Zafer Diper
Bir arkadaşım tam takmış kafaya. Dinlemezsem olmazmış… Fransa, 7 Ocak’taki Charlie Hebdo saldırısından sonra Avrupa Birliği (AB) ülkeleri içişleri bakanlarını toplantıya çağırmış. Bu toplantıdan, Schengen vizesinin kurallarının sertleştirilmesi kararı çıkmış. Sanki yumuşakmış gibi! Kime karşıymış? Zaten vize uygulananlara. AB ülkeleri aralarında vize kullanmadıklarına göre doğudan, 3. dünya ülkelerinden geleceklerin vizeleri daha bir sıkı denetlenmeliymiş sonuçta… Türkiye; neden yapamazmış edemezmiş hiç ilgilenmiyormuş, yalnızca ‘sana vize uygulayanlara sen de ağırlaştırılmış vize (ne demekse) uygulaması’na geçilmeliymiş… Belki böylece şu eziklik saplantısından birazcık kurtulurmuş. Ben ne dermişim bu konuda? Önce bakar mıymışım şu son örneğe: Şirketi 20 yıllık ve yıllık cirosu yüksek bir işadamı, 9 yaşındaki kızı ve ikiz yeğenlerini Paris Disneyland’a götürmek için başvurduğu Fransız Konsolosluğu’ndan “Size vize yok” yanıtı almış. Vize koşulları, parmak izi alınması yeterince aşağılayıcıymış, potansiyel hırsız ve soyguncu olarak görülüyormuş, buna şimdi de terörist muamelesi eklenmiş. Türklüğünden utanmış. Bir de kızına verdiği sözü yerine getiremediği için çok üzülmüş ve… “Şimdi ben de bir şey anlatayım sana…” diye giriyorum araya zar zor, susmayacak yoksa… “Abim Osman Diper ile Hamdi Özarutan’ın tur organizasyonu ülkede bir numaraydı. Başyardımcıları da Muammer Öcalan’dı. 70’li yıllardan söz ediyorum… İlkyazda ve güz döneminde mutlaka büyük Anadolu turnesi ve yıl içinde de bir kez Avrupa turnesi olur, konserler, geceler, etkinlikler düzenlerlerdi. Gece kulüplerine programlar yapılırdı. Tiyatro topluluklarının yanı sıra kimler çıkmamıştı ki turla birlikte: Ajda Pekkan, Müzeyyen Senar, Edip Akbayram, Hakkı Bulut, Cici Kızlar, Celal Şahin, Nesrin Sipahi, Barış Manço, Sezen Aksu, Kamil Sönmez, Ahmet Özhan, Tanju Okan, Füsun Önal, İskender Doğan, Esmeray, daha kimler aklına gelirse… Şimdiki gibi TV, diziler de yok tabii. Büyük ilgi görürdü turneler… Taksim’deki Pamuk Eczanesi’nin üstündeki büroları şenlikliydi. Ünlüler bir uğrardı şöyle ne olup ne bitiyor diye ya da bir çay kahve içip söyleşmeye. Ben de giderdim arada. Bir gün, bir sürü turnelere katılmış olan Cem Karaca da oradaydı. Amerika’yı görmek için başvuruda bulunmuş Karaca, ama hiç umudu yokmuş; çünkü onun gibi solculara vize verilmezmiş. Ama öyle olmamış. Pasaportunu almaya gittiğinde merakını yenememiş, sormuş “Hiç beklemiyordum vize vereceğinizi doğrusu. Neden?” diye sormuş. “Neden olmasın?” demiş karşısındaki görevli, “Bir gidin görün bakalım, kapitalist ülke diye beğenmediğiniz Amerika’yı…”, “Bir de böylesi varmış ha…” diyor arkadaşım, “cin bunlar ya cin…” “Fransa da yer mi?” diyorum. “Neyi yer mi? Neye sırıtıyorsun ya?” diyor. “Disneyland ha? Belki başka şey için gidecekti o arkadaş oraya?” diyorum. “Daldan dala atladın, amma saçmaladın!” diyor. “Doğru, dalga geçilecek konu değil. Daha ciddi olayım, şu gerçeklerin bir dökümünü vereyim sana:
Fransa Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamayı göre, silah ihracatı 2013 yılında bir önceki yıla oranla yüzde 31 artarak, 6,3 milyar avroya çıktı… Açıklamaya göre, silah ihracatının yüzde 40’ını Ortadoğu ülkelerine yapılan satışlar oluşturdu… Fransa’dan geçen yıl en çok silah sipariş eden ülke ise 1,8 milyar avro ile Suudi Arabistan oldu… Füzeler ve askeri uydular, Fransa’nın silah ihracatındaki en önemli ürünler olarak gösteriliyor…”