Romeo Castellucci’den Çarpıcı Bir İş: “Orphée et Eurydice”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

fotoğraf 1

Mehmet K. Özel

els 1986 doğumlu bir belçikalıdır.

annesi çamaşırhanede işçi, babası güvenlik görevlisidir.

kendisinden bir kaç yaş küçük kız kardeşinin doğumundan bir kaç yıl sonra annesi ile babası ayrılır. annesi yeniden evlenir ve bir kız çocuğu daha doğurur.

els çocukluğunda sessiz ve çekingendir; ailesiyle vakit geçirmeyi sever.

lise çağında bahçede oynarken göz göze gelerek fark ettiği daniel ile, bir kız arkadaşının aracı olması sayesinde flört etmeye başlar.

els hemşire olmak ister ve bunun için gerekli yüksek okula gider.

yaşadığı kentin ucuz bir mahallesinde kendi evine çıkar.

daniel, beraber yaşadığı büyükbabasının vefatından sonra els’in yanına taşınır.

els ile daniel evlenir. bir kaç yıl arayla iki erkek çocukları olur; 2007’de adriano, 2012’de alessio doğar.

ailecek gezmeye çıkmayı severler. arabaları yoktur, trenle seyahat ederler. ya da tanıdıklarının arabalarını ödünç alırlar.

2013 yılının başlarında bir sabah els daniel’e telefon eder; daniel els’in ne dediğini tam anlayamaz, ama “baygınlık” kelimesini seçer ve hızla eve koşar.

els, başucunda iki çocukla mutfakta baygın bir şekilde yatmaktadır.

daniel ambulans çağırır, ilk yardım ekipleri büyük olan çocuğu konuşturup els’e ne olduğunu tam olarak öğrenmeye ve ona göre müdahale etmeye çalışırlar.

els’e, beyine giden damarlarda kan pıhtılaşması sonucu oluşan inme teşhisi konur ve hastaneye kaldırılır; yapılan tetkiklerden sonra LIS (locked-in syndrome) geçirdiği anlaşılır.

LIS hastanın bilincinin yerinde olduğu, etrafında olan biten her şeyin farkında olduğu, kendisine dokunulduğunu hissettiği ancak gözleri dışında bedeninin hiç bir parçasını hareket ettiremediği bir durumdur.*

els bir hastanede düzenli olarak bakılmaya ve psiko terapi, hidro terapi ve fizik terapi görmeye başlar.

els gözünü kırpıp açarak iletişim kurar; bir kere kırpmak “evet, iki kere kırpmak “hayır” anlamına gelir.

ailesini, annesi ve kız kardeşleri onu yalnız bırakmazlar, düzenli olarak ziyaret ederler.
çocukları da els’i her hafta çarşamba ve cumartesi günleri öğleden sonraları ziyarete gelirler.
daniel ise onunla her gün bir kaç saat beraber olabilmek için her gün 140 km yol kat etmektedir. els ile daniel’in herkesten farklı bir iletişimleri vardır.. 

    fotoğraf 2

fotoğraf 3

fotoğraf 4(2)

fotoğraf 1(3)

fotoğraf 6 fotoğraf 7

fotoğraf 8

1 temmuz akşamı dünyanın en iyi opera evlerinden biri olan 300 yıllık brüksel la monnaie/de munt kraliyet operası’nın 1856 tarihli binasının 1150 kişilik altın yaldızlı, kırmızı kadifeli, işlemeli, fransız-italyan stilindeki eklektik ana salonu tıklım tıklım doluydu.

sahnenin perdesi açıktı; biraz geride bütün sahne ağzını kaplayan devasa bir projeksiyon perdesi, tam ortada bir sandalye, sağ kenarda ses veya bilgisayar sistemleriyle ilgili olabilecek, üzerinde ışıkların yanıp söndüğü bir alet kulesi vardı.

