Nostaljik Bir Roman: “Çaça”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Serkan Fırtına

“Birçok insan hayatım roman olur diye söylenir durur, ama tarihe roman olarak sadece bazı müstesna yaşamlar kalır”

Toplum olarak nostaljiyi çok severiz. Bu durum aslında romantik bir istek olarak görülse de altın da farklı nedenlerin yattığı bir kavram. Eskiye özlem duyan, yeni olan içinde varoluşunu anlamlandıramayan insanoğlunun trajik bir sığınağıdır nostalji. Eski filmler, eski tiyatrolar, eski romanlar, eski televizyon dizileri ve eskiyi konu alan eserler derken liste uzadıkça uzar. Günümüz popüler kültürü içinde de “nostaljik olan” çoğu zaman kullanılan bir yöntem olmuştur. Seyircilerin, okuyucuların takip etmekten hoşlandıkları şeylerdir.  Özellikle yapımcılar televizyon dizilerinde bunları sıklıkla konu etmeyi severler.

Teknolojinin bu kadar geliştiği, küreselleşmenin böylesine dünyayı kapladığı bir zaman diliminde aslında zihinlerin çölleşmiş olduğu gerçeğinden yola çıkan bazı yazarlar, samimiyete tekrar sarılarak “o mutlu evrene” geri dönülmesini ele almayı severler. İnsan ilişkilerinin iletişimsizlikle tanımlandığı yüzyılımızda en çok eleştirilen konulardan biri hiç şüphesiz samimiyetsizlik ve güvensizliktir. Yenidünya sistemi size sosyal paylaşım sayfalarında binlerce arkadaş edinmenizi sağlayabilir, Ancak komşunuzla kapı önünde çiğdem/çekirdek çitleyerek demli bir çay altında mahalle sohbeti yapmanızı engeller. Kentsel dönüşüm ve dönüştürümle beraber artık birbirinin aynısı beton yığınları binalar içinde beş yüz kanallı televizyonunuz ve yirmi dört saat açık olan sosyal paylaşım ağlarınızla muhteşem kalabalığınızla sanal bir evrende yaşamı sürdürüyorsunuz. “Nerede o eski sokaklar, bayramlar değil mi?” serzenişleri içinde, sabah kalkıyor metroya biniyor, güvenlik görevlileri ile dolu kent içinde çalışıp huzur aramaya koyulup sonra tekrar konforlu evlerinize geri dönüyorsunuz.

Bu kırılması zor döngünün içinde bazen öyle romanlar çıkıyor ki, okumanızla birlikte geçmişin büyüsüne tekrar giriyor, yaşanılan çağın hastalıklı atmosferinden biraz olsun kurtulabiliyorsunuz. İşte Adnan Turgut’un “Bir Zamanlar Eşrefpaşa’da” alt başlıklı, “Çaça” adlı romanı tamda bahsettiğim türe örnek olan bir çalışma. Özellikle İzmir’in 60/70 ve kısmen 80’ li yıllarına tanıklık etmiş olanlar için kaçırılmaması gereken bir çalışma. Tabi ki o yıllarda yaşamış, ya da İzmirli olmanız gerekmiyor bu harika romanın engin denizinde yüzmek için. Yaşamında “eski” den ve “nostalji”den bahseden herkes okumalı.

Çaça ile, samimiyetin, paylaşımın, güvenin, huzurun, aşkın, yani bir anlamda günümüzde içi fazlasıyla boşaltılan ve yok edilen ne kadar kavram varsa konu edinen bir yaşamöyküsüne yelken açın. “Çaça” bir semt romanı olması özelliğiyle semt kültürünün önemini bilen ve o alanda çalışma yapmak isteyenler içinde harika bir örnek. Roman tümüyle sosyolojik ve psikolojik bir laboratuvar çalışması. Çünkü romandaki her kişi, kendi sınıfsal konumunun davranışlarını yansıtan son derece gerçekçi çizilmiş insanlar. Bu durum ele alınan konuların inandırıcılığı olmasının en önemli yanı. Özellikle televizyon dizisi olmaya aday bir çalışma olduğundan dolayı şimdiden yapımcılara öneriyorum. Ayrıca sinema senaryosuna da dönüştürülebilecek bir bütünlük taşıyor.

Turgut, “Çaça” ile “yazar en iyi kendi yaşamını bilir” düşüncesinden yola çıkarak, yaşamını merkeze alarak başlıyor anlatmaya. Her biri duygu yüklü karakterleri ile, yaşamı sanatla buluşturuyor. Gerçeği estetik ve edebi bir denge içeresin de bir uyumla var ediyor. Böylesi ancak, tanrının kulağına bir şeyler fısıldadığı yazarlara has bir durumdur. Turgut’da belli ki böyle bir yazar. Bir solukta okunan romanın bir anda bitmesi ise okuyanlarda şaşkınlık uyandırıyor. Yazarın yapıtın sonunda belirttiği gibi “ikinci kitaba kadar bir kahve içimlik mola” isteğine uyarak binlerce kahve içebilirsiniz. Çünkü yazar henüz bildiğim kadarıyla romanın devamını ikinci kitap yayınlamamış. Okuyunca sizlerde bana hak vereceksiniz. Turgut hemen bu romana kaldığı yerden devam etmeli, yaşam ve edebiyatın yolculuğunu gidebildiği yere kadar sürdürmeli.

Kitabın arka kapak tanıtımında da yazıldığı gibi Çaça,“unutulmuş dostlukları yeniden anımsatan ve kahramanları gerçek kişilerden oluşan, bir ‘anı roman’dır.”

Anılar unutulmaz, dost meclislerinde anlatılır. Ancak birde anılarını geleceğe edebiyat yoluyla miras bırakanlar vardır. Adnan Turgut bu mirası bizlere bırakıyor. Ve bizlerde mirasa konan okuyucular olarak iştahla devamını bekliyoruz.

Ayrıca yazarın Heyamola Yayınları bünyesinde çıkan, “Yazlık Sinemalar Krallığı EŞREFPAŞA”adını taşıyan semt biyografisini de bu romana paralel olarak okuyabilirsiniz.

Çaça/ Adnan Turgut/ Duvar Yayınları/293 s.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Serkan Fırtına

Yanıtla