’nin efendi bir kişiliği vardır. Zenneler kibardır. Sarhoş kaba ve alkol almayı sever. Oyunda vampir sanılan elçi Macaristan’dan gelmiştir. Eskiden çay yoktu, kahve vardı. Kola yerine kızılcık şerbeti vardı. O zamanlarda eski kıyafetler giyilirdi.
Tahsin-Alper: Kavuklu’nun adı Hamdi Pişekar’ın İsmail Çelebi’nin limanda çalıştığını öğrendim. Zevcelerin hepsinin kabadayının yavuklusu olduğunu öğrendim. Yavuklu ne demek onu öğrendim. Zennelerin üç kişi olduğunu öğrendim. Orta oyunda seyircilerle ilişkinin geliştiğini öğrendim. Birinci sahnede Kavuklu ve Pişekar’ın muhaveresi olduğunu öğrendim.
Şehzade Ahmet türbesini gördük. Yıldırım düşen ağacı gördük. Şadırvanı gördük. Hüsnü Züber Evini gördük. Hastaneyi gördük. Cem sultan türbesini gördük. Sultan 2. Murad tarafından yaptırılmıştır. Muradiye Camii’ni gördük. Montanyanın diğer adı Mudanya’dır. Kozahan’da ipek güzeldir. Namahremin ne olduğunu öğrendim. Vampirlerin sarımsaktan korktuğunu öğrendim. Kont Drakula’nın Estargon Kalesinin orda olduğunu öğrendik. Orta oyunda para topladığını öğrendik. Tuna’yı ve Peşte’yi öğrendim. Pişekarla kavuklunun çocukluk arkadaşı olduğunu öğrendim.
Cansu, Ece: Pişekarın elinde tuttuğu meşhur pastavı. Zennelerimizin yaşadığı cıvıl cıvıl Hüsnü Züber evi Muradiye’de gezilen Şehzade Ahmet Türbesi, çalışmamızı yaptığımız rengarenk sandalyeler, beraber okuduğumuz fermanlardaki bilgiler. Kitap fuarında yaptığımız muhavere, Muradiye’de yapılan çalışmalar, Kavuklu’nun büyük şapkası Muradiye sokaklarını gezerken gördüğümüz zavallı ve ölü kuş. Oyunu oynarken arka plan olarak kullandığımız karton evler, kabadayımızın kulakları inleten korkunç “heyt”leri, Muradiye dönüşü otobüse çekildiğimiz çılgın fotoğraflar, Esra öğretmenin hamile gibi göründüğü gün şapka çıkarıp dolanan sevgili tiyatrocu arkadaşlarımız, Erkek rolündeki kızların saçlarını tutuşturmaya çalıştıklarındaki çektiği dert Esra ve Nedim hocalarımızın demir borulara vurması, oyundan önce bize yardımda bulunan dünyalar güzeli Tuğçe Hoca, Pişekar’ın son sözü unutup yanlış söylemesi, Esra Hocamızın çektiği şahane fotoğraflar, Çelebinin yarattığı entelektüellik, en güzel olanı afişimiz, Muradiye acının meyvesi, Muradiye büyük bakkal ve hamamlar, Kont Drakulanın yaşadığı Estergon Kalesi, falcımızın donları, Zennelerin şeker mi şeker kıyafetleri, Pişekarımız Cansu’nun kapıldığı tatlı telaş, Kavuklu’nun kavuk teslim töreni, sırf rezil olmamak için bıyıklarımızı silip çıkarmamız, sevgili Cansu’nun durmadan pot kırması, Nedim hocanın yaptığı yanlışlıklar, Mert’in çıldırması, Ece’nin yarıda girip hemen ayak uydurması, Sevgili Alper ve Tahsin’in bize yaptığı artistikler, Muradiye hamamının çok temiz olması, o zamanlarda insanların hep sınıflara ayrılması.
Oyun hakkında oyuncuların hissettiklerine dair;
Mert Efe Dursun: Sevgili Günlük,
Şu anda sana hayatımın en büyük macerasını anlatacağım. Biliyorsun ki ben seninle çok şey paylaştım. Ama bu hayatımın en güzel anılarını anlatıyorum. Sadece kendin olabilir misin? Ben bu drama çalışmasını yaparken içimdeki hayvanı öldürdüm. Ama bu yaşadıklarıma değerdi. Hem zaten o hayvan yeniden doğuyor.
İlk başlarken; ilk derse gireli beş dakika olmuştu. Arkadaşı için gelenler gitmiş. Herkes tanışıyordu. İlk iki ders doğaçlama yaptık sonra hoca bize rolleri verdi. Ve ne oynayacağımızı söyledi.
Oyunu şekillendiriyoruz; başlarda biraz sıkılmıştım sonra hoca kendi esprilerinizi yaratın dedi. Ben de hemen bir sürü espri yaptım.
Zafer günü; ilk beş ders geçmek bilmedi. Sonra üç kere oyunu baştan yaptık. Son provada konuştuk. O yüzden hoca kızdı. Ama zaferi kazanınca (güzel yaptık) bizimle gurur duydu.
Son; işte bu benim en çok sevdiğim iki ayım.
İris Eyebe; Bugün çok güzel bir gündü. Çünkü bugün uzun süredir verdiğimiz emeklerle çok güzel bir tiyatro sunduk. Bu tiyatroyu hazırlarken çok emek harcadık ve çok eğlendik. Tiyatromuzu hazırlarken çok fazla ve daha önceden hiç duymadığım şeyler öğrendim. Mesela namahrem yavuklu gibi kelimelerin anlamlarını öğrendim. Hikayemiz Muradiye’de geçiyor. Muradiye mimarilerinin isimlerini öğrendim. Örneğin Muradiye Külliyesi, Muradiye Camisini, Muradiye Hamamını, Şehzade Ahmet Türbesini, Hüsnü Züber Evi vb. yerleri öğrendim. Bu tiyatronun adı Muradiye’de bir Vampir Hikayesi’dir. Hikayede bir elçi var. Bir elçi Macaristan’dan gelmiş ve bu elçi bir vampirin tüm özelliklerini taşıyor. Muradiye’deki insanlarda bu elçiyi vampir sanıyor. Bu hikayedeki karakterler şunlar. Kavuklu, pişekar, kabadayı, zenneler, elçi, çelebi sarhoş ve falcı. Falcı rolünü ben oynuyordum. Çok güzel oynadığımı düşünüyorum. Tiyatroyu seyircilere sunduktan sonra eve geldiğimde ailem beni kutladı. Bende kendimi bir oyuncu gibi hissettim. Tiyatroyu hazırlarken bir gün Muradiye’ye geziye gittik. Oradaki Muradiye Külliyesini, Muradiye Camisini, Muradiye Hamamını, Şehzade Ahmet Türbesini ve Hüsnü Züber evini gördük. Orada çalışmalar yaptık. Çok eğlenmiştik. Bu gün tiyatroyu sunarken çok heyecanlandık. Sahneye çıktığımda çok aşırı heyecanlandım. Seyirciye bakmamak için kendimi zor tuttum. Sahneden indiğimde oh be dedim ve çok mutluydum. Annemler babamlar ve kardeşim ellerinde bir demet çiçek ile beni karşıladılar. Bugün harika bir gündür. Hala çok mutluyum. Hoşça kal Sevgili Günlük.
