Tiyatroadam’dan Çarpıcı Benzetmeler / Anımsatmalar

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Robert Schild

Yıllardır ilgi ile izlediğim Tiyatroadam, bu yıl “sömürü”ye iki kez dur diyor! Geçtiğimiz sezonda birçok ödül almış, benim de büyük beğeni ile değerlendirdiğim Brecht’in “Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı”nın gösterimi sürerken, yine Alman tiyatro yazınının önemli bir ismi, İsviçreli Friedrich Dürrenmatt’ın “5. Frank” oyunu kısmen aynı kadro ile sahnelerde…

“Arturo Ui” namı diğer Adolf Hitler’in, Alman halkının “doğru”ya yönelik olası sağduyusu ile gerçekten önlenebilecek o amansız yükselişinin portresini Bertolt Brecht 1941’de Finlandiya’daki sürgünü sırasında kaleme aldığında, ülkesini yıkıma götürecek bu karabasanı desteklemiş olan sadece kapitalist çevrelerine değil, geniş halk kitlelerine de acı suçlamalar yöneltmişti. Dürrenmatt ise ondan sadece 18 yıl sonra, II. Dünya Savaşı’nın yaraları sarılmaya başlandığı ellili yılların sonunda “Özel Bir Bankanın Operası” alt başlığını taşıyan oyunuyla öncelikle ülkesindeki, hemen ardından ise tüm Avrupa’daki özel bankalara acımasız, vahşiye kaçan bir eleştiri getirirken, benzer bir kapitalizmi yerin dibine batırıyor. Ne var ki, oyun dağarının en zayıf halkaları arasında görülen “5. Frank” için kimi eleştirmenler özellikle Brecht’in “Üç Kuruşluk Opera” ve “Mahagonny Kenti’nin Yükseliş ve Çöküşü” müzikli oyunlarından “gerektiğinden fazlasıyla” (!) etkilendiğini yazmıştı – ve belki de bu nedenledir ki, Batı dünyası sahnelerinden pek uzakta kalmıştı bu öykü…

Öte yandan, yazar ile 1981 yılında yapılmış bir söyleşide, bu oyunun Prag veya Varşova gibi Demirperde kentlerinde çok daha yoğun, ancak değişik çağrışımlara yol açtığını belirtiyor Dürrenmatt, çünkü “bu ülkelerde bir bankanın öyküsü kimseyi ilgilendirmez – orada Politbüro’nun arkasındaki öyküler çok daha önemlidir.” (Aktaran: G.Henzel; Spielplan; P.List, 1992, S.1306) Bizim için ilginç olan ise, yakın geçmişte Türkiye’de görülmüş “banka hortumlamaları” ile bu grotesk taşlamanın bazı bölümlerinin ülkemiz insanlarına pek de yabancı gelmemesidir!..

