Mehmet Bozkır
Ağlamayı bilmez kadınlar
Kadınlar içlerini dökerler
Acılarını çeker
Korkularını yaşarlar
Mutlu olur
Sevinçlerini paylaşırlar
Göz yaşlarıyla konuşur
Göz yaşlarıyla susarlar
İçlerini gözlerinin yaşıyla dışlarlar
Ağlamayı bilmez kadınlar
Bilseler ağlamazlar
İkincikat’ın kurucularından Sami Berat Marçalı’nın kolektif tiyatro projesinin haberi geçtiğimiz tiyatro sezonunun sonlarında duyuldu, seyircilerin oylarıyla dört ana başlık belirlendi ve her bir başlık için oyuncular, yönetmenler, yazarlar kura ile seçildi.
Rüveyda, Yarının Oyunları’nın dördüncü ve son oyunu. Konu başlığı medya. Şansına medya başlığı düşen yazar ise Sabahattin Yakut.
Semaver Kumpanya ekibinden tanıdığımız Sabahattin Yakut aynı zamanda Açık Sahne’nin kurucularından. Hem yazıp hem de yönettiği “Bir Kurşun Deliğine Kaç İnsan Sığar?” ve “Doğal Seçilim Yoluyla Türlerin Kökeni ya da Hayat Kavgasında Avantajlı Irkların Korunumu Üzerine” isimli oyunlarıyla birkaç yıldır hem adından hem de başarılarından söz ettiriyor. Her iki oyunun da ortak noktası savaşı konu edinmesi, ister içinde olunsun ister çok uzağında savaşın insanlar üzerindeki etkilerini irdelemesi.
Her ne kadar Rüveyda’nın konu başlığı medya olsa da Sabahattin Yakut bizi yine bir savaş ortamına götürüyor. İç savaşın hüküm sürdüğü bir ülkede bir eve ve iki kız kardeşin gündelik hayatlarına şahit oluyoruz. İki kız kardeşin hayatına beklenmedik bir şekilde İsveçli bir gazeteci dahil olur. Yazar aynı zamanda, aynı mekanda olan üç kadın üzerinden benzerlikler, farklılıklar, kaygılar, beklentiler gibi durumların sorgulamasını yapıyor. Bu sorgulamayı klişelere saplanmadan ve didaktik olmadan seyirciye aktarmayı başarıyor. Yazarın dikkate değer bir başka başarısı kanıksadığımız, üzerinde pek de düşünmeden yaftaladığımız şeylerin aslında öyle olup olmadığı noktasında sordurduğu sorular.
Burnumuzun dibinde olmasına rağmen iç savaş diye izleyip okuduğumuz olayların asıl nedenlerini biliyor muyuz, neden çıktıklarından, neden bir türlü bitmek bilmediklerinden haberdar mıyız? O savaşların ortasında kalmış insanların ne hissettiklerini düşünüyor muyuz yoksa gazetede, televizyonda gördüğümüz felaket görüntüleri üzerine kısacık vicdan azapları duyup gündelik hayatlarımıza geri mi dönüyoruz? Direnişçiler deyince sempatik bulduğumuz, cesaretine hayran kaldığımız insanlardan terörist diye bahsedilince gerçekten öyleler mi diye şüphe duyuyor muyuz yoksa duyduğumuz bize yetiyor mu? Sabahattin Yakut bu soruların cevaplarını vermiyor, bizi savaş ortamındaki bir eve götürüyor. Savaşı görmüyoruz ama üç kadın üzerinden savaşın hayatlarını nasıl etkilediğini, böyle bir ortamda kimin ne gibi sorumluluklar aldığını, bu sorumluluklar üzerinden ne gibi bedeller ödediklerini görüyoruz. Ve kendi kendimize soruyoruz, “Ben o ülkede olsaydım, şu evde oturup çay içen kadın ben olsaydım ne yapardım, ne hissederdim?” diye.
Sabahattin Yakut önceki oyunlarında olduğu gibi Rüveyda’da da yalın ve etkili bir dil kullanıyor, kısa tanımlar ve benzetmelerle sert çıkışlar yapıyor. Ağzımızdan kolayca çıkıveren kelimelerin ne anlamlara gelebildiğine dair acıtıcı tespitler yapıyor. Örneğin pek masum duran “kişi” kelimesinin istenildiğinde nasıl da küçümseyici ve can yakıcı olabildiğini anlatıyor.
Metni temel olarak beğenmekle birlikte aklımda soru işareti oluşturan bazı noktalar oldu. Bunlardan biri konu başlığı ile oyunun konusu arasındaki zayıf bağlantı noktaları. Asıl konu medya olmasına rağmen metnin temelinde savaş var. Böyle bir kategorilendirme olmasa rahatsız etmeyecek olan bu husus projenin amacı sebebiyle göze batıyor. Özellikle ülkemizde türlü rezilliğine şahit olduğumuz medya bu şekilde mi ele alınmalıydı, medyayı konu alan bir oyun bizi başka şeylerle oyalamalımıydı sorusuna verdiğim cevap hayır oldu. Medya konusunda sağlam tespitleri olan, çok daha net bir metin beklerken medyaya şöyle bir dokunup geçen bir oyunla karşılaştım. Bu noktada da başlangıçta beni heyecanlandıran yarının oyunları projesinin sakıncalarını düşündüm. Yazarından yönetmenine oyuncusuna kadar herkesi belli bir alanla sınırlayan ve bu sınırlı alan içerisinde vermiş olduğu özgürlükle yaratıcılık imkanı tanıyan proje aynı zamanda herkesi kısıtlıyor da. Örneğin yazar olarak cesaret edip verilen konu üzerine bir oyun yazmayı deneyen kişi bir de oyuncu sayısıyla ve süreyle kısıtlanınca ne kadar yaratıcı olabiliyor? Hem avantajları hem de dezavantajları olan zorlu bir iş var ortada neresinden bakılırsa bakılsın.
Bu şartlar altında yazılan Rüveyda’yı kurada çıkan yönetmen Doğu Akal bir sebeple projeden ayrılmak zorunda kalınca Lerzan Pamir sahnelemiş. Lerzan Pamir’in on yedi günde yirmi kez prova yaparak sahnelediği oyun için süreç de düşünüldüğünde başarılı yorumunu yapmak mümkün. Belki yazarla yönetmenin iletişimindeki kopukluktan belki de zaman sıkıntısı sebebiyle yeterince yoğunlaşamamaktan kaynaklı olarak Rüveyda karakterinin doğru yorumlanmadığını düşünüyorum. (İlk kez sahnelendiği ve metni henüz yayınlanmadığı için yazarın oluşturduğu karakterle yönetmenin karaktere yaptığı yorumu kıyaslama şansım yok, bu nedenle de yönetmenin yorumu yanlış gibi katı bir söylemde bulunmak istemiyorum, yazarın oluşturduğu karaktere neler eklendi neler çıkarıldı bilemeden oyunun genel hali içinde Rüveyda karakterinin eğreti durduğu noktalara değinmek istiyorum.) Her ne kadar Şeyna’ya oranla daha umutlu, daha neşeli, daha çocuksu bir karakter olsa da savaşın ortasında, direnişe katılmış ve evinde bomba yapan biri olan Rüveyda hayata bu kadar pozitif yaklaşabilir mi, ünlü olma isteğinden, sevdiği çocuktan, hayallerinden bahsedebilir mi? Hayat devam ediyor ve umut hep var olmalı ise vurgulanmak istenen bu vurgunun doğru yerden yapıldığını söylemek mümkün değil. Rüveyda orada değilmiş, olup bitenden bihabermiş izlenimi yarattı bende. Belki bakışında bir hüzün olsa, sesinde bir titreme hissetsem Rüveyda’ya inanabilirdim ama bu haliyle bence gerçeklikten çok uzak. Buna karşın diğer iki karakter son derece sağlam kurulmuş, her ikisinde de en ufak bir eğretilik yok.
Karakterleri Gözde Kocaoğlu, Heves Duygu Tüzün ve İpek Banu Kılar canlandırıyorlar. Gözde Kocaoğlu son derece enerjik, gözlerinin içi ışıldayan bir oyuncu. Başka bir oyunda, başka bir rolde enerjisiyle seyirciyi etkileyebilecekken bu hal Rüveyda’ya olmaması gereken bir canlılık katıyor. Heves Duygu Tüzün Şeyna karakterinde bütünlüklü bir oyunculuk sergiliyor, kırılma noktasına kadar ki süreçte giderek artan öfkesine zamanla korku, çaresizlik, umutsuzluk ekleniyor. Ve her duygu, her söz oyuncunun bakışlarında, bedeninde karşılığını buluyor. İsveçli gazeteci rolündeki İpek Banu Kılar ise bence oyunun en iyi yanı. Türkçe konuşmasına, biz onu anlamamıza rağmen diğer iki karakterin söylediği tek bir kelimeyi dahi anlamadığına eminim. Hem Rüveyda ile hem de Şeyna ile olan konuşmalarında kendini anlatmaya, karşısındakini anlamaya çalışması son derece doğal ve inandırıcı. Sadece etnik kökeni, ülkesi sebebiyle değil, her şeyiyle oralara, o insanlara yabancı olduğuna herkesi inandırdı. Gözlerindeki bir anlık ifadeyle yabancı olduğu hissini yıkabilecekken İpek Banu Kılar asla böyle bir şeye müsaade etmiyor. Karakterine getirdiği yorumla İpek Banu Kılar için son dönemde gördüğüm en iyi kadın oyunculardan biri diyebilirim.
Oyunda göze batan noktalardan biri dekor ve kostüm. Alternatif sahnelerde minimal dekor kullanılmasına alıştık, çoğu zaman da görsellikten çok işlevselliğe yönelik tasarımlarla karşılaşıyoruz. Ancak Rüveyda’nın dekor ve kostümü için böyle bir şey söylemek mümkün değil. Anladığımız üzere oyun Ortadoğu’da bir Arap ülkesinde geçiyor ancak hem Rüveyda’nın hem de Şeyna’nın kostümleri Anadolu köylerinde, kasabalarında görebileceğimiz kadınların kıyafetleriyle aynı. Dekor ise amatör topluluklarının ya da lise tiyatrolarının dekorlarını anımsatıyor, bir iki paravan kurulmuş, bulunabilen birkaç eşyayla sahne oldurulmuş. Kostüm tasarımını yapan Özlem Belukbaş ve dekor tasarımını yapan Jesse Gagliardi’nin bu nitelikteki tasarımlarıyla başka oyunlarda karşılaşmamak ümidiyle.
Yarının Oyunları’nın sonuncusu Rüveyda projenin diğer üç oyunu gibi 10 kez sahnelendi, şimdilik sezona devam etmeyecekmiş gibi görünüyor. Hem Sabahattin Yakut’un hem İkinciKat’ın seyretmeye değer, nitelikli, incelikli birçok oyunu var. Siz sezona onlarla devam edin, eğer görmediyseniz ve bir yerlerde denk gelmezse de Rüveyda’yı çok dert etmeyin.