Cansu; Bu çalışmayı seçmeyi daha bu okula başlamadan önce zaten seçmiştim. Eğer önüme bir gün böyle bir etkinlik seçeneği çıksaydı kesin olarak tiyatroyu seçerdim. Neyse seçim gününde gerçekten çok zorlandım. Çünkü önümde iki tane tiyatro duruyordu. “klasik tiyatro” ve “geleneksel tiyatro topluluğu”. Ben klasiği seçtim eve gittiğimde anneme söyledim. Annem geleneksel seçmemi istermiş. Ama çok şanslıyım ki bir karışıklık olmuş ve aslında isimler farklıymış. Bu sayede şu an geleneksel tiyatro topluluğunda çok mutlu bir yerim var. Daha sonra çalışmalara başladık. Nedim öğretmenim rolleri tanıttı. Rolümün kız olmasını bekliyordum. Fakat erkek Pişekar oldum. Ama bu beni daha çok mutlu etti. Çünkü kendin olup kız olmaktansa başka biri olup gerçek tiyatroyu tatmak daha güzeldi. Sonradan öğrendim bu rol başrol yarısıymış. Bu gerçekten onur vericiydi. Neyse çalışmalara geçtiğimizde her şey çok güzeldi. Hem eğleniyor hem çok çalışıyorduk. Ama aynı zamanda Muradiye’yi öğreniyorduk. Çünkü tiyatro Muradiye’de geçiyordu. Ve ismi “Muradiye’de Bir Vampir Hikayesi”ydi. Çalışmalar bizim için kısa sürse de dört ay olan fazla olmuştu. Sonunda gösteri zamanıydı. Sahne arkası çok heyecanıydı. Çalışmamız tamdı. Fakat insanın içinde sanki bir şeyler ters gidecekmiş gibi bir korku vardı. Oyun oynandı. Sesimi istediğimiz erkek sesi kalınlığında rolümü ise düzgün yaptığımı düşünüyorum. Fakat rollerimde karıştırdıklarım oldu. Tiyatro bittiğinde bütün bu telaşın sahnede geçen bir buçuk saatten ibaret olduğunu düşündüm. İnsan şaşırıyor. Bu kadar çalışma boşunaymış gibi geliyor. Ama öyle değil. Bu benim için çok güzel bir deneyim oldu. Bu benim ilk tiyatromdu. Daha sonra bu tiyatroyu tekrar yapacağız. Fakat bu sefer gerçek yerinde yani Muradiye’de. Seneye kesinlikle bu etkinliği seçeceğim. Hem eğlenceli. Hem de eğitici. Çünkü Muradiye hakkında gerçekten çok güzel şeyler öğrendim. Ömür boyunca unutamayacağım gibi. Bizi çalıştıran Esra ve Nedim öğretmenlerime her şey için çok teşekkür ediyorum. Hepsi çok iyiydiler. Benim için gerekli olan özgüveni kazanmamı sağladılar. Ayrıca gerçekten bize tiyatro için gerekenleri öğrettiler. Ayrıca tüm takım arkadaşlarıma teşekkür ederim. Çok güzel bir takım çalışması çıkardık. Bunu okuyan herkese tavsiye ediyorum ki bundan sonra ki tiyatromuza gelsinler. Ve ayrıca herkese söylüyorum ki tiyatro gerçekten çok eğlenceli.
Begüm; Sevgili günlük,
Sana sadece Muradiye’de Vampir Hikayesi’ndeki anılarımı anlatacağım. İlk olarak Esra Hocamla başladı eğlencemiz. Sonra Nedim Hoca bizi Muradiye’ye götürünce anladık ki gittiğimiz yerle ilgili bir oyun sergileyecektik. Ama sonra bir koro yapacakmışız bu yüzden provalara geç başladık. Ben zenne oldum. İlk olduğumda daha zennenin anlamını bile bilmiyordum. Sonra provalarda anladım ki zenne demek cilveli kızmış. Ama zenne olmak çok eğlenceliymiş. Çok sevdim zene olmayı. Nihayet provalar bitti. Ve geldik son provaya sahnede çalışacaktık. Benim içimi bir bastı heyecan. En azından Mert Efe sağ olsun beni biraz sakinleştirdi biraz. Sonra nedense birden heyecanım geçti ve güzel bir şekilde oyunu bitirdik.