 “Arturo Ui”nin rejisini, doktora çalışmasını bu oyun üzerine yapmış olan (Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan konuk) Ümit Aydoğdu üstlenmişken, “5. Frank” Tiyatroadam’ın kurucularından ve bu başarılı kumpanyanın hemen her rolünde emeği geçmiş olan Fatih Koyunoğlu’nun yönetiminde kotarılmış. Dolayısıyla, ana rollerdeki casting eşitliğine rağmen, her iki yorumun arasında benzerliklerin bulunmaması, çok da isabetli olmuş! Aydoğdu’nun oyun yönetimi, kanımca çok daha “mektepli” – kendi anlayışıma göre, epik tiyatroya sık sık göz kırpan, son derece yerinde uygulamalar sunuyor…  Bunun en belirgin örneği, tüm özyapıları üstlenen sekiz oyuncunun, sahne değişimlerinde yeni rollerine bürünmeden önce, giysi değiştirmek için arka plana geçmeleri esnasında, oynadıkları karakterlerin bir çeşit dışına çıkmalarıyla, yabancılaşma etmeninin altının çizilmesidir. İşte bu yöntemle izleyici sahnede gördükleriyle özdeşleşmeden, açık sahne değişimleriyle oyunun aslında bir “oyun” olduğu bilincine vardırılıyor – ve sahnede oluşanlar hakkında düşünmeye yönlendiriliyor! Bunun yanı sıra, Aydoğdu’nun yorumunda Brecht’in “…büyük siyasi suçluları gülünç kılmayı, böylece de suçlulara duyulan tehlikeli saygıyı yıkmayı…” (A.Cemal: Oynamak Varken; Can Y., 2002, s.85) amacı da gözler önüne serilirken, komedi’vari “slapstick” yöntemlerine kaçmıyor. Koyunoğlu’nun rejisi ise arada bir bu uygulamayı yeğlerken, yorumuna daha çok bir “kara kabare” havası katmış – ve böylece oyunun alt başlığı ile yazarın dile getirmek istediği yergisel iletiyi de belirli bir biçimde şekillendiriyor gibi… Gerçekten de para ile elde ettikleri güç ve sahte saygınlığı yitirmemek için giriştikleri kanunsuz eylemler ile Frank ailesi nesiller boyunca, adeta sonu gelmeyen bir opera librettosunda olduğu gibi, bir yandan yardımcıları ile birlikte, diğer yandan müşterileri/kurbanlarına karşı – hep de kendi sapkın çıkarları uğruna – şeytani devinimlerde bulunuyor.  “Devinim” demişken, kimi baş döndürücü koşuşturmalar, maskeli saldırılar ve boğuşmalar, sahnenin arkasından uzanan eller, garson kızın daha verilmemiş siparişleri hazır etmesi gibi ayrıntıların tümü, iyi kurulmuş bir mekanizma örneği, tıkır-tıkır çalışıyor – kasayı soyma bölümü gibi bazı sahnelerin daha kısa tutulabilmesine karşın…

Müziğe gelince – önemli oyunlarının çoğunda K.Weill, H.Eisler veya P.Dessau’un yazmış olduğu özgün müziklere yer veren Brecht, “Arturo Ui”de nedense aynı yolu gütmediğinden, bu boşluğu Oktay Köseoğlu oyunculara sahne değişimleri sırasında söylettiği “a capella” (salt insan sesiyle) “scat” (söz içermeyen) türünden ezgilerle son derece başarılı ve yenilikçi biçimde doldurmasını bilmiştir. “5. Frank”da ise – oyun bir “opera” olduğuna göre! – önemli bir müzik dağarı bulunuyor; şarkıları da o dönemde “Oh, mein Papa” parçasıyla milyonlar satmış İsviçreli besteci Paul Burkhard’a ait… Ne var ki, oyun esnasında dinlediğimiz hiçbir parça özel ilgimizi çekmedi – ancak neredeyse tüm oyuncuların trompet, trombon, gitar, keman gibi çalgıları hiç aksatmadan kullanmaları, müziklere sıkılmadan katlanmamızı sağlayabildi…

Nazi dönemi öncesi ve ilk yıllarındaki Almanya’sına göndermeler dizen Brecht, oyunun başkişileri Arturo Ui ve arkadaşları (= Hitler ve yardakçıları), Chicago Belediye Başkanı (= Almanya Cumhurbaşkanı), Sebze Tröstü (= ülkedeki sanayi kesimi) ve diğer sebze tüccarları (= Almanya halkı) ile Avrupa’nın yıkılışını nasıl bir soğan gibi soyup, soyup, resmetmişse, Dürrenmatt da kıtanın yeniden yapılanmasında önemli bir rol oynayan kapitalist çevreleri acımasızca deşifre edip eleştiriyor – ve bu çarpıcı anımsatmalar için Tiyatroadam’ı iki kez alkışlıyoruz!..

**********

Tiyatroadam

Tel: 0507 116 18 18

www.tiyatroadam.com

www.t24.com.tr

 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Robert Schild

Yanıtla