Mimesis Söyleşi / 19. İKSV Tiyatro Festivali kapsamında prömiyer yapan oyunlardan biri, Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun yazdığı Sami Berat Marçalı’nın yönettiği “Fü”. Oyunda, aynı evde ama farklı dünyalarda yaşayan Füreyya ve Münevver adlı kız kardeşleri Deniz Türkali’nin deyişiyle “nostaljiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan iki kadın” oynuyor. Deniz Türkali ve Serra Yılmaz, yakın arkadaş olmalarına rağmen ilk kez beraber çalışmışlar. Biri pek prova sevmeyen diğeri prova delisi olan iki oyuncuyla Fü’yü, çalışma arkadaşı olmayı, bağımsız tiyatroları ve genç muhalefeti konuştuk.
Söyleşi: Firuze Engin
Bu metinle tanışmanız nasıl oldu ve oyuna nasıl dahil oldunuz?
Deniz Türkali: Fü ilk yazıldığında, geçen sene okumuştum ve çok sevmiştim, bundan bir şey çıkacak demiştim. Sonra arkadaşlar üzerinde çalıştılar, tekrar geldi. Hemen Serra’ya gönderdim. Serra da sevdi. Tabii aslında, tüm oyunlarda olduğu gibi ama özellikle bu tür tiyatrolarda oynadıkça değişiyor, değiştirerek çalışılıyor. Ve bu güzel. Yani sizin elinize harfine bile dokunulmaz kemik bir metin gelmiyor. Tekrar sizinle birlikte yaşıyor metin..
Sizin de katkınız oldu mu?
Deniz Türkali: Öyle değil. Elbette yazarı Murat. Ve çok sıkı bir tekst yazdı. Ama oyuncu olarak önerilerin oluyor. Bunu böyle şunu şöyle yapsak diyorsun, nihayetinde konuşup ortak bir yere çıkılıyor. Bize de üzerine söz söyleme fırsatı veren bir tekstti bu. Murat da arada gelip gidiyordu.
Serra Yılmaz: Ondan saklıyorduk yaptıklarımızı.
Deniz Türkali: Genelde biz karıştırıyorduk işleri. Serra’yla ikimiz burnumuzu çok soktuk.
Serra Yılmaz: Çok soktuk! Ama Murat için çok hayırlı oldu. (gülüşmeler)
Gördüğüm kadarıyla kırk yaş üstü seyirci epey etkilenmiş halde çıkıyordu oyundan.
Deniz Türkali: Kuşkusuz… Çünkü geçmişe dair çok şey var.
Serra Yılmaz: Mesela Süreyya Plajı’nı hatırlıyorlar.
Yani sizin kuşağınıza özellikle mi etki ediyor?
Deniz Türkali: Bizim kuşağımız derken? Yani 40 yaş?
Serra Yılmaz: 39! Deniz, başla burnundan soluyup etrafında dönmeye… (gülüşmeler)
Deniz Türkali: Tabii henüz iki oyun oynadık, genel bir şey söylemek çok zor. Ama bir yaşanmışlığı seyretmek gençler için sürpriz. Ama belli bir yaştan sonrası için, bütün bunları hatırlamak var. Mutlaka çeşitli flashback’ler oluyordur izleyenlerin kafasında. Bir de Serra çok güzel oynuyor o yüzden etkileniyor olabilirler..
Murat nostalji seven bir yazar..
Deniz Türkali: Oyunun nostaljik unsurları var, evet. Fakat Serra ve ben gibi nostaljiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan iki kadın oynayınca pek nostaljik, acıklı bir şey çıkmıyor ortaya. Oyunun hakikaten dokunaklı yerleri var ama aslında karanlık bir oyun değil.
Serra Yılmaz: Yoo… Hiç değil.
Deniz Türkali: Dolayısıyla da insanları etkiliyorsa, bence olumlu etkiliyordur. Fü, hafif deli. Acılı bir kadın, belli etmiyor, bunu deliliğe vuruyor ama büyük bir acısı var. Münevver’in de var.
Serra Yılmaz: Yani acılı olmayan kadın var mıdır?
Deniz Türkali: E var tabi… Şuursuzlar.
İkisi de yalnız kadınlar. Birinin çocuğu var, birinin kız kardeşinden başka hiç kimsesi yok.
Deniz Türkali: Evet yalnızlar. Suadiye’de babadan kalma bir evde yaşıyorlar. Münevver söylüyor bir yerde “Herkes gitti, koca gitti, çocuk gitti, arkadaşlar cehennem olup gitti” diyor. Biraz da birbirlerine kalmışlar.
