[Ayşe Emel Mesci’nin Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan köşe yazısının bir bölümünü paylaşıyoruz.]
Sahnedeyim, ödülümü sevgili Göksel Kortay veriyor, karşıda Haldun Bey oturuyor. Sanki bir çember tamamlanmış gibi oluyor. Belki de bu duygunun başka bir alt nedeni var: Belki de ben “bugün”den çok sıkıldım, bu zamanın, bu ülkenin, bu sistemin elimden alıp eksilttiği her şeyi geçmişimden tamamlamaya çalışıyorum.
Geçen hafta İzmir’de Sahne Tozu Tiyatrosu Haldun Dormen Sahnesi’ndeydim. Bu yıl 5. kez düzenlenen Bedia Muvahhit Tiyatro Ödülleri gecesine katılmıştım. İzmir Devlet Tiyatrosu’nda sahneye koyduğum, Ali Berktay’ın yazdığı “Son Çığlık” adlı oyun birçok dalda ödüle aday gösterilmişti.
Çok özenli düzenlenmiş, sanatçıyı gerçekten onurlandıran bir ödül töreniydi. Sahneye koyduğum oyunun 6 dalda (en iyi prodüksiyon, en iyi yönetmen, en iyi erkek oyuncu/Ozan Yıldırım, en iyi kadın oyuncu/Hülya Savaş, en iyi sahne tasarımı/Savaş Çevirel, en iyi giysi tasarımı/ Yıldız Köse İpeklioğlu) ödül alması bir yana, törenin hazırlanışındaki bu özen de beni mutlu etti.
Tarihin içinde
Bir an geldi, Göksel Kortay elindeki zarfı açtı, “Ah işte şimdi çok mutlu oldum. Yıllar önce aynı sahneyi paylaştığım sevgili arkadaşıma verilmiş ödül” dedi ve adımı okudu, sahneye çıktım. Ödülümü Göksel Kortay veriyor, en ön sırada da Haldun Dormen oturuyor. Bir tuhaf oldum gerçekten, zihnim tarihte hızla bir dolanıp geldi. Dormen Tiyatrosu’nun benim tarihimde önemli bir yeri vardır. 1968’lerde bir yandan konservatuvarın bale ve tiyatro bölümlerinde okurken bir yandan da Dormen Tiyatrosu’nda konuk sanatçı olarak çalışıyordum. Daha önce Şehir Tiyatrosu’nda çocuk oyunlarında rol almış, konservatuvardan da hocam olan Haldun Bey’in teklifiyle girdiğim Dormen Tiyatrosu’nda ise gerçek anlamda profesyonel tiyatro ile tanışmıştım. Dormen Tiyatrosu benim için ikinci bir okul gibiydi. Kimler yoktu ki o kadroda: Haldun Dormen, Altan Erbulak, Füsun Erbulak, Cahit Irgat, Turgut Boralı, Erol Günaydın, Suna Keskin, Göksel Kortay, Muazzez Kurdoğlu, Zeynep Tedü, Metin Serezli, Nevra Şirvan (Serezli), Ali Poyrazoğlu, Hadi Çaman, Salih Güney… Kadroya en son girenler de ben ve Kerem Yılmazer olmuştuk.
Bill Naughton’un yazdığı “Eski Çamlar Bardak Oldu” adlı oyunu sahneliyorduk. Türkçeye Melih ve Gündüz Vassaf tarafından uyarlanmıştı. Altan Erbulak’ın sahneye koyduğu oyunda babayı Cahit Irgat, anneyi Göksel Kortay oynuyordu. Ailenin iki kızını Tülin Oral ve ben, iki oğlunu ise Ali Poyrazoğlu ile Hadi Çaman canlandırıyordu. Kerem Yılmazer ise damat adayı rolündeydi.
Tamamlanan çember
İsimlere bakıyorum, bazısı sağ, bazısını kaybetmişiz. Her biri yakın dönem sanat tarihimiz veya (Gündüz Vassaf’ın da ismi geçtiğine göre) akademik tarihimiz içinde birer değer.
…