Kültür Bakanlığı’nın her yıl bazı özel tiyatrolara yaptığı yardımın içeriği geçtiğimiz hafta sonu açıklandı. Geçen yıl, yardımlar henüz açıklanmadan, Gezi sürecine katılmış tiyatrolara bu yıl destek verilmeyeceği iddia edilmiş; yardımlar açıklandığında ise söz konusu tiyatroların çoğunun adının listede olmadığı görülmüştü. Bakanlık bu durumu “hakkaniyet” ilkesiyle açıklasa da, aynı tiyatro grubuna 6 farklı oyunla destek sağlanan bir listede bu “hakkaniyet” açıklamasının karşılığı pek yoktu. Bazı tiyatrolar bu meseleyi ihbar ettiğinde Bakanlık soruşturma başlatmış ve soruşturma sonucunda aynı grubun aynı sezon için toplam 6 kez yardım alması sorunlu görülmemişti.
Bu yıl da benzer şekilde yardımlar henüz açıklanmadan, değerlendirme komisyonunda “son 6 yıldır destek alan gruplara yardım verilmeyeceği” üzerine tartışma çıktığı haberleri yayıldı. Bu haberin ardından açıklanan liste kabaca incelendiğinde uzun yıllardır yardım alan grupların bazılarının halen listede olduğu, geçen yıl tartışma konusu olan grupların çoğuna ise yine ödenek verilmediği görülüyor. Ayrıntılı bir incelemeyle belki yine bazı “hakkaniyetli” durumlar tespit edilebilir, kim bilir.
Fakat asıl mesele bu değil. Mesele, devletin bu yardımları dağıtırken nasıl “lütufkâr” bir yaklaşım takındığı ve bu yaklaşıma tiyatrocuların nasıl karşılık verdiği. Bakanlık kaç tiyatroya toplam ne kadar yardım sağladığını kalın harflerle duyurarak “aslında sanatı ne kadar desteklediğini” gösterme derdinde. Ama bir yandan da, Üstün Akmen’in TÜSAK yasa tasarısını eleştirerek sanatı desteklemek ve sürekliliğini sağlamak konusunda Bakan’ın sorumluluklarını hatırlattığı yazısı nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik Akmen’e hakaret davası açıyor. Özel tiyatrolara verilecek destek için ne şeffaf bir değerlendirme komisyonundan ne de somut değerlendirme kriterlerinden bahsedebiliyoruz. Halkın vergileriyle toplanan bütçeleri, halkın hizmetine sunulan tiyatrolara bir lütufmuşçasına dağıtan devlet, bir de üstüne kime destek verip kime vermeyeceğine yalnızca kendinin karar verebileceğini, o kararın da mümkün olan en hakkaniyetli karar olacağını ilan ediyor. Yıllardır devam eden bu çarpık yaklaşıma karşı tiyatrocular tarafında çıkarılan sesler ise cılızlığını koruyor. Geçtiğimiz yıl çeşitli bir araya gelme girişimleri vardı; fakat bazı tiyatroların meseleyi mahkemeye taşıması dışında konu örgütlü bir mücadeleye taşınamadı. Herhalde tiyatrocular devletin koruyucu kanatlarından çoktan vazgeçtiğinden, konuyu örgütlü bir şekilde üzerine gidip çaba harcamaya değer bulmuyor. Geçen yılki sürecin ardından tiyatro gruplarının bu yıl neler yapacağını zaman içinde göreceğiz.