ışıklar karardı, orkestra şefinin gelişinin alkışlanması beklenirken, sahneye koyu mavi renkte, çağdaş bir kostüm içinde bir hanım girdi ve sandalyeye oturdu. ardından bir sahne görevlisi gelip hanımın hizasında sahnenin ön kısmına -filmlerden aşina olduğumuz- radyo istasyonlarında kayıt yapmak için kullanılan büyük mikrofonlardan birini yerleştirdi. sahnenin kenarı boyunca zeminde de belli aralıklarla kısa ince mikrofonlar bulunmaktaydı.

görevli sahneden çıktıktan sonra, orkestra şefinin orkestra çukuruna gelip gelmediğini anlamaya zaman kalmadan, uvertür çalmaya başladı ve aynı anda perdede kocaman harflerle “els” yazısı belirdi.

uvertür sonrasında, müziğin devam etmesiyle sahnedeki hanımın orphée’yi canlandıran mezzo-soprano stéphanie d’oustrac olduğu anlaşıldı.

operanın ilk perdesinin ilk notaları çalarken, projeksiyon perdesinde ingilizce olarak şu minvalde açıklamalar belirdi:

şu anda bu binadan yaklaşık 14 km uzaklıktaki -şimdi adını hatırlamadığım- bir şehirdeki -şimdi adını hatırlamadığım- bir hastanede, soyadının gizli tutulmasını isteyen els yatmaktadır. els şu anda icra edilen müziği kulaklıktan canlı olarak dinlemektedir. müzik els’in kulaklığına wi-fi teknolojisiyle ulaştırılmaktadır.

bir kamera ekibi els’in bulunduğu bakımevinin yakınlarındadır ve onların kaydedecekleri görüntüler salona canlı olarak wi-fi teknolojisiyle ulaştırılacaktır.

bu açıklamadan sonra, müzik devam ederken, els’in doğumundan şu anki durumuna kadar yaşadığı olaylar basit ve anlaşılır cümleler halinde -ve yine ingilizce olarak- projeksiyon perdesine yansıtıldı.

orphee_2

orphee_4

orphee_3

orphee_1

gluck’un “orphée et eurydice” operası dört perdeden oluşur. birinci perde, eurydice’in ölümü sonrasında orphée’nin tuttuğu yası ve tanrılardan haber getiren l’amour’un eurydice için ikinci bir şans verişini; ikinci perde, orphée’nin eurydice’i almak üzere yeraltı dünyasına inişini; üçüncü perde, yeraltında orphée ile eurydice’in karşılaşmalarını; son perde ise, yeryüzüne çıkarken orphée’nin ona hiç bakmaması yüzünden euydice’in serzenişlerini ve dayanamayarak orphée’nin dönüp bakmasıyla eurydice’in yeniden ölümünü anlatır.

barok operalarda gelenek olduğu üzere, yapıtın sonunda deus ex machina gökten tanrılar iner ve orphée’yi bağışlayarak eurydice’i tekrar diriltirler ve opera mutlu sonla biter.

sahne sanatları alanında günümüzün en sıra dışı sanatçılarından biri olan italyan romeo castellucci iki yıl önce le monnaie/de munt’un genel sanat yönetmeninden christoph willibald gluck’un ünlü “orphée et eurydice” operasını sahnelemesi için teklif alır.

castellucci’nin, müziği ilk dinlediğinde aklına ilk gelen görüntü hastanede hareketsiz şekilde yatan bir kızdır. uzun araştırmalardan ve doktorlarla yapılan görüşmelerden sonra uyanık halde komada yatmakta olan -biri viyana diğeri brüksel’deki yapım için- iki hasta bulunur. castellucci ilk önce ailelere, daha sonra da hastaların kendilerine teklif götürür ve kabul cevabı alır.

romeo castellucci operanın dört perdesini şu şekilde düzenler:

yazının başında -aklımda kaldığı kadarıyla- aktardığım els’in yaşam hikayesi birinci perde boyunca basit cümlelerle projeksiyon perdesinin üzerine yansıtılır.

ikinci perdede netliğiyle oynanarak bulanıklaştırılmış ve rengiyle oynanarak solgunlaştırılmış, kadrajına genellikle gökyüzü ve ağaçları alan görüntüler eşliğinde, arabayla bir yol boyunca ilerleriz ve kamera bu bölümün sonunda bir tabelaya yaklaşarak, bize, hastanenin sınırına geldiğimizi fark ettirir.

