Mimesis Haber / Ankara merkezli Domus Sanat Çiftliği’nden ayrılan isimlerin kurduğu Mek’an Sahne, ağırlıklı olarak “anlatı” metinleri çalışan bir topluluk. Ekip, kendini tarihin dışladığı ‘öteki’ seslere ses arayan bir oluşum olarak tanımlıyor. Seyirciyle oyuncunun karşılaşmasını kolaylaştıran bir form olduğu için de anlatıya özel bir dikkat gösteriyorlar. Mek’an’ın “an”ını ayırmaları da bu yüzden. Mottoları “Anlatı mekânda bir andır.” Bu ‘an’ ya da ‘şimdi’, seyirciyle oyununcunun/anlatıcının paylaştığı bir an. Mekân, bu karşılaşmada söz konusu iki düzeyi birbirlerine eşitliyor. Aynı mekânda aynı zamanı paylaşmaya başlıyorlar. Böylelikle tarihin dışlanmış sesleriyle seyircinin zamanı, bir oyun süresi içinde birbirlerine temas etmiş oluyor. Hem tiyatral hem de gerçek bir karşılaşma.
Mek’an’ın bunu yaparkenki asıl motivasyonuysa, gerçek yaşamın dışladığı bu karşılaşmayı seyirci için bir deneyime çevirip o seslerle bir diyalog kurmasını sağlamak.
Mek’an Sahne’nin en bilinen oyunu, üç sezondur farklı şehirlerde yüzün üzerinde gösterim yapan “Kadınlar Aşklar Şarkılar”. Oyun, farklı yaşlardan trans kadınların hayatlarını, aşklarını ve ölümlerini anlatıyor. Aralarda ise buralara özgü alt kültür eğlence ve ‘sahne’ biçimlerinin tiyatroda yeniden nasıl üretilebileceğine ilişkin bir arayışın izleri var. Özellikle pavyon kültürüne özgü bir atmosfer kuran oyun, oyuncunun kadınların ağzından söylediği şarkılarla renklendirilmiş. Temel arayışsa, eğlence dünyasına ait bir biçimin tiyatro seyircisiyle nasıl yeni bir ilişki kurulabileceği sorusunda temellenmiş.
Ekibin diğer oyunu “Artık hiçbi’ şii eskisi gibi olmayacak! Sil gözyaşlarını!” ise, Gezi’ye bir sokak çocuğunun gözünden bakıyor. 50 dakikalık performansın en dikkat çekici tarafı ise oyuncunun bir sandalyeden hiç kalkmadan fakat bu kısıtlar içerisinde fiziksel eforu da dışlamadan seyredilebilir bir gösteri ortaya çıkarması.
Bu sene Mek’an, üç yeni işle giriyor sezona. “Barnarda Alba’nın Evi”, ekibin uzun soluklu “klasikleri anlatı olarak yeniden sahneleme” projelerinin ilk ayağı. Lorca’nın klasik metnini odağı kaydırarak bir kez daha yorumlamış Mek’an Sahne. Şimdi hikâyeyi ana metnin kenarda kalmış seslerinden Maria Josefa’nın ağzından dinliyoruz. Yaşlı kadınlara özgü bir bilgelik ve ‘edepsizlikle’ konuşan Josefa, hem Lorca’nın dünyasına sahip çıkıyor, hem de onu anlatının araçlarını kullanarak çok daha tiyatral ve eğlenceli bir bağlama taşıyor.
Ekibin yapmaya çalıştığı bir başka şeyse, klasiklerin kenarda kalmış, ötelenmiş, göz ardı edilmiş seslerini merkeze çekerken tarihle giriştikleri hesaplaşmayı bir de metin geleneği içinde yeniden kurmak.
Mek’an’ın “Kuyu” adlı işi ise doksanlarda Güneydoğu’da açılan asit kuyularının hikâyesini bir kez de o kuyuların başlarında bekleyen kadınların ağzından anlatıyor. Kaybın, bilmeden beklemenin, emin olamamanın arafında karanlık bir yolculuk hikâyesi “Kuyu”. Bizi o kuyuların hikâyesinden çekip bir de o kuyuların başında kendileri de birer kuyuya dönüşmüş olan kadınların sesini duymaya çağırıyor. Anlatıyı özel bir plastiğin içinden düşünen Mek’an, Kuyu’da farklı bir estetik dilin peşine de düşmüş. Sahne’nin uzun ve dar uzamı, kadınların içinde yürüdükleri yas yolunun bir metaforu gibi işliyor. Ağır, duygusu yoğun ve karanlık bir iş Kuyu.
Ekibin Koreograf Özgür Adam İnanç’la ortak çalışmaları olan “Şeyler”, Mek’an’ın genel çizgisinin dışında, tiyatroyu hareketle düşünen daha çağdaş bir iş. Bir oyuncu ve dansçının yer aldıkları “Şeyler”, modern hayata özgü ilişki ve yaşayış biçimlerinin bedensel bir sunumu olarak düşünülebilir. Ne klasik tiyatronun ne de modern dansın sınırlarında duran çalışma, günümüz dünyasının sıkıntı ve arayışlarını dile getirmek için özel olarak oluşturulmuş bir estetiğe sahip.
Mek’an Sahne sadece Ankara’da değil İstanbul, İzmir, İzmit, Bursa, Eskişehir gibi şehirlerde de sahne alan bir topluluk.
Mek’an Sahne’nin facebook adresi:
https://www.facebook.com/pages/Mekan/1518914238335309?ref=hl
İletişim ve Rezervasyon telefonu:
0 505 163 05 04
Adres:
Konur 2, No: 73, Çankaya/ANKARA