Önder Abay’ın kukla ve pandomim sanatçısı İlker Kılıçer ile Kılıçer’in Suruç sınırında yaşadığı deneyimler ile ilgili yaptığı söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz.
Kukla ve Pandomim sanatçısı İlker Kılıçer Suruç sınırına gidip gündüz nöbet tuttu, akşamları da çadırkentte savaşın çocukları için yüzünü boyayıp hazırladığı oyunu sergiledi. İşte o ara çocuklar roketatarların arasından geçip bir süreliğine çocukluklarına dönebildiler. Kılıçer savaşın çocuklarını anlattı
Savaş; başlatanlarla yaşayanların hiçbir zaman tanışmadığı bir durum. Tarihte yaşanmış birçok savaşın çıkma nedenleri bugün anlamsız geliyor. Her zaman bizden uzak olacağını düşündüğümüz savaş bugün sınırımızda yaşanıyor. Kobane’de tarihe geçecek bir direniş var. Yediden yetmişe bütün bir halk tek yürek olmuş durumda. IŞİD çeteleri birçok devletin desteğiyle günlerdir saldırdığı Kobane savaşırken, ülke genelinde bu direnişi desteklemek isteyen halka da polis saldırdı. Her savaşta olduğu gibi Kobane direnişinde de en çok kadınlar yaşlılar ve çocuklar zarar gördü.
Savaş zamanında halkın yarasını sarmak için en önemlisi dayanışma kültürüdür. Dayanışmanın en güzelinden birini İzmir’den kalkıp birçok engellemeye rağmen Suraç’ta kurulan çadır kentteki çocuklara kukla oynatan palyaço olup güldüren, pandomim yapan İlker Kılıçer yaptı. Gündüzleri sınıra gidip halkla arasında vicdan nöbeti tutup akşamları çadır kente çocukların yüzlerini boyadı. İlker ile savaş zamanında çocukları nasıl gülümsettiğini konuştuk.
»Öncelikle kendini tanıtır mısın? Nerelisin, nerede yaşıyorsun?
İzmir’de yaşıyorum. Vanlıyım. Ağırlıklı olarak kukla ve pandomim tiyatrosu yapıyorum. Sokaklardayım daha çok. Hayatın nabzının orada attığına inanıyorum. Salonların seçkin sanatsever kitlesine karşı sıradan insanları tercih ediyorum oyunlarımın sunumunda. Sokakta banka müdürüyle gevrekçiyi yanyana görebilirsiniz Farklı statülerin buluştuğu bir zemindir bu anlamda.
»Esas mesleğin pantomim mi yoksa hobi olarak yaptığın bir şey mi?
Özel bir konservatuvar eğitimi almadım, alaylıyım. 15 yılı aşkındır tiyatro, 10 yıldır pandomim, 2 yıldır da kukla yapıp oynatıyorum. Ekonomik varoluşumu bunlar üzerinden sağlıyorum.
‘ÇOCUKLAR İÇİN GİTTİM ORAYA’
»Suruç’a gitmeye nasıl karar verdin. Seni savaşın sınırına götüren duygular neler?
İsyanın ve direnişin olduğu her yere gitmeye çalışıyorum. Van depreminde defalarca Van’a gidip çocuklarla atölye çalışmaları yaptım. Yine coğrafyanın dört bir yanında doğa katliamlarına karşı mücadele eden köylere giderek oyunlarımla omuz verdim. Nerede bir zulüm, nerede bir haksızlık varsa oyunlarıma yedirip yola çıktım. Suruç da aynı vicdanla kalktığım bir dışavurumdur. Orada çocuklar en sağaltısız yaraya sahiptiler. Onlar için gittim daha çok. Kuklalarımı da yanıma alarak.
»Gidiş yolunda ne gibi zorluklar yaşadın?
Önce bireysel olarak gitmeye çalıştım fakat Urfa ve Suruç’a bilet yasağı vardı. Adana’ya aldım bileti, oradan bir şekilde geçerim diye. İzmir’de otobüs kaldırıldığını öğrenince bileti iptal ederek toplu gidişe katıldım. Ama polis bizi İzmir-Kemalpaşa’da durdurdu her yerde tomalar, akrepler ve terörle mücadele timleri duruyordu hazır vaziyette. Önce Urfa Valiliği’nce Urfa ve Suruç’a toplu gidişlerin yasak olduğunu iddia ettiler. Biz de bununla ancak Urfa sınırında müdahil olunabileceğini anlattık. İddialarının sökmediğini anlayınca otobüsü kontrol edeceklerini söylediler ve yoğun incelemelerden sonra araçta takograf olmadığı için aracı kapattıklarını ve kesinlikle hareket ettirmeyeceklerini söylediler. Biz o arada iki minibüs ayarladık ki biri sıfır araçtı. Gelen minibüsleri yoğun şekilde aradılar. Bir şey bulamayınca bırakmak zorunda kaldılar. Urfa girişte de araçlar çevriliyordu biz de farklı yollar deneyerek içeri girdik. Suruç’tayken de sınıra gitmemize engel oldular. Biz de ara sokakları kullanarak sınıra girdik.
»Senin gözünden Kobane ve savaş nasıl görünüyor?
Bir kere çok kirli ve gizli anlaşmalar var. Kobaneli ailelerle yaptığımız sohbetlerde Türkiye Devleti’nin IŞİD’e açıkça destek verdiğini söylediler. Hatta Türk askerlerinin bir köylerine saldırdıklarını da öne sürdüler. “Bir taraftan Türk askeri, bir taraftan IŞİD bizi vuruyordu” dediler. Sınırda nöbet tutuyorduk IŞİD üyelerinin giriş çıkışını engellemek için. Orada olmamızdan rahatsızken bize defalarca gazla saldırdılar. Sınırda çatışmayı görebiliyorduk. Bir şey yapamamak gerçekten kötüydü. Kürt gerillalar her türlü silah yetersizliğine rağmen direniyor IŞİD her türlü silah donanımıyla saldırıyordu.
»Son olarak senin insanlığa mesajın ne olur?
Suruç’a turistik gezi yada fotoğraf çekme amaçlı değil, el etme sırt verme amaçlı gidilmeli. Gönüllü çalışacak arkadaşlara ihtiyaç var. Bebek maması ve kuru gıda en temel ihtiyaçlardan birkaçı. Bir de oradaki çocukların oyuncakları yok. Oyuncak kampanyası başlatılmalı Kobaneli çocuklar için. Kesinlikle gitmeliyiz. Kim ne yapabiliyorsa. Mutlaka bir katkınız olur. Yeter ki orada olun.
***
‘Kobaneli çocuklar beni hayal sandılar’
»Suruç çadır kenti sakinleri ve çocukları seni nasıl karşıladı?
Böyle bir şey beklemiyorlardı. Önce kuklayla birden çıktım karşılarına. Bazıları savaşın etkisiyle hayal gördüklerini zannetmişler. Sonra yavaş yavaş alıştılar. Yüzümdeki pantomim makyajını görünce daha da şaşırdılar. Çocuklar Kürtçe ‘oyuncu abi gelmiş’ diye çağırdılar diğer arkadaşlarını. Bir anda yüzlerce çocuk birikti karşımda. Müziğimi açarak başladım kukla ve pantomim oyunlarıma.
»Savaş görmüş çocukları güldürmek diğer çocuklara nazaran daha zor oldu mu?
Benim için zor olmadı. Çocuklar oyunu farkettiklerinde ve dahil olduklarında yüzlerindeki çiçek tomurcukları teker teker açmaya başladı. Sanki bir bahar kokusu çevreledi etraflarını. Birazdan çimlerde papatyaların arasında koşacak gibilerdi beni gördüklerinde. Roketatarların mermi kovanlarının savaş naralarının arasından sıyrılmış çocukluk kendisiyle karşılaşıyordu çünkü.
»Çocukların dünyaları savaşla birlikte nasıl şekillendi sence?
Savaşın ne olduğunu yaşayarak öğrendiler fakat buna rağmen inadına gülmeye devam ediyorlar. Beni en çok şaşırtan da bu oldu, oyunlarımı izlerken sanki Kobane‘de evlerinde gibiydiler. Ama başıboşluk başladığında düşünmeye başlıyorlar ‘Neden bu çadır kentler var, annem günlerdir dönmedi, abimi göremiyorum orda mı kaldı, neden herkes burada, evimize dönmeyecek miyiz?’ bu soruların yanıtını bilecek ve savaşın neden çıktığını anlayacak kadar büyümez zaten hiçbir çocuk.