kamera üçüncü perdede hastanenin ağaçlar ve göletli bahçesinde dolaştıktan sonra binadan içeri girer, koridorlarında dolanır, bir-iki mekana girip çıkar ve sonunda els’in odasından içeri girer.

dördüncü perde els’in odasında geçer; bulanık ve solgun görüntülerde duvara asılı fotoğrafları, eşyaları, yatağı, yatakta hareketsiz olarak yatan els’i görürüz. daha sonra, kameranın hareketsiz kaldığı uzun süreler boyunca els’in elini, alnını, kulaklıklı başını, dudaklarını ve gözlerini net bir şekilde izleriz.

üç karakterli operada orphée’yi canlandıran mezzo-soprano stéphanie d’oustrac bütün opera boyunca radyo mikrofonunun başındadır.

birinci ve dördüncü perdede kısa birer bölümde sahneye çıkan l’amour da (soprano fanny dupont) mikrofonun başına gelir.

dördüncü perdede partrisi olan eurydice (soprano sabine devieilhe) ise projeksiyon perdesinin arkasında, yumuşak ve sıcak bir ışıkla aydınlatılmış, zemin kotundan yukarıya yerleştirilmiş şekilde sahnede konumlanır

bu üç karakteri canlandıran şancılar çok fazla mimik veya jest yapmazlar; minimal hareketlerle oynarlar.

koroyu ise yapımın hiç bir anında sahnede görmeyiz; sesleri sahne arkasından ve yan taraflardan gelir.

ce14 romeo castellucci de munt orphee et eurydice 1

csm_Orfeo_ed_Euridice_5868_01_71d75756b6

operayı tasasız, günlük dertlerden uzak, hayata dokunmayan, şaşalı, süslü, yapay ve yüksek burjuvaya adanmış steril mekanından çıkarıp; sokaktaki insanın hayatını bütün açıklığı ve çıplaklığıyla sahneye taşıyan; seyirciye, “prodüksiyon” denen şeyin sadece dekorlardan, kalabalık kadrolu sahnelerden, ışık oyunlarından ve danslardan ibaret olmadığını, başka bir şeyin, “fikrin” önemli olduğunu fark ettiren; ve -belki de en önemlisi- müziğin ve prodüksiyonun “şimdi ve burada” icra ediliyor olmasının altını kalınca çizen romeo castellucci dördüncü perdede iki sıra dışı reji sürprizi daha hazırlar seyirci için:

ilki; orphée’nin, dönüp bakmasıyla yeniden ölen eurydice’nin ardından söylediği ünlü “j’ai perdu mon eurydice” aryası sırasında castellucci’nin sahne ve salon olmak üzere mekanın bütününü zifiri karanlığa gömmesidir. hiç bir ışık yoktur; orkestra ve mezzo soprano müziği karanlıkta icra ederler. orphée’nin, sevdiğini kendi yüzünden tekrar kaybetmesinin verdiği üzüntüyü ve pişmanlığı; eurydice’nin tekrar içine düştüğü sonsuz boşluğu betimleyen bir yorumdur castellucci’ninki.

castellucci’nin ikinci sürprizi ise o ana kadar sert, gerçek ve çağdaş estetikle tanımlanan sahneye birdenbire bambaşka bir boyut katar.

nasıl barok operalarda deus ex machina geleneksel olarak tepeden bir anda inerek hikayenin ruhuna zıt bir şekilde her şeyi iyi ve mutlu bir hale sokuyorsa; “oprhée et eurydice”nin deus ex machina sahnesinde castellucci, prodüksiyonun estetik niteliğiyle oynayarak, deus ex machina‘nın suyuna gider: bir anda, projeksiyon perdesinin ardında, jean baptiste camille corot’nun tablolarından çıkmışçasına bir cennet imgesi belirir; göletiyle, hafif rüzgarda salınan dallarıyla ağaçları, önde bir yunan tapınağı, arkada tepenin üzerindeki kalesiyle, yapımın o ana kadarki estetiğiyle karşılaştırıldığında kitsch kaçan ve tam da “dekor” olarak tanımlanabilecek bir sahne belirir karşımızda. eurydice, tanrıların elçisi olarak l’amour’un “respire” demesiyle başını sudan çıkararak nefes almaya başlar. bu şekilde bir anda ortaya çıkan eurydice cennetteki havva misali çırılçıplaktır; göğüslerini saklayarak perdenin önüne kadar gelir ve sonra ağaçların arasından kaybolur; bu sırada projeksiyon perdesine yansıtılan els’in yataktaki film görüntüsü ile cennette yeniden hayat bahşedilen çıplak eurydice’in canlı görüntüsü üst üste çakışmaktadır.

corot’un orphée ile eurydice mitini konu alan tabloları (1861) ile castellucci’nin bu prodüksiyon için kullandığı operanın berlioz versiyonunun** (1859) aynı tarihlere denk gelmesi ise, tesadüf olmasa gerek.

Jean-Baptiste Camille Corot - Orphée ramenant Eurydice des enfers 1861 Houston

orpheus-lament

yapımın müzikal kalitesine gelirsem;

barok operaların son yıllarda alışılmıştan hızlı tempoyla çalınması moda oldu. hızlı (bence aceleci) icra, müziği sindirmeye imkan sağlamıyor kanımca.

belki tarihi olarak doğrusu budur, özgün halleri böyledir. daha yavaş tempoda çalınması sonraki, belki 20. yüzyılda ortaya çıkmıştır; yine de, yavaş çalınan halini tercih ettiğimi söylemeliyim. diğer türlü; detaylar, incelikler kayboluyor ve müziğin üzerinden üstün körü geçiliyor hissi ediniyorum.

la monnae/de munt’daki performansta, ikinci perdedeki “furilerin dansı”nın çıkarılmış olmasına rağmen, bütün operanın 80 dakikada bitmiş olmasına inanamadım açıkçası; o kadar hızlı!

yine de şef hervé niquet’nin hakkını vermek lazım; operanın hector berlioz tarafından orkestrasyonu güçlendirilmiş 1859 versiyonunu, bakır üflemelerin görkemini hissettirerek yorumladı. özellikle ikinci perdedeki yeraltına gidiş sahnesinde bakır üflemelerin “çığlıklarıyla” ürkütücü atmosfer iyice betimlenmiş oldu.

orphée’yi seslendiren mezzo-soprano stéphanie d’oustrac baştan sona sahnedeydi; enerjisini hiç yitirmedi. sesi ve yorumu üst düzeydeydi. reji gereği beden hareketleri minimal düzeydeydi ancak oldukça anlamlıydı.

eurydice’de soprano sabine devieilhe tatminkâr bir yorum sergiledi. l’amour’da benim seyrettiğim akşam çıkan gencecik soprano fanny dupont içinse aynı övgüleri düzemeyeceğim maalesef; çok çok zayıftı.

Romeo-Castellucci

rejiye tekrar dönersem;

romeo castellucci’nin bu işiyle opera yorumunda çığır açtığını düşünüyorum. artık hiç bir operayı eskisi gibi izleyemeyeceğiz; çıta çok yükseldi.

tabii, sadece opera prodüksiyonuyla sınırlı değil, bir sahne yapıtı olarak da castellucci’nin işi, bir eserin sahneye koyulurken fikrin/kavramın/konseptin ne kadar önemli olduğunu ispatlayan bir kaliteye ve düzeye sahip.

bu yapımın, çoğu castellucci işi gibi, provokatif bir tarafı yok değil; komadaki bir hastayı kullanmak, röntgenciliğin sınırında dolaşmak sınırları zorluyor. ancak sınırlar zorlanmadığı takdirde yeni ve güçlü bir şeylerin ortaya çıkması da çok zor.

castellucci bu işiyle seyirciyi provoke ediyor mu, hepimizi röntgenciye, peeping tom’lara dönüştürüyor mu, bir hastanın ve ailesinin kırılgan mahremini bizlere kapı deliğinden izlettiriyor mu?..  böyle olduğunu düşünmüyorum. ama doğrusu, izlerken kamera els’in yüzünü net olarak gösterecek mi yoksa bulanık mı bırakacak gerilimi yaşadığımı itiraf etmeliyim; ve, net olarak göstermeyeceğini düşünmüştüm. ilk önce odasında duvara asılı fotoğraflarda, sonra bizzat yatakta yüzünü görünce de rahatsız olmadım değil.