Cemre; Selam sevgili günlük,
Ben Muradiye’de bir vampir hikayesini sana anlatmak istedim. Ben dramayı çok severim. Ve hep bir şeylerle uğraşacaksam bu drama olmalıydı. Etkinlik seçimleri bana bu şansı verdi. Ama iki etkinlik olarak drama vardı. Ama ben Nedim Hocanınkini istemiştim hep. Hocalara sordum ve batı tiyatro topluluğunun onun olduğunu öğrendim. Hiç düşünmeden seçtim. Ama bir sürprizle karşılaştım. Yeni bir hoca gelmiş. Ben onun en başta bile güzel olduğunu düşündüm. Sonradan oratoryo yüzünden gidemedik. Etkinlik saatlerimizi aldılar. Çok üzüldüm. Sonra adımızın Geleneksel Tiyatro Topluluğu olduğunu öğrendim. Ve bir orta oyun sergileyeceğimizi öğrendim. Sonra provalar başladı. Ve çok mutlu oldum. Tam gösteri günü çok eğlendik. Dersler kaynadı. Gösteri çok zevkliydi. Sonra parti yaptık ve çok harikaydı.
Ece; Sevgili günlük,
Muradiye’de bir vampir hikayesi çok severek yaptığım bir tiyatroydu. Aynı zamanda çok da eğlendim. Oyunun yarısında gelmiş olsam da gruba güzel uyum sağladığımı düşünüyorum. Onlarda beni çabuk kabullendiler. En zor ve sıkıntılı geçen ilk provaydı. Hiçbir şey bilmeden birden olaya girdim. Ama en zevkli olayı gösteriden önceki bir kaç dakika ve oynadığım zamanlar. Tabi küçük karışıklıklar olmuştu ama gösterimiz bence çok güzeldi. Bu gösteri altıncı sınıfta yaptığım ilk gösteriydi. Bu yüzden ayrı bir havası var. Gösteriye annem ve babam gelmişti. Gelmelerinin en kötü yanı babama nasıldı dediğimde “hiç rol yapmadın, normal halindi” demesiydi. Annemde gülmüştü. Gösteriden sonraki gün ise sınıfta akıllı arkadaşımız! Salih’in saçma övgüleriyle geçti. Bir de Sılanın “gösterinize geldiler mi bari” demesi sinirimi bozmuştu. Oyunda herkes rolüne bürünmüştü ve çok güzel oynamıştı. Ayrıca Tahsin kavuk teslim töreninde çok heyecanlandığını düşünüyorum. Bazı arkadaşlarımız azcık şımarsalar da bu oyun bir grupla oynadığım çok zevkli bir oyundu.
Beril; Sevgili günlüğüm,
Ben uzun zamandır tiyatro kulübündeyim ve bundan dolayı çok mutluyum. Şimdi sana tiyatro kulübünden bu yana neler yaptığımı anlatacağım. İlk zamanlar hatta ilk gün 10-12 kişiydik. İlk başta bir doğaçlama yapmıştık ve ben gelin olmuştum. İstenilen kız ama ben o kişi ile evlenmek istemiyordum. Sonra yavaş yavaş oyuna yönelmeye başladık. Hepimizin ayrı ayrı rolleri vardı. Ben kabadayıydım. Cansu Pişekar, Tahsin Kavuklu, İris falcı, cemre begüm ve Cemr su da zennelerdi. Ekin denyo, Talat sarhoştu. Ama aradan bir ay geçti ve herkes rollerini iyi bir şekilde biliyordu ama unutmadan bizim bu rollerimiz hazır değildi. Hepsini doğaçlamalarda yapıyorduk. Ama Talat ve Ekin sonradan ayrıldı. Ve bu arada grubumuza Alper geldi. Alper’in rolü de bizim vampir sandığımız ama aslında vampir olmayan biriydi. Doğaçlamalar çok iyi gidiyordu ama sarhoşumuz eksikti. Onun yerine Ece gelmişti. Oyunumuzun çıkmasına çok az kalmıştı. Her şey çok iyi gidiyordu. Ama çok az kalmıştı. Ve bütün zamanlarımızda çılgın pozlar vermiştik. Muhaveresi olanlar oyunumuzun çıkacağı gün ayrıca lobide yapmıştı ama ben hiç heyecanlı değildim. Ama oyuna son iki saat kala beni de heyecan basmaya başladı. Tabi bu aralar genel provalar yapıyorduk. Oyunumuzun saati geldi. İlk ben çıkacaktım. Daha da heyecanlandım. Oyunumuzu elimizden geldiğince çok iyi yaptık. Bu arada en başta Muradiye’yi gezmiştik ve bir sürü şey öğrendim.