İlk defa mı birlikte çalıştınız?
Serra Yılmaz: Evet.
Deniz Türkali: Tiyatroda da sinemada da, ilk defa!
Peki yakın arkadaş mısınız?
Deniz Türkali: Biz mi? Çok! Çok eski arkadaşız. Belki, en yakın arkadaşlarından biriyiz birbirimizin.
Bunca zaman sonra iş arkadaşı olmak, birlikte çalışmak nasıldı?
Serra Yılmaz: Çok zor! Çook zor! Ben prova sevmem. Prova konusunda tembelimdir. Seyirciye oynamak isterim. Deniz tam tersi. Onu bırak, aylarca prova yapsın.
Deniz Türkali: Evet prova delisiyim birazcık. Tiyatroda en çok rolü çıkarma sürecini seviyorum. Serra’yı da seyirci mutlu eder. Açık söylemek gerekirse “en yakın arkadaşım ama bir daha tövbeler tövbesi” diyordum. Fakat birlikte çıkıp oynadığın zaman da o kadar tatlı, sempatik ve iyi bir rol arkadaşı ki! Bu sefer de o düşüncemden vazgeçtim. Hadi Serracığım bir daha diyebilirim.
Serra Yılmaz: Ayrı yerlerde prova yaparız?
Deniz Türkali: Ayrı yerlerde mi? Sen onu da yapmazsın. Genel provada görüşürüz. (gülüşmeler)
Biraz da alternatif tiyatroları konuşmak isterim sizinle. Genç tiyatro hareketini nasıl görüyorsunuz?
Serra Yılmaz: Türkiye’de alternatif-bağımsız tiyatro sahneleri zaten oluşmakta gecikti. Çok daha öncesinde oluşması gerekirdi. Şöyle söyleyeyim, devlet tarafından desteklenen kurumlar DT ve ŞT diyelim, kısıtlanıp imkanlarını azalttıkça, gençler çaresiz kalınca bir şey oluşmaya başladı. Biraz bununla ilgili, oyunlarını oynayacak yer ve imkan bulamayınca, buna yöneldiler. Çok da hayırlı oldu. Sanıyorum DOT’un varlığı da etkileyici oldu. DOT önce anglofon kökenli yazarları anglosakson metinleri oynamaya başladı ve epey esin kaynağı oldu. Bence tiyatronun her anlamda gelişmesini sağlıyorlar. Tekst, yönetim, her anlamda küçük küçük yeni bir şeyler getiriyorlar. Bu da tabii ki çok sevindirici.
Çok kısa bir zamanda yerli yazar sorunu da ortadan kalkmaya başladı.
Serra Yılmaz: Herkes, yazmaya cesaret edemediği hikayeleri yazar oldu. Değişik örnekleri gördükçe tiyatroda cesaret arttı. Farklı bir tiyatroyu göstermeye başladı bu sahneler. O anlamda büyük bir katkısı var; tiyatroya da seyirciye de.
Peki bu tiyatroların ana yolda yürümeyen, kenardan çatallı yollardan giden sahiden farklı tür bir tiyatro yaptıklarını düşünüyor musunuz? Yoksa var olan tiyatronun biraz daha genç bir versiyonu, yalnızca oynadıkları sahneler alternatif diyenlerden misiniz?
Deniz Türkali: Ben biraz şöyle düşünüyorum. Aslında taa 60’larda, Arena Tiyatrosuyla başlar. Benim hatırladığım Ankara Sanat Tiyatrosu’yla devam eder. Farklı tiyatro dili arayan yapılar, daha geçmiş zamanda oluştu. Amatör tiyatrolar yine küçük salonlarda oynadı. Arena’da başladı Ankara Sanat Tiyatrosu’nun serüveni. Yani tırnak içinde sizin alternatif tiyatro dediğiniz farklı oyunları; daha cüretkar, daha politik oyunları sahnelemeye o zaman başladılar. Mesela ben DOT’u, Ankara Sanat Tiyatrosunun başka bir tarihteki tezahürü olarak görürüm. Arayışı açısından…Ve bu en son dalga, Serra’nın dediği gibi DOT’la başlayan dönem geldi. İkinciKat, Kumbaracı50, adını sayamadığım genç insanların dönemi. Ben genç insan deyince, merak eden, sorgulayan, itiraz eden, hayır demesini bilen insanları kast ediyorum. Yaşlarının küçük ya da büyük olması mesele değil. Bu tiyatrolar asla anaakım tiyatroları taklit ederek yola çıkmadılar. Tam aksine dünyada ne oluyor diye baktılar. Bu bazen çok acemice de oldu, tökezlendi de… Ama ne olup bittiğini takip ediyorum ve beni çok heyecanlandırıyor.
Bu kuşak yavaş yavaş kendi derdini de dile getirmeye başladı mı?
Deniz Türkali: Kendi dertlerini dile getirmeye başladılar ve ortak dertleri de bulmaya başladılar. Ve dediğin gibi, belki en önemli şey yazarlar çıkmaya başladı. Benim için bir tiyatro eğer kendi yazarını çıkarmaya başladıysa oluşuyor demektir. Biz üç yıl önce Sami’nin (Sami Berat Marçalı) yazdığı Limonata’yı oynamaya başladık. O zamandan bu zamana gelişim bile çok heyecan verici.
Eksik gördüğünüz bir şeyler yok mu?
Deniz Türkali: O kadar çok ki! Zaten belki de tamamlanamaz. Tamamlandığı zaman bu işin ilginçliği, tadı tuzu kalmaz.
Yani artık, apartman katlarındaki bu yeni tiyatronun niceliğine sevinmeyi bırakıp niteliğini de konuşma vakti gelmedi mi?
Deniz Türkali: Çok haklısın. Öncelikle şunu söyleyeyim, bana oyuncu olarak çok şey kattı. Oyunculuğun zaten keyifli serüveni, her oyunda sıfırdan başlıyor olmak. Bu tek başına mümkün değil, ekiple beraber oluyor. Bu bakımdan çok beslendim, yenilendim. Fakat nitelik konuşmak gerektiğine yüzde yüz katılıyorum. Buna ışığın daha profesyonelce kullanılması, mekanın daha derli toplu hale gelebilmesi, her şeyi koyabiliriz. Her anlamda poor-theatre ruh halinden çıkmak gerek. Ama bu, peşinde şu düşünceyi getirmemeli “Böyle olursa biz anaakım tiyatro olacağız!” Bu tiyatroların en önemli özelliği, kimsenin gişe tutsun diye iş yapma kaygısı yok. Örneğin ben İkincikat’ta oyun izlemeye ilk gittiğimde biz seyir yerinde 7 kişiydik. Ve çıkıp o 7 kişiye oynadılar. Bu beni feci etkiledi. Ruhun amatör olması, geri kalan her şeyin elden geldiğince profesyonel olması gerek. Bu konuda konuşacak çok şey var. Bu anlamda yol alındığını da görüyorum. Ayrıca ortak işler yapıyorlar, birbirlerinin eserlerini destekliyorlar. Ne kadar önemli!
Serra Yılmaz: Ben çıkan bütün oyunları seyredemiyorum, ama takip ediyorum. Tabii artık çok tiyatro var. Bazen denk düşüremiyorum… Bazılarını tanımıyorum.
Deniz Türkali: Serra benim “genç” dediğim arkadaşlarımdan bir tanesi. Gelişimi izliyor. İkincikat’tan teklif geldiğinde “bunlar da kim, ne oluyor?” diyebilirdi.
Sizin aracılığınız olmasa bu teklifi kabul eder miydi acaba?
Deniz Türkali: Serra? Ben olmasam kabul eder miydin?
Serra Yılmaz: Tekste göre değişir.
Deniz Türkali: Bence kabul ederdin, tekst çok güzel çünkü.
Metinde 1 Mayıs 1977 arka planda duruyor. Fü’nün ruh hali ve bu iki kardeşin ilişkisinde de belirleyici olduğunu görüyoruz. Bugün hem meydanda-sokaklarda ve hem de sanatta genç muhalefet için ne dersiniz?
Deniz Türkali: Bu çok karmaşık bir soru. Ve karmaşık bir cevap gerektirir. 70’li yıllarda bizim yolumuz sosyalizmdi. Gençlik çok keskin çizgiyle ikiye ayrılmıştı. Biz, sanatta ve sokakta sosyalizmden söz ediyorduk. Ama bugünkü ilerici gençlerin bir çok çizgisi var. Şu anda sosyalistler var, anarşistler var, feministler var, gey-lezbiyenler var, yeşilciler var, liberterler var…
Serra Yılmaz: Müslümanlar var…
Deniz Türkali: Tabii tabii… Antikapitalist Müslümanlar var. Feminist Müslümanlar var. Bu tabii çok heyecan verici. Geriye baktığım zaman ne kadar düz ve sıkıcı olduğumuzu düşünüyorum. Düşünce olarak değil ama muhalefet ederken. Şimdi ise ne kadar renkliyiz. Bu yan yana duruş bize şunu öğretecek, nasıl muhalefet edeceğiz? Muhalefet nedir ve dili ne olmalı? Tekrar tekrar düşünüyoruz. Genç muhalefet, önümüzde böyle bir yol açtı. Açık söylemek gerekirse şimdinin sesini daha çok seviyorum.
Fakat tiyatro bu yeni muhalefetin dilini çok da bulabilmiş değil.
Serra Yılmaz: Henüz hiç kimse bulmuş değil.
Deniz Türkali: Arama sürecindeyiz. Tiyatroda, sinemada, politik örgütlerde herkes-hepimiz bunun sancısını yaşıyoruz.
Ankara Sanat Tiyatrosu ve onun kökeni olan toplumcu tiyatrolarda sahnelen Ajit-prop oyunları belki burada tartışmaya dahil edebiliriz. Bu tiyatro dili artık miadını doldurdu, en azından bunu biliyoruz.
Deniz Türkali: Aynen öyle! Tiyatro işte böyle bir şey. Günceli bulmak zorunda, hatta günceli de sorgulamak zorunda. O zaman için bu dil günceldi.Vietnam savaşı vardı, Vietnam’da gerilla tiyatroları vardı, Fransa’da İtalya’da İngiltere’de ve Türkiye’de sokak tiyatroları vardı…
Serra Yılmaz: Bread and Puppet Theater vardı.
Deniz Türkali: Türkiye’de de kaçınılmaz olarak propaganda oyunları vardı. Bunlar zamanla olup bittiler. O zaman günceldiler. O dil de bir arayışın sonucuydu. Şimdi, yine arıyoruz.
Bugün bağımsız tiyatro sahnelerinde bu arayışı dolu dolu görüyor musunuz? Bu hareketin içinde biçim olarak, dil olarak neler görmek istiyorsunuz?
Deniz Türkali: O kadar çok çeşit, biçim, tür var ki! Dans tiyatrosu var, okuma tiyatrosu var, hareket tiyatrosu-fiziksel performans var. Ben, bana gelen eserlerin içinde DOT’ta olsun İkincikat’ta olsun hep kendimi buldum. Bütün bu çeşitlilik içinde yeni bir şey, bir de şu olsun diyemem. Bu biçimlerle olacakları görmek istiyorum. Ama kendi adıma tek kişilik bir şey yapmayı özledim. Eğer iyi bir tekst gelirse çok isterim.
Oyun sahnelemek ister misiniz?
Deniz Türkali: Yönetmenlik mi? Asla! Herhalde yönetmenlikte deliririm. Ben öğreteceğim de onu başkası oynayacak. Serra’nın yönetmenliği var.
Serra Yılmaz: Evet var. Ben bir oyun koydum. Ve oyunculuk hakkında en fazla şeyi o oyunu sahneye koyarken öğrendim, tüm oyunculara tavsiye ederim, niyetleri yönetmenlik olmasa da denemeli her oyuncu. Tersi de yönetmenler için geçerli, mutlaka oyunculuk yapmalılar bir kez.
Deniz Türkali: Üstelik de çok güzeldi. “Diğerlerinin Adı Ali” diye Fassbinder’in filminin tekstinden, şehir tiyatrolarında sahneye koymuştu. Ama Serra Türkiye’de çok az sahneye çıktı. Dostlar’da bir ara… Şehir Tiyatroları’nda… En son 20 yıl önce mi?
2004’te hatırlıyorum ben.
Deniz Türkali: Aaa Özen Yula’nın oyunu.
Serra Yılmaz: Evet.
Deniz Türkali: Ama onu da Türkiye’de ne kadar az oynadınız! Gittiler Japonya’da oynadılar. Enternasyonel star olduğu için. (Gülüşmeler)
Serra Yılmaz: İtalya’da bir oyunum var. 10 yıldır oynuyorum. Bundan iki yıl öncesinde, bir üç yıl kadar da Paris’te oynadım.
Fü dışında yeni bir oyununuz olacak mı?
Serra Yılmaz: Hayır. İtalya’daki oyun devam edecek. 10. yılını doldurdu ama hala seyircisi var. Hatta 10. yılı için kitabı çıktı. Seyirciyi bitirene kadar oynayacağım!
Peki, çok teşekkür ederim. Bir şey eklemek ister misiniz?
Deniz Türkali: Evet. Serra çok konuştu, kusura bakma.