peki, castellucci bu çarpıcı işiyle ne söylüyor?.. mitolojiden günümüze aşkın gücünün azalmadığını olsa gerek.

bunu çok çağdaş bir teknikle, günümüzün imkanlarını kullanarak; ve sahne sanatlarına dair hiç bir maniyerizme düşmeden bize sunuyor; çıkış fikrinin arkasında sonuna kadar temiz ve sağlam bir şekilde durarak hem de!

yönetmen ile seyirci arasında diyalogun gerekli olup olmadığına dair bir soruya castellucci’nin verdiği yanıt, aynı zamanda sanatçının işlerine bakışına dair de ipuçları taşıyor:

benim için bu çeşit tartışmalar her zaman ufuk açıcıdır, çünkü bana benimkilerden çok farklı düşüncelerle karşılaşma olanağı sağlar. benim için önemli olan dinlemektir. ben hiç bir şey açıklamak amacında değilim. ama şunu söylemeliyim ki, benim işlerimin alımlanmasında duygular temel bir rol oynar, ancak provokasyon kesinlikle öngördüğüm bir şey değildir. 

oluşan duygular genellikle çok çeşitlidir. işlerimde bir tezle yola çıkmam, hele pedagojik amaçlı kesinlikle düşünmem. tiyatro bir işarettir. bir şeyi gösterirsin. başta. düşünce sonradan gelir.

romeo castellucci’nin christoph willibald gluck’un “orphée et eurydice” adlı ünlü barok operasından yaptığı uyarlama ilk defa 11 mayıs 2014’te wiener festwochen kapsamında viyana’da sahnelendi.

yapımda eurydice rolünü komadaki karin anna giselbrecht adlı hasta üstlendi. operanın italyanca viyana-1762 versiyonunun kullandığını, orphée rolünde ünlü kontrtenor bejun mehta’nın sahneye çıktığı yapım kapalı gişe olarak dört kere sahnelendi.

benim izlediğim, brüksel le monnaie/de munt kraliyet operası’nda ise operanın fransızca berlioz-1859 versiyonunu kullanıldı; ve 17 haziran-2 temmuz tarihleri arasında yine kapalı gişe olarak 10 kere sahnelendi.

merak edenler yapımın brüksel versiyonunu 9 temmuz saat 20:00’den itibaren, 29 temmuz’a kadar le monnaie/de munt’un internet sitesinden online olarak ücretsiz izleyebilirler.

——————————————————–
*bir kaç yıl önce bizde de sinemalarda gösterilen; mathieu amalric’in başrolünde oynadığı, julien schnabel’in “le scaphandre et le papillon” (dalgıç ve kelebek) filmindeki protagonistin hastalığıyla aynı.

**ilk defa 1762’de viyana’da italyanca sahnelenen operanın, 1774’de bizzat gluck tarafından yapılmış fransızca paris, ve 1859’da hector berlioz tarafından, asistanı camille saint-saens’la birlikte düzenledikleri versiyonları mevcut. pina bausch ise 1974’de wuppertal operası için yaptığı uyarlamada bunlardan hiç birini tercih etmeyip, almanca çeviriyi kullanıyor.

üç temel versiyonda dil dışında orphee’nin sesi de farklılaşıyor: orphée’yi viyana-1762 versiyonunda kastrato, paris-1774 versiyonunda yüksek-tenor (günümüzde bu iki versiyonda kontrtenorlar), berlioz-1859 versiyonunda ise kontralto (günümüzde mezzo sopranolar) seslendiriyor.

günümüzde üç temel versiyonun (viyana-1762, paris-1744 ve berlioz-1859) çeşit çeşit kaydını bulmak mümkün. hatta amazon’da rusça bir kayıta bile rastladım, ancak -araştırdığım kadarıyla- operanın almanca versiyonunu bausch’un dvd kaydı dışında başka hiç bir kayıtta dinlemek mümkün değil.

Danzon

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Mehmet K. Özel

Yanıtla