Alper; Sevgili günlük,
Ben aslında tiyatro grubunda değildim ama gruba girmek istiyordum. Giremedim çünkü tiyatrodaki öğrenci sayısı en yüksekteymiş bende eski etkinliğime geri dönme zorundaydım. Nedim hoca ertesi gün etkinliğimin yapıldığı sınıfa gelip “öp elimi geç dramaya geç” dedi. Ve rolümü öğrendim vampir olmuşum. Ben arkadaşlarımın yaptığı çalışmaları bilmiyordum. A noktası B noktası diye bir şey varmış. Ben pek bilmiyordum bunu. Provalar bence eğlenceliydi. Bazen oyun oynadık çok güzeldi. Genel provalarda çok eğlendik.
Eğitmen: O dönemki kadına yaklaşım ve bu güne ait yaklaşımı oyun üzerinden de düşünerek karşılaştırabilir miyiz?
Cansu: Eskiden kadınlar ve erkeklerin aynı ortamda olması münasip değildi. Şimdi durum öyle değil.
Ece: Ben o dönemle farklı olandan değil benzerlikten söz etmek istiyorum. Kadınlar o zamanlardaki gibi yaşıyor olmasalar da hala tek başlarına dışarda dolaşması uygun karşılanmıyor. Özellikle bazı insanlar kadınlara hiçbir şey yaptırmıyor. Bazı şeylerde aynı düşünüyor o insanlar.
Tahsin: Kadınlar o zamanlar sadece insan üremesi için kullanılıyordu. Şimdi kadınlar her yerde görünüyor çalışıyor.
Begüm: Eskiden kadına pek önem verilmiyor istenmiyordu. Ancak hala benzer durumlar var. Hala bazı arkadaşlarımız bizimle aynı grup çalışmasında olmak istemiyorlar.
Cemre: O zamanlarda kadınların saçlarını göstermesi yasaktı. Şimdi değil. Yine de hala kapalı türbanlı kadın var. Bu sefer onları takmak yasak.
Cansu: O zaman kahvehanelere kadınların girmesi uygun değildi. Bu hala yasak. Tabi bazı yerlerde karışık oturuyoruz.
Mert: Daha çok görücü usulüyle evleniyorlardı.
Cemre: Hala görücüler var.
Nedim: Yani benzer yaşamlar kentlerde olmasa bile kentten uzak bölgelerde hala var diyorsunuz.
Cansu: Gösteriler o zaman karma izlenmezdi. Kadınlar ayrı kafeste izliyordu. Şu an karışık izliyoruz.
Mert Efe: O zaman erkekler kadınları kıskanıyordu. Şu an kadınlar kendilerini kıskanıyorlar.
Ece: Kadında artık boşanma hakkına sahip. Üç boşol ile evlilikler bitmiyor.
Cemre: Eskiden kadınlar başlık paralarına satılıyordu.
Cansu: Bir benzerlik daha ise oyunda da bahsettiğimiz kapalı çarşı esnafı eskiden de şimdi de hala erkek. Oradan alışveriş yapanlarsa kadın.
Beril: O dönemde olduğu gibi kadına şiddet vardı hala var.
1 Yorum
KAVUKLU İLE PİŞEKAR: HAMAM
Pişekar: Söyle bakalım Kavuklu, gölgeden mi yoksa güneşten mi yürürsün?
Kavuklu: Yazın gölgeden, kışın güneşten yürürüm.
Pişekar: Ya baharda nasıl yürürsün?
Kavuklu: Şemsiye elimde yürürüm.
Pişekar: Evden çıkarken baktın ortalık günlük, güneşlik. Şemsiyeyi almadan çıktın. Yolda yağmura yakalandın. Ne yaparsın?
Kavuklu: Hemen bir evin saçak altına sığınırım.
Pişekar: Oralarda ev yok. İki tarafın çayır, çimen.
Kavuklu: Bir ağaç altına saklanırım.
Pişekar: Görünürde hiç ağaç yok.
Kavuklu: Pişekar, sen benim ıslanmamı istiyorsun. O zaman çayırın orta yerine otururum. Cebimden çıkardığım sabunla bir güzel yıkanırım. Böylece bu haftaki hamam işini aradan çıkarırım. Oldu mu? Hoşuna gitti mi?
Pişekar: Bir de keselenseydin, bir ay hamama gitmesen de olurdu.
SON
KAVUKLU İLE PİŞEKAR: HARAÇ
Pişekar: Ne o kavuklu, neden öyle kavuğun elinde geziyorsun?
Kavuklu: Adam benden bin kat çirkin, bana tipsiz diyor.
Pişekar: Yapma ya! Kim sana tipsiz diyor?
Kavuklu: Karşı sokakta oturan sırık boylu. Adı Adem midir, nedir?
Pişekar: Şu herkese kabaran. Alamadın mı paçasını aşağı?
Kavuklu: Almasına alırdım ama yanında iri kıyım iki adam vardı.
Pişekar: Ne olmuş yani dal aralarına bir ona, bir buna çak, düşür. Sonra yapış Adem’in yakasına. Nerede kalmıştık de.
Kavuklu: O iş o kadar kolay mı? Bana akıl verene bak! Geçen gün çıkmaz sokakta seni gördüm. Diz çökmüştün. Tepende 12-13 yaşlarında iki çocuk, sana abicim dedirtiyorlardı.
Pişekar: Şu iki kara çocuk.. Aniden önüme çıktılar. Birinin elinde çakı vardı. Diz çök dediler. Çöktüm. Abicim de dediler. Dedim. Babaları gelir diye yani.
Kavuklu: Çocukların elinde çakı yoktu. Korkak seni. Babaları gelirmiş? Bu olayı kahvede anlatsam sokağa çıkamazsın.
Pişekar: Aman Kavuklu, etme eyleme. Sus payı olarak ne istersin?
Kavuklu: Şimdilik at bir beşlik. Bir hafta sonra bunun iki mislini isterim.
Pişekar: Al işte beşlik. Bir hafta sonraki yedi buçuk olsaydı.
Kavuklu: Pazarlık yok.
Pişekar: Tamam dediğin olsun.
Kavuklu beşliği alır gider. Pişekar arkasından söylenir: ” Çocuklar gibi bu da beni haraca bağladı. Yine de Kavuklu insaflıymış. Çocuklar, onluk aldılar. Haftaya dört katı dediler. ”
SON
KAVUKLU İLE PİŞEKAR: BAYRAM
Pişekar: Kavuklu, bugün bayram. Öp bakalım elimi.
Kavuklu: Bayram ama neden elini öpeyim?
Pişekar: Öp haydi çekinme. Al şu beşliği güle güle harca.
Kavuklu: Parayı cebine sok. İstemem senin paranı. Elini de öpmem.
Pişekar: Amma naza çektin be Kavuklu. Para az geldi galiba. Beşin yanına beş ekledim etti on. Öp elimi al onluğu.
Kavuklu: Elli de versen o iş olmaz. Senin önünde eğilmem. Ne demek bayrammış, el öpmekmiş? Egonu tatmin etmek için mi bana el öptürmeye çalışıyorsun? Gidiyorsun orada burada çocuklara el öptürmeye uğraşıyorsun. Yaşın büyük, boyun büyük ama aklın küçük.
Pişekar: Sen istemedin diye ben el öptürmekten vazgeçmem.
Kavuklu: İstersen elini öptürmeye çalışma da tokalaşalım.
Pişekar: Tamam tokalaşalım ama beş liranı alırım.
Kavuklu: Ne beş lirası, bende beş kuruş yok.
Pişekar: O zaman tokalaşma da yok, bayramlaşma da yok.
Daha sonra Pişekar uzaklaşır gider.
SON