Metnin Anlam Ya Da Anlamlarının Dibi: ‘Kelebekler Özgürdür’

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

İstanbul’un Asya yakasındaki önemli tiyatro topluluklarından Tiyatro Ak’la Kara, sezona Amerikalı Oyun ve Şarkı Sözü Yazarı, Senarist Leonard Gershe’nin (1922-2002) 1969 yılında yazdığı “Kelebekler Özgürdür-Butterflies are Free” ile hızlı bir giriş yaptı.

Bir avukatın gerçek yaşam öyküsüne dayanan ve Türkiye’de daha önce iki kez Yeditepe Oyuncuları (1980 ve 2000) tarafından sahnelenen eser, hiç kuşkum yok ki sevilen, seyredilirken etkilenilen bir yapıt. Öyküsünü Amerikalı Oyun ve Söz Yazarı, Senarist Leonard Gershe (1922-2002)’nin kaleme aldığı, 1969 yılında Broadway’de müzikal olarak sahnelenen “Kelebekler Özgürdür-Butterflies are Free”, gördüğü büyük ilgi üzerine 1972 yılında sinemaya da aktarılmıştı, anımsıyorum.

Hayatı Yeniden Öğrenmek

Oyunda doğuştan görme özürlü olan Don Baker’ın rüştünü yeni ispatlamış olan genç oyuncu, uçuk kız Jill Tanner ile yeniden hayatı öğrenmesi, kendisi olması, kimliğini keşfetmesini anlatılıyor. Diğer taraftan, kapı komşusu Jill ile aşk yaşayan Don’ın gerçek özgürlüğü kendisine kol kanat geren annesinden uzakta, San Fransisco’da izbe bir apartman dairesinde bulması konu ediniliyor.

 1980’lerin başında, (ışıklar ve alkışlar içinde uyuyası) Hadi Çaman Yeditepe Oyuncuları’nı kurduğunda, sahnelediği ilk eser “Kelebekler Özgürdür” olmuştu, hatırlıyorum. Don rolündeki Hadi Çaman’ı, Jill’de deli dolu, tatlı kaçık oyuncu, hippi kız olarak Füsun Önal’ı izlemiştik. (Üzerine nurlar yağsın) Yüksel Gözen de vardı, yanlış hatırlamıyorsam Suna Selen (yoksa Güler Ökten miydi) de.

1980’de Sevgili Gözen’in yerini Hadi Çaman aldı, aynı eseri gene Yeditepe Oyuncuları’ndan, bu kere Tolga Çevik-Sevinç Erbulak-Füsun Erbulak’lı kadrodan izledik. Dekor-Kostüm, o kere de şimdilerde gece-gündüz iyileşmesini beklediğimiz işinin büyücülerinden Osman Şengezer’indi.

Murat Sarı’nın Yönetimi

Tiyatro Ak’la Kara, işe Murat Sarı (1968) yönetmenliğinde soyunmuş. Bana sorarlarsa iyi olmuş. Murat Sarı, yazarın yeni bir yorumu kışkırtmaya pek de izin vermeyen yapıtındaki anlatımı, önce biçimsel olarak ele almış, ama anlamı, hem dramaturgi alanında, hem de sahnesel yapıda aramış. Metnin anlam ya da anlamlarının dibine dalmış, metnin ve gösterimin karşılıklı birbirlerini koşulladığı, birbirini ifade ettiği başarılı bir sonuca ulaşmış. Oyuncuların hareket süreçlerini iyi saptamış, süreçleri hiç aksatmamış, hareketlere ilişkin imgelem güçlerini geliştirtmiş.

Akın Tezer Tunalı, kısıtlı sahne olanakları içinde olabildiğince işlevsel bir sahne tasarlamış. Gene Akın Tezer Tunalı imzasını taşıyan kostümlerse başarıyı tırmıklamış, ama Tunalı keşke Jill’in eline evi terk ederken bir hırka, bir pardösü verseymiş diyeceğim, diyeceğim demesine de ne yapayım yapmamış.

Genç Işık Tasarımcısı Serpil Coşkun ise, yaptığı ışık tasarımıyla sahnedeki oyuncuyu, seyirciye en doğru, en başarılı, amaca ve tekniğine en uygun biçimde göstermiş. Tasarımını, oyunun tüm heyecan ve duygusunu zaman, mekan, duygu, tema, atmosfer, derinlik, perspektif ve üç boyutluluk düşünerek yapmış.

Oyunculuklar

Oyunun sonunda selama çıkıldığında oyuncuların tümünü içtenlikle alkışladım.

Tiyatro Ak’la Kara’nın 2012-2013 sezonu oyunu “Sherlock Holmes”tan tanıdığım Hakan Çeliker’i, Yönetmen Murat Sarı öyle sanıyorum ki heyecanlanmaya değil, birtakım özel eylemler yapmaya zorlamış. Daha doğrusu, nasıl heyecanlanacağı yerine, ne yapması gerektiğine şartlamış. Dolayısıyla, ortaya abartısız bir Ralph Austin çıkmış.

Usta Oyuncu Bedia Ener Öztep, Florence Baker’ı ete, cana, kemiğe büründürürken coşkusal durumunu gene denemiş, denetlemiş ve denediklerini, denetlediklerini sanki “oyun kurucu” gibi sahnede iletişim halinde bulunduklarına göndermiş

Kerem Kobanbay’ın Don Baker’ın duygu ve düşünceleri arasındaki diyalektiği belli bir düzen içinde ve olabildiğince kontrollü verişini alkışladım. Yeterli enerji ve sahne sempatisiyle Don Baker’ın öznel sınırlarını yıkmasını, karakterin ortaya çıkışını kişisel özelliğiyle bağdaştırmasını, mükemmel sahne estetiğinin de yardımıyla Don Baker’a başarıyla can verişini özellikle uzun uzun alkışladım.

Dizilerin, sinema filmlerinin ve beyaz perdenin tanınmış ismi olarak anılan, ancak benim için tiyatrocu yanı her zaman ağır basan Buket Dereoğlu’yu, kendini Jill Tanner karakterinin yerine başarıyla koymasıyla alkışladım. İnsan tutkularından herhangi birini resmederken, tutkunun kendisini değil de, onun bileşimini oluşturan duyguları sergilemesini çok sevdim, dolayısıyla çok alkışladım.

Tiyatro Ak’la Kara’dan içimde eksik olmaması gereken sanatsal pırpırlanmayla ayrıldım

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla