Türkiye’de çağdaş dans alanında teori-pratik ikiliğinin ötesini araştıran, ve bu alanın çok özel insanlarından bir olan Defne Erdur’la ImpulsTanz vesilesiyle kısaca söyleştik. Kendisi o kadar güzel anlattı ki… Keyifli okumalar…
-Festivali yakından takip eden biri olarak, ilk olarak bu seneki organizasyonla ilgili senden bilgi almak isterim. Organizasyonun kendisiyle, sanatsal ortamla, tartışmalarla ilgili gözlemlerini paylaşmak ister misin?
Festival deyince işin içine performanslar, atölyeler, projeler giriyor. Performanslara bakacak olursak bu sene de diğer yıllarda da olduğu gibi uzun zamandır “rüştünü ispat etmiş” sanatçıların yanı sıra araştırmalarına devam eden genç sanatçılar da yer alıyordu programda. Llyod Newson, Meg Stuart, Ko Murobushi, Jerome Bel, Chris Haring, Ivo Dimchev gibi tarihe sağlam izler bırakmış (bu demek değil ki bu yılki işleri ayakta alkışlanasıydı…) sanatçıların yanı sıra, genç Georgio Vardarou, Michael O’Conner, Jillian Pena gibi yeni isimlerde sahnedeydi. Bence ImPulsTanz’ı ImPulsTanz yapan tam da bu cesur ve destekleyici yaklaşımı.
Çok fazla gösteri oluyor bir ay içinde. Bunların arasında “Nasıl oluyor da bu kadar büyük bir festivalde bu kadar “vasat” ya da ne bileyim “pişmemiş” falan gibi ifadelendirebileceğim işler de yer alıyor?” diye sorduğum oluyor açıkçası. Cevap net aslında, “Festival direktörü Karl Regensburger’in çağdaş dans alanında yeniliklere, araştırmalara yer açma isteği ve risk alma becerisi”. Bu tabi benim yorumum. Ancak Karl’ı ve ekibini yakından tanıyınca farklı düşünmek mümkün olmuyor. Ve böylece festival bir ay boyunca her akşam dünyada daha da doğrusu Avrupa’da çağdaş dans alanında “kimler neler yapıyor”un haritasını önünüze getiriyor. Ve her yaz, “bizim sanatçılarımızın da hiç de aşağı kalır yanı yok. Haydi, daha çok iş çıksın, kendi aramızda daha çok tartışma gelişme ortamı yaratalım da, biz de bu festivale işlerimizi taşıyalım ve bu vitrinde de görünür olalım” diye düşünmeden kendimi alamıyorum. Bunun için de kendimi motive edip yeni yılda bir paylaşım platformu oluşturup ImPulsTanz’a atölyeler için yaptığım teklifi performanslar için de götürmeyi planlıyorum… Yakında duyuracağım sizlere de neler düşündüğümü… Birlikte güzel adımlar atılabileceğine inancım tam.
Festival’e dönersek; ha keza atölyeler de yine çağdaş dans alanının bir panoramasını sunuyordu. Farklı disiplinlerden, tekniklerden örneklerle yüzlerce atölye açılıyor. Bugün çağdaş dans eğitiminde ne gibi yaklaşımlara yer verildiğinin haritasını da bu festival kapsamında görmek mümkün. Yoga’dan, Afrika danslarına, Alexander Teknik’ten Ultima Vez Repertuarına pek çok ders var. Dünyanın her yerinden sanatçı eğitmenler var. Ben her yaz ders vermeye gidiyorum ama gizli ajandam 3-5 derse de girmek, girmediklerimi dışarıdan izleyip hem alanı takip etmek hem de farklı eğitmenlerin eğitim yaklaşımlarına bakmak… Çok geliştirici olduğunu düşünüyorum. Zaten bu vesileyle 2 sene önce, atölye sanat direktörü Rio Rutzinger’den TrImPulsTanz bursunu kopardım. Bu burstan ilk sene 18, geçen sene de Türkiye’den 26öğrenci faydalandı. ImPulsTanz DefPUNKS diyor bu ekibe… Biz TrImPulsTanz dedik. “Trim” İngilizcede kırpmak demek ya… Ve de TR-Türkiye… Devamı da gelecek umuyorum.
-Hazır sen de bahsetmişken TrimPulsTanz bursundan bahsedebilir misin? Her geçen sene daha da genişliyor bursa başvuranlar ve bursu alanlar, seneye daha da fazla olmasın dileğiyle…
Bu burs fikri esasında eğitmenler için çalışırken çıktı ortaya, tam da ImPulsTanz içinde gerçekleştireceğimiz Çağdaş Dans Eğitiminin Uluslararası Dökümantasyonu (IDOCDE) projemizin ilk sempozyumuna hazırlandığımız sırada… Ben Türkiye’den bu etkinliğe davet ettiğimiz eğitmenlerin uçak biletlerini ayarlıyordum. Tam o arada sen ve Ülke ImPulsTanz’a gitmek istediğinizi, imkânlarınızın kısıtlı olduğunu ve size kalacak yer için uygun bir yer bulup bulamayacağımı sordunuz bana. Bir anda şimşek çaktı bende. Ben eğitmenlere yönelik bir proje oluşturmuş ve maddi imkânları AB projesi kapsamında ayarlamış; onları festivale götürürken, eğitmeni eğitmen yapan öğrenciler ikinci planda kalmıştı. Tabii ki eğitim yaklaşımlarını tartışırken öğrenciler hep ilk plandaydı ama iş olayın maddi imkânlarını pay etmeye gelince biraz garip olmuş. O an uyandım dediğim gibi…
Hemen Festivalin Atölye ve Araştırma Bölümünün Sanat Direktörü Rio ile iletişime geçtim ve Türkiye’den gelebilecek öğrenciler için özel bir indirim, küçük bir burs verip veremeyeceklerini sordum. Grup olarak gelinirse belirli indirim ve özel imkânlar sağlamaları konusunda anlaştık. O gün bugündür, tur operatörü modunda ama tabii ki keyifle öğrencileri de koordine etmeye başladım. Ki öğrenci derken; sadece aktif olarak üniversitede öğrenci olanlar değil, ImPulsTanz’ta atölyelerde “öğrenci” olmaya gönüllü herkesten bahsediyoruz.
Umuyorum bundan sonra, bu konuda bana destek olacak, süreci asiste edecek birilerini ve de biraz da ek gelir kaynakları bulabileceğiz ve daha da çok öğrenci Viyana’ya gelebilecek. Bu yaz “Türkiye Mafyası mı gelmiş yahu! Kim bunlar?” gibi espriler dolaşmaya başlamıştı artık festival stüdyo ve fuayelerinde… Festival sonu atölye sunumlarında bizim öğrencilerimizden seçilenler oluyor 2 yıldır. Geçen yıl Işıl Derya Bıçakçı, Ferhat Güneş bu yıl da Yasin Anar, Ezgi Künktakan, Harun Kocabıçak gösterimlerde yer aldılar. Umarım bütün bunlar sahneye de yansıyacak yakında ve tam anlamıyla kuşatırız belki Viyana’yı o zaman.
-Impulstanz’da eğitmenlik yapıyorsun, nasıl başladı bu süreç? Dans çevresi için oldukça önemli olan bu festivalde atölye açmak neler hissettiriyor, neler katıyor?
Benim ImPulsTanz ile ilişkim 2007’de DanceWeb bursunu kazanmamla başladı. 2012’de ise ImPulsTanz eğitmenleri kervanına katıldım. Geçen 5 sene boyunca ImPulsTanz ve festivalin sanat direktörü Rio Rutzinger ile olan bağlantımı koparmamış olmam ve yurt dışında gerçekleştirdiğim proje ve eğitimler beni bu festival’de Türkiye’yi temsil eden ilk eğitmen olmaya taşıdı sanıyorum. Kısaca bu süreci aktarmam sorunun ikinci kısmına da ışık tutar herhalde.
Üzerinde kafası peruklu çıplak bir adam resmi olan ImPulsTanz föyü ile karşılaşmam, ImPulsTanz’ın geniş ve kapsamlı dünyasına girerek DanceWeb bursuyla tanışmam; 2006’da Romanya Kontak Doğaçlama Festivali’nden dönüşüme denk geliyor.
O zamana kadar Sosyoloji mezunu olan ve konservatuar mezunu olmayan bir dans eder olarak Türkiye’de daha çekimser davranıyordum. Ancak yurt dışında eğitim, festival ve sempozyumlara katılıyordum. Çağdaş Dans ve Fiziksel Tiyatro alanındaki gelişmeleri takip ediyordum. 2007 ImPulsTanz – DanceWEB burs çağrısında o dönemin mentorları Jonathan Burrows ve Andrian Heathfield yazı ve dans üzerinden bir koçluk öneriyorlardı. Sosyoloji yüksek lisansını takiben profesyonel olarak reklam yazarlığı yaptığım yıllarda hareket ve dansa “hobi” olarak devam etmek durumunda kalmış, ancak istifa ettikten sonra hayatımın tam merkezinde yerlerini almışlardı. Reklam öncesinde 15 sene boyunca hareket ihtiyacıma cevap olan yarı profesyonel voleybol ve halk danslarının yerini artık yoga, feldenkrais, alexander teknik gibi somatik çalışmalar ve ağırlıklı olarak Kontak Doğaçlama doldurmuştu. Uludağ Üniversitesi bünyesinde Sanatla Terapi eğitimim de devam ediyordu ve disiplinlerarası yaklaşımda yeni bir alanda yaratıcılığımın ve kendimin sınırlarını keşfediyordum.
DanceWEB başvurusunun eklektik çerçevesi ve ImPulsTanz’ta yer alan atölyeler, eğitmenlerin özgeçmişleri, sanatçıların işlerinden örnekler davetkâr oldukları kadar cesaretlendiriciydi de. En nihayetinde burada çevremdekilere fazla karmaşık ve hatta “maymun iştahlı” görünen biyografim ImPulsTanz Sanat Yönetmeni ve 2007 DanceWeb mentorlarına fena gözükmemiş olacak ki bin küsur başvuru arasından sıyrılıp Viyana’da buldum kendimi o yaz.
Böylece ImPulsTanz’ta önce öğrenci olarak dolu dolu, okul gibi 5 hafta geçirdim. Haftada 3-4 atölye ve her gece performans izleyerek geçen Viyana sürecinden sonra İstanbul’a döndüğümde elimde bir sürü atölye ve performans notlarından oluşan defterlerim; yorgun bedenim ve zihnim ile ambale olmuş haldeydim. Üretmeye ve kendimi geliştirmeye devam etme motivasyonumu kaybetmemenin en güzel yolu paylaşmaktı benim için. Hem iş üretmek hem de fiziksel çalışmaları akranlara/meslektaşlara aktarmaktan bahsediyorum.
Böylece ÇATI çatısı altında paylaşımlara ve küçük projelere giriştim. Bir yandan da yeni burslar kovalıyor, kendi imkânlarım el verdikçe yurt dışında eğitim ve festivallere katılıyordum. Kendi ilgim çerçevesinde kendi dansçılığımı ve paralelinde kaçınılmaz olarak eğitmenliğimi geliştiriyordum. Yani eğitmenlik paylaşma ihtiyacımın keyifli sonucu olarak hızla ilerliyordu.
Simone Forti’den, Nancy Stark Smith’e, Julyen Hamilton’dan David Zambrano, Keith Hennesy, Frey Faust’a pek çok değerli sanatçıyla ve sanatlarını aktarma konusunda duayen daha birçok eğitmenle çalışma fırsatım oldu. Verdikleri kadar, neyi nasıl verdikleri de odağımdaydı hep. İsveç ve Slovenya’da dans eğitmen ve öğrencilerinin psiko-fiziksel sağlık alanlarında kapsamlı eğitim programlarına katıldım. Not defterlerim kabardı, bilgiler bedenime işlemeye devam etti. Paylaşmak hem beni geliştirdi, hem çevremdekileri.
Bu zaman zarfında Sanatla Terapi eğitimim tamamlandığında eğitmenliğimin de oldukça farklı geliştiğini ve dönüştüğünü görüyordum. Diğer yandan Masaj ve Beden Terapileri alanında aldığım formasyon da derslerimde yerini almaya başlamıştı. Kendi bedenim ve diğer bedenlerle girdiğim ilişkiler beni inanılmaz geliştiriyor, eğitmenlik için olmazsa olmaz olarak gördüğüm sabır ve merakımı da besliyordu. Bu zaman zarfında 4 sene kadar doğaçlama müzik ve dans festivali Transit’in koordinatörlüğünü de yaptım. O dönemde Fransız-Türk işbirliği KAROSRİ doğaçlama müzik ve dans ekibini de kurduk ve bu alanı canlı tutmak adına sahne almaya başladık. Bu arada ülkemizde, Türkiye’den sanatçılarla gerçekleştirdiğim performansların yanı sıra yurt dışında birçok genç sanatçı ile de yeni ilişkiler kuruyordum.
– Mimar Sinan G.S.Ü Çağdaş Dans Ana Sanat Dalı ile ilişkilenmen de bu sürece mi denk geliyor?
Evet. Tam da Avrupa’da sanatsal ve eğitsel işbirliklerine odaklandığım bu süre içinde ÇGSG’nin eğitim odaklı bir oturumuna katılmıştım. O buluşmada sevgili Şebnem Aksan beni yakaladı ve böylece Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Çağdaş Dans ASD’ında da ders vermeye başladım. Şebnem ve Aydın Hoca ile gerçekleştirdiğimiz hazırlık sürecinde bana ifade ettikleri; öğrencilerin yaratıcı süreçlerini desteklemeye yönelik derslere olan ihtiyaçtı. Sosyoloji formasyonum, somatik çalışmalar, sanat terapi yöntem ve yaklaşımlarının yanı sıra doğaçlama alanından harmanlayarak geliştirdiğim önerim bu ihtiyaca destek olabilecek gibi görünüyordu. Bugün bu yaklaşımla Çağdaş Dans ASD’ında proje ve Yüksek Lisans dersleri vermeye devam ediyorum. Sonuçlarını yakın zamanda paylaşmayı umduğum doktora çalışmamı da, bu eğitsel yaklaşımı geliştirebilmek adına, yine Mimar Sinan Çağdaş Dans ASD bünyesinde sürdürüyorum. Ve şimdi bugün bütün bunlardan ImPulsTanz da nasibini alıyor.
Dediğim gibi ImPulsTanz Sanat Yönetmeni Rio ile ilişkim kopmamıştı. Ne yapıp ettiğimi takip ediyordu. Yurt dışındaki diğer eğitim kurumlarında verdiğim derslerden haberdardı. Viyana’da yaşayan meslektaşım Kerstin Kussmaul ile geliştirdiğimiz IDOCDE projesi için gerçekleştirdiğim seyahatlerden birinde karşılaştığımızda Rio, o yaz ImPulsTanz’ta ders vermekle ilgilenip ilgilenmeyeceğimi sordu.
Açıkçası bu teklifin kendisi benim için büyük bir hediye oldu. Tekrar ImPulsTanz gibi uluslararası düzeyde, değişik disiplinlerden gelen farklı yaklaşımlardaki sanatçı, eğitmen ve katılımcıları buluşturan ve araştırmaya, gelişmeye, üretmeye teşvik eden bir festivalde yer almak gurur verici olmasının yanı sıra öğretici de. 3 yıldır festival kapsamında atölye veriyor aynı zamanda da Çağdaş Dans eğitmenleri için bir sempozyum da düzenliyorum IDOCDE proje ekibinin bir üyesi olarak.
İnsanı uyanık tutan, güncel yaklaşımları takip ederek kendini geliştirmeye teşvik eden ve her şeyden önemlisi kendine güvenmesini hatırlatan bir festival bence ImPulsTanz. Bu anlamda kendimi evde hissediyorum orada çalışırken. Herkes kendi işine bakıyor, kimse kimsenin arkasından iş çevirmiyor, dedikodu yapmıyor. Vakit yok zaten, her şey çok hızlı ve yoğun. Eleştiri tabi ki var ama direk ve net. Saygıyı hissediyorsun. Sanatçılar birbirine “rakip” bile olsa, alanın gelişmesi için işbirliği içinde var olmayı biliyor gibi. Politika üretebilmekten, alanı tutmaktan bahsediyorum. Bu konulara girersek çıkamayız gibi geldi bir an için…
-Bu seneki “Every Body Knows” un hazırlık sürecinden bahsetmek ister misin? Nasıl oluştu atölyenin çerçevesi?
Dediğim gibi DanceWEB’den ayrıldıktan sonra ve özellikle sanat terapi eğitimim biterken ImPulsTanz’ta da ders vermeyi geçirmiştim içimden. Doktorama da ilham olan o zamanki odak noktam, sanatçıların yaratım süreçlerinde onlara destek olabilecek araç ve yaklaşımlar önermekti. Kendi özgüvenlerini ve motivasyonlarını kaybetmemeleri ve yaratım sürecinde sürekliliği sağlayabilmeleri için ne yapılabilirdi? DanceWEB sonrası garip bir depresyona, bocalamaya giriyor insan. DanceWEB haricinde de birçok meslektaşımla benzer bunalıma düşüşler üzerine kafa yormuştuk ve benim kendimce düzlüğe çıkışım Sanat Terapi’de edindiğim formasyon sayesinde olmuştu ve bunu dans sanatçılarının eğitimine nasıl eklemleyebilirim diye düşünmeye başlamıştım. Yine DanceWEB dönüşü Yıldız Teknik’te bir Limon Tekniği atölyesine gitmiştim ve mezun olacak genç dansçılarda benzer bir boşluğa düşme halini soyunma odasındaki sohbetlerde de hissetmiştim. O gün Geyvan Hoca ile de konuştuğumda onun da benzer bir ihtiyacı onaylaması ve beni bu konuya eğilmeye cesaretlendirmesi beni harekete geçirmiş ve ta o zaman kafamdakileri hemen Rio’ya da festivali ziyaret ettiğim bir sonraki sene heyecanla anlatmıştım.
O ilk önerinin gerçekleşme zamanı 2012 yazıymış… Nitekim Rio’nun o zaman beni dinledikten sonra nispeten sessiz kalışı, benim bu odakla 5 sene daha geçirmeme ve kendi eğitim yaklaşımımı netleştirmeme ve araçlarımı geliştirebilmeme yaramıştı. Nitekim Şebnem Aksan’ın da benzer bir ihtiyacı adres ederek benimle iletişime geçişi ve Mimar Sinan sürecinin yaşanıyor olması da bütün taşları yerine oturtuyor şimdi dönüp bakınca.
2012’de Rio’nun daveti üzerine bahsettiğim ihtiyaçlara cevap olabilecek “Hunting & Gathering” atölyesini (Türkiye’de “Avcı, Toplayıcı, Sanatçı” adı altında sunuyorum bu atölyeyi) önerdim. Bu Mimar Sinan son sınıf öğrencilerinin proje yaratım süreçlerini desteklemeye yönelik geliştirdiğim dersin atölye versiyonuydu. Avrupa’da başka festival ve konferanslarda da paylaşmış ve olumlu geribildirimler almıştım, gönül rahatlığı ile sunabilirdim. Ancak o yaz ImPulsTanz’ta bu atölyeme beklediğim kadar talep olmadı Viyana’da. Katılımcılar oldukça memnundu ama katılım beklediğimizden azdı. Ben tam moralimi bozmaya başlarken Rio “Siz Türk’ler Viyana’yı hemen kuşatacağınızı sanıyorsunuz hep. Dur biraz tanısınlar seni hele bir. Türkiye’den ilk eğitmen sensin.” Diyerek beni inanılmaz rahatlattı. Ve bir sonraki yaz için geçen festivalde ileri seviye (advanced) olarak, profesyonel sanatçılar için, açtığımız atölyeyi; profesyonel olmayanların katılımına da yönelik açık (open) seviye olarak değiştirmeyi önerdi. Rio’nun bana olan güveni ve festivalin geneline de yansıyan benzersiz vizyonu beni cesaretlendirmeye devam etti, ediyor. 2013 yazında daha geniş bir kitleye hitap edeceğimiz için, direk yaratım sürecine odaklanmaktansa katılımcıların beden ve hareket kapasitelerini geliştirmelerini sağlayacak ve özgüvenlerini destekleyecek bir atölye önerdim. Deneyimsel ve duygusal anatomi ekseninde “Every Body Knows” başlıklı bu atölye, daha çok üniversite dışında verdiğim atölyelerde (Atina Dans Terapi Konferansında belirmeye başlayan, IDOCDE oturumlarında şekillenen, Nü Kolektif ve Zürich Tanzhaus atölyelerimle son halini alan) bir çalışma önerisi. Ve ilginçtir, Rio’nun açık atölye önerisi sayesinde bu çalışmayı daha da geliştirmeye yönelmiş oldum. ImPulsTanz’ta Türkiye’den bir eğitmenin olmaya devam etmesini bir nevi “ülke” meselesi de yaptım sanırım. Bu kez az katılımcı olmaması için hazırlıklı olmaya çalıştım, kendi ağlarımda duyurulara yer verdim. İlginç bir şekilde kendi kendinin promosyonunu yapamıyor, yapmak istemiyor insan ama başka bir yolu da yok bu düzende. Onu da öğrenmiş oldum.
Atölye önerimi daha çekici kılmak ve içinde de boşluk bırakmamak çok önemliydi. Tanıtım yazısının içeriği yansıtması için özen gösterdim falan filan. İşin en güzel tarafı böylece kendi birikimlerimi çok daha net bir şekilde anlamlı bir bütüne dönüştürmeme vesile oldu bu “azim”. Ve sonuç olarak geçen sene hem katılım çok yoğundu hem de katılımcıların verdiği geribildirimler çok geliştiriciydi. Atölyenin sonunda katılımcılara küçük bir anket veririm ve işleyen, işlemeyen noktaları direk onlara sorarım. O sefer de övgü ve teşekkürlerin yanında çok samimi ve dürüst eleştiriler aldım ve bir sene boyunca verdiğim çeşitli dersler ve atölyelerde bu noktaları geliştirmeye çalıştım. Ve bu yıl atölye, katılım kapasitesini aştı. Ek kontenjan açmak zorunda kaldık. Bu dersi hiç bu kadar kalabalık vermemiştim. Profesyonel dansçıların yanı sıra farklı yaş ve formasyonlardan kişilerin katılımı ile 5 günlük çalışma tamamlandı. Çalışma yeniden dönüşmüş oldu. Esasında her atölye, her ders ilginç bir şekilde ayna oluyor, ışık tutuyor, yeni yollar açıyor bence – hem eğitmene, hem katılımcılara…
-Israr etsem atölye sürecinden paylaşmak istediğin bir an, his, fotoğraf olur mu acaba?
Olmaz mı? Anı, his o kadar çok ve yoğun ki, hangi birini aktarsam. Bu atölye 5 güne yayılmış, 5 aşamadan oluşan bir atölye. Gelişimsel süreçleri kapsıyor. Bir zamanlar tek bir hücre olduğumuzun bilincinden, embriyo oluşumuza ve anne karnındaki devinimimize, daha sonra doğumdan sonraki ilk baş ve omurga hareketlerine ve algılarımıza, ardından emekleme paternlerine ve son olarak ayakta oluşa ve yürümeye odaklanıyor. Ve tüm bunların etrafındaki duyumsamalar ve duygularla hareket ve dans içinde çalışıyoruz. Şimdi çok kabaca aktarıyorum haliyle. Uzun soluklu gruplarda çok daha derin çalışılıyor tabi. Ancak 5 günde 5 aşamaya dokunabiliyor ve katılımcıların kendilerinin geliştirebileceği bir yaklaşımın tohumlarını atmış oluyoruz. Bu kadar kısa sürede bile birçok kalite, duygu ve düşünce ortaya çıkıyor ve paylaşılıyor atölyede. Hem aktif beden çalışmalarına hem de sözel paylaşımlara yer veriyorum. Beni en çok etkileyen bu yıl dersimde 3 fiziksel engelli katılımcının yer almasıydı. Bir tanesi bir arkadaşıma “Defne’nin dersine gitmek istiyorum, ama benden korkar mı acaba?” demiş. O da “atölyenin adına bak, sence Defne her bedeni kastetmeseydi “Every Body Knows – Her Beden Bilir” diye başlık koyar mıydı? Defne kimseden korkmaz” diye cevap vermiş. O katılımcı geldi tekerlekli sandalyesiyle. Ve başka bir fiziksel engelli katılımcı da köpeği ile geldi derse. Ve “her beden”e 4 ayaklı bir beden de dâhil oldu. Korkmadım tabi ki ama inanılmaz bir farkındalıkla vermek durumunda kaldım dersi. Unutulmaz bir tecrübe oldu benim için.
Bu yıl katılımcılardan aldığım geri bildirimler de çok değerliydi. Bir katılımcı atölye sonrası gelip teşekkür etti: dersteki sözel paylaşımlar da her bir katılımcının söylediğini özenle dinleyip, herkesin söylediklerini teorik ve pratik çalışmalarla nasıl ilişkilendirebildiğime duyduğu hayranlıktan dem vurdu. Bu benim için inanılmaz mutluluk verici, çünkü üzerinde durduğum odaklardan biri. Her katılımcının yorum ve katkısı çok değerli benim için. Onların bunu hissetmesine de özel önem veriyorum. Herkesin görüldüğünü, duyulduğunu bilmeye ihtiyacı var, bu kişiyi güçlendiren ve teşvik eden bir şey. Ve yalan da değil, herkesin verebileceği bir değer ve öğreti olduğuna gönülden inanıyorum. Emekleme çalışmasına kadar hep kenarda oturan köpeğin emekleme çalışmasına başlarken ayaklanıp odada dolaşmaya başlaması bile bir gösterge buna neredeyse! Şaka bir yana gerçekten köpekle, engelli sahibinin kontak doğaçlama danslarına şahit olmanızı isterdim. Bu anın bir fotoğrafını paylaşmak isterim.
Başka bir katılımcı ise verdiğim imajları hala kullandığını yazmış geçende. Bir diğeri ise dersin sonunda gelip ses tonumun ve yönerge veriş tarzımın kendisine çok iyi geldiğini, söylemişti: Sesimle masaj yapıyormuşum sanki. Bu da bir eğitmen olarak ne kadar çok katmanda özenli ve dikkatli olmamız gerektiğini hatırlatıyor bana.
Çok işimiz var ve iyi ki var! Atölye ya da çalışmalarda kendimce birikimlerimi aktarabilmek, bunun yaratıcı yollarını aramak ve keyif bulabilmek beni inanılmaz motive ediyor. Sahneye çıkmak kadar… Hatta galiba bazen daha fazla ki son yıllarda eğitmenliğime yaptığım yatırımın “sahne”ye yönelik yaptığım yatırımdan daha fazla olduğunu itiraf etmeliyim. Ancak “sahne”ye çıkmaktan vazgeçmek de bir eğitmenin yapabileceği en büyük hata olur gibi geliyor, alandan uzaklaşırsak neyi neden yaptığımızı da unutmaya başlarız gibi geliyor…
-Çağdaş dans eğitimine dair değerli tartışmaların yapıldığı, farklı eğitim perspektiflerinin geliştirildiği, dokümente edildiği IDOCDE konusunu böyle kısaca açtıktan sonra lafı sen alsan… Çok önemli bir buluşma, ağ… Bu ağın sürecinden, önerilerinden bahsedebilir misin?
2011’de Viyana’lı meslektaşım Kerstin Kussmaul Çağdaş Dans Eğitimi odağında gerçekleştirmek istediği bir internet projesi için benimle ilişkiye geçti. Dünya çapında, tüm Çağdaş Dans Eğitmenlerinin bilgi alışverişinde bulunabileceği, kendi notlarını, yaklaşımlarını dokümante edeceği, meslektaşlarının geri bildirimlerini alabileceği bir internet sitesi hayal ediyordu. Bu hayale ortak olmamak benim için imkânsızdı. Daha önceden de dediğim gibi yazı, benim danstan sonra (ki dansa profesyonel olarak başlayana kadar birinci sırada o vardı) ikincil ifade dilim. Hayatı ve yapıp ettiklerimi yazmadan algılayabildiğimi, anlamlandırabildiğimi pek hissedemem. Dans alanında da defterler dolusu not kutularda, kütüphanemde yerini alıyordu. Kerstin’in teklifine ortak oldum haliyle…
Kerstin projeyi ImPulsTanz adına temsil edecek ve AB’ye sunacaktı. Ben de bu projeye MSGSÜ Çağdaş Dans ASD’nın ortak olmasını istedim. Şebnem Aksan ve Aydın Teker’in destekleriyle projeyi üniversiteye sundum ve rektörden onay aldıktan sonra Türkiye’den Çağdaş Dans Eğitimi alanında aktif olan eğitmenlerin Avrupa’daki meslektaşlarıyla bilgi alış verişinde bulunabileceği, aynı zamanda da yaşayan bir arşiv olmasını planladığımız IDOCDE internet sitesini gerçekleştirebilmek için çalışmaya başladık. Sonuçta 2011 Ağustos’unda AB Leonardo Da Vinci fonundan destek alarak projeye giriştik. Bu 3 sene önce oluyor. Başlangıç aşamasında İstanbul’da Şebnem Aksan, Aydın Teker, Bedirhan Dehmen, Aylin Kalem, Zeynep Günsür, Şebnem Yüksel, İlkay Türkoğlu, Esra Yurttut, Emre Sökmen, Tuğçe Tuna, Beliz Cihandide ile çıktık yola. Yola herkes aynı hızda ve katkıda devam edemedi haliyle ama ilk çıkış anındaki enerji ve paylaşımlar çok değerliydi. Daha sonra Berlin Stoltzenhagen’de Avrupa’nın 12 ülkesinden 150 kadar eğitmen ile devam etti yolculuğumuz. Ve projenin ilk ayağı, son olarak Viyana’da ImPulsTanz’da sitemizi duyurduğumuz ve dokümantasyonun önemine dikkat çektiğimiz 1inci IDOCDE Sempozyumu ile tamamlandı. Türkiye’den eğitmenlerimizin de sunumlar yaptığı, atölye ve panellere katıldığı bir buluşma oldu bu.
İlk aşamanın ortakları ve mentorları şöyleydi: Kerstin Kussmaul / Wiener Tanzwochen (Vienna, A) Eszter Gál / Workshop Foundation (Budapest, HU) Jan Burkhardt / K3 – Zentrum für Choreographie | Tanzplan Hamburg (Hamburg, D) Stephanie Maher / Ponderosa Tanzland / (Stolzenhagen, D) Iñaki Azpillaga / Ultima Vez vzw (Brussels, B) Defne Erdur / Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (Istanbul, TR) Charlotte Darbyshire (Former UK mentor: Gill Clarke) / Independent Dance (London, UK) Rasmus Ölme / Cullberg Ballet (Stockholm, S), Sophie Gérard/ Le Pacifique / CDC (Grenoble, F) Malcolm Manning /Eastern Finland Sports Institute (Joensuu, FIN) Maja Delak /Emanat (Ljubljana, SLO) John Taylor /ICKamsterdam (Amsterdam, NL).
İkinci aşama siteyi ayakta tutabilmek için yeniden projelendirmeydi. Ve bu projeye ne yazık ki Türkiye yeni AB proje kuralları gereği dâhil olamıyordu. Kurumsal olarak aynı şekilde dâhil olmadık ancak ekip bana sitenin editörlüğünü teklif edince, ben de kişisel olarak ikinci aşamada yerimi almış oldum. Bu aşamada; eğitmen buluşmaları, eğitmenlerin farklı kurumlarda eğitim verebilmesi için değişim programları ve sempozyumlar devam ediyor. Sempozyumlar devam edecek. Ben ülkemizden de daha çok eğitmenin katılması için site üzerinden davetlerle çağrılarda bulunuyorum sık sık ve umuyorum senin de bu yazınla daha çok eğitmenimiz siteyi ziyaret eder ve aktif katılımcısı olur. Böylece uluslararası alanda hem kendi görünürlükleri artmış olur hem de formasyonlarını paylaşıp geliştirip dönüştürebilirler. Daha fazla detay için www.idocde.net
-Türkiye, çağdaş dans alanında sanırım fazla bilinmiyor. Burada çıkan birikimin ve paylaşımın yaygınlaşması için planlar var mı? Neler yapılabilir?
Olmaz mı? Dediğim gibi bir şeyler düşünüyorum. Yine ImPulsTanz bağlantımı kullanmak istiyorum tabi. Ancak ona girişmeden önce burada İstanbul’da bir paylaşım platformu başlatmak gerek. Ocak’tan itibaren sanatçıların bir araya gelip süre giden işlerini aşama aşama paylaşıp meslektaşlarından yapıcı geribildirimler alacakları, ayda bir gerçekleşecek bir buluşma düzeni hayal ediyorum. Bunun moderasyonu için de eğitimler alıyorum, çalışmalar yapıyorum ufak ufak. Mekân ve nasıl bir çerçevede olacağını da netleştirmeye çalışıyorum şu aralar. Yakında toparlayıp çağrısını yapacağım. Dedim ya, çok işimiz var… İstanbul’un enerji soğuran gerçekliğine, ülkenin ve dünyanın insanı umutsuzluğa sürükleyen gidişatına rağmen yola devam! Olmazsak olmaz…