Otuz bir yaşındaki Alexis Michalik, tiyatroda harikalar yaratıyor. Son oyunu ‘Sihirbazlar Çemberi’, Paris’teki Pépinière Tiyatrosu’nda başarıdan başarıya koşuyor ve alkışa, övgüye doymuyor.
Dünya dönüyor, Güneş dönüyor, Ay dönüyor ama biz bunları göremiyoruz.
Hayat bir çizgi değildir.
Hayat bir dairedir her birimiz dönüyoruz.
Ama aynı sihirde olduğu gibi biz bunu göremiyoruz.
Yazar, senarist, yönetmen, aktör, on yaşından beri farklı sanat dallarını deneyen otuz bir