Fırat Kuyurtar
Geçtiğimiz günlerde Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı Üstün Akmen aleyhine, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik tarafından, Üstün Akmen tarafından kaleme alınan “TÜSAK Yasa Tasarısı, Meclise varmadan ortadan kaldırılmalı” başlıklı yazı içeriği nedeniyle Ankara Asliye Hukuk Mahkemesinde manevi tazminat istemli bir dava açıldı. Yazı henüz yayında olduğundan ve içeriğin kaldırılması yönünde herhangi bir Mahkeme kararı olmadığından yazı içeriği yukarıdaki linkten rahatlıkla okunabilir. Açılan dava sonrası Üstün Akmen, “Keşke Ömer Çelik Bey’in alındığı ifadelerimi kendisine birer birer açıklama imkânını elde edebilseydim. O da bu yollara tevessül etmeseydi.” Şeklinde bir açıklama yaptı.
Uzunca bir süredir, toplumun önünde olan kişilerin, birinin diğeri veya birbirleri hakkında sarf ettikleri sözler yahut yayınladıkları yazılar nedeniyle Mahkemelik olduklarını takip ediyoruz. Mahkemelik diyorum zira sadece savcılıklara suç duyurusunda bulunulmuyor, içeriklerin internet ortamında yayında ise yayından kaldırılması için başvurular yapılıyor, ayrıca hukuk mahkemelerinde tazminat davaları açıldığını da takip ediyoruz.
TEB Başkanı Üstün Akmen’in TÜSAK yasa tasarısına, bu tasarının yasalaşması halinde ülkedeki kültür sanat faaliyetlerine ölçüsüz zararlar verileceği kanaatini taşıdığı için tepki amacı ile bu yazıyı yazdığı anlaşılıyor. Sayın Akmen, Meclis’te tasarının yasalaşmaması için her vekile direnme çağrısı yapmış, bu yasanın çıkması için lehe oy verecek vekiller aleyhine de bir takım sıfatlar yakıştırmıştır. Burada şuna özellikle vurgu yapalım: Henüz TÜSAK, yasa tasarı düzeyinde bile sayılmaz. Dolayısı ile TÜSAK yasa tasarısı lehine oy kullanan bir vekil de yok. Bu ceza hukukunda işlenmez suç tanımına giren bir durum. Yani birisine tabancayı doğrultursunuz, sonra o tabancanın tetiğine basarsınız ama mermi yerine su çıkar silahtan. İlkokul düzeyinde ceza hukuku bilgisidir bu…
Üstün Akmen bir kurumun başkanı olduğu kadar, Evrensel gazetesindeki köşesinde, özellikle tiyatro ve bağlantılı olarak politik konularda makale yazmaktadır.
Tüm bunlar bir arada düşünüldüğünde bu sıfatlar, kelime oyunları ile yöneltilen ithamlar, benzetmeler hakaret midir? Yoksa ağır nitelikli eleştiri midir?
Benim yerime Yargıtay ve evrensel hukuk kaideleri konuşsun… Önce bazı kriterlerden bahsedelim.
1- Basın özgürlüğünün kapsamı demokrasiyle yakın ilişkisinin sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya ve sert eleştiriye izin verecek şekilde geniş yorumlanmalıdır. Şuna bakılır: “Kamu yararı ve toplumsal ilgi” var mıdır? Mesele “güncel” midir?
2- İfadelerin topluma mal olmuş kişiler, siyasetçiler hakkında kullanılması ile sıradan yurttaşlar ile ilgili olarak kullanılması arasında fark vardır. Dolayısıyla sert ve yoğun eleştiriye katlanma yükümlülüğü söz konusudur. Hatta Türkiye Cumhuriyeti’ni idare eden hükümet, Bakanlar, Başbakan, Cumhurbaşkanı gibi kişiler eleştiri ağır dahi olsa eleştirilere olağandan daha fazla katlanabilmelidir.
3- Tek tek kullanılan kelimelere değil, bağlamından koparılmadan yazılan yazının tamamına bakarak, ifadelerin hakaret olup olmadığı tespit edilebilir.
4- Sözcükler, sözlük anlamları ile amaçlanan manada mı yoksa yazının tamamına bakıldığında mecaz gibi söz sanatı olarak mı kullanıldığının değerlendirilmesi gerekir.
Bu bahsettiğim kriterleri son dönem Ahmet Altan ve Perihan Mağden’in, R.Tayyip Erdoğan ile karşılıklı olduğu hakaret davalarına yönelik Yargıtay’ın bozma kararlarından aktarıyorum. Bu kriterler daha da çoğaltılabilir. Peki bu kriterler neyi anlatıyor bize?
Şöyle örnekleyelim. Üstün Akmen yazısının bir bölümünde şöyle bir ifade kullanıyor. Sıra artık sana geldi Ey Halkım, Sanatçım, Mecliste birbirlerinin gırtlağını “artist” diye, “tiyatrocu” diye boğazlayan Milletvekillerim.
Bunu anlamak için herhalde fazla zorlanmayacağız. Yani bu ifadeye bakıp, cinayet büro Üstün Akmen’e gidip kim kimi boğazlamış diye de sorabilir yahut başka ilgili bir birim sen vekilleri boğazlamakla mı tehdit ediyorsun diyebilir. Çok üzerinde durmayacağım, Sayın Akmen’in kullandığı ve hakaret olduğu iddia edilen sözcüklerin hiçbiri tek tek manası ile hakaret olarak değerlendirilemez. Yukarıda örneklediğim üzere bu sözcüklerin anlamı yazının tamamına bakılarak, yazıda eleştiri yöneltilen kişi bağlamında, yöneltilen eleştiri ağır ve incitici de olsa eleştiri mi hakaret mi olduğuna yukarıda sayılan kriterlere bakılarak ancak karar verilebilir.
Yazının tamamına baktığımızda ise, Sayın Akmen, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı sıfatını da taşıyan bir aydın olarak, yıllardır iktidarda olan idarecilerin, ülkeyi gitgide siyasal, toplumsal ve sanatsal alanla ilgili geriye götürdüğünü düşünmekte ve bu konularda kamuoyunu bilgilendirmek için kendisini vazifeli görmektedir. Bir okuyucu olarak Sayın Akmen’in yazısını okuduğumda, vay be ne sağlam küfür etmiş mi diye düşünüyorum, yoksa ne sivri dilli biri mi diyorum yahut vay be işte cesur bir aydın mı diyorum? Bu yazıya bakıp nereden bakıyorsanız bu üç cümleden birisini rahatlıkla söyleyebilirsiniz. O halde bu yazıda kullanılan ifadelerin hakaret olduğundan o kadar da emin olmamak lazım diyor ve devam ediyorum…
Yazı güncel olanla ilgilidir, toplumun bütününü ilgilendirecek bir alanda kaleme alınmıştır. Yazıda özellikle şu şerh vurgulanmıştır: “Ben, iktidar mensubu milletvekillerinin tümünü alenen onursuz, omurgasız, hatta kaburgasız olarak tanımlamıyorum.”, demiştir. Yani mealen, benim bu sözleri söylemekte bir amacım var denmiştir. Yazıyı, sözlerimi anla denmek istenmiştir. Devam edelim…
Bazen insanlar doğru bildiklerini ifade ederken o ifadelerine üslup katarlar. Bir ifadenin hakaret olabilmesi için ölçüsüzlük, sebepsizlik, saldırganlık gibi bazı unsurların olması gerekir. Peki sanatçıyı, politikacıyı veya toplumun önünde olan diğer kişileri eleştirmek sınırsız bir hak mıdır? Başımıza geliyor, bir kişi sırf kendisi aleyhine imza kampanyasına imza verdi diye yüzlerce insana linççi, kişiliksiz, alçak gibi ifadeler kullanabiliyor. Hatta bununla yetinmeyip o kişileri mesleki olarak, kişilik olarak kamuoyu, iş ve sosyal çevrede itibarsızlaştırmak, sistematik bir şekilde aşağılamak için özel bir çaba içine girebiliyor. Hatta hayatını, malvarlığını buna adayabiliyor.
Sayın Akmen’in yazısının böylesine bir ölçüsüzlük taşımadığını da rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolayısı ile benim kanaatim Sayın Bakan’ın davasında haklı olmadığı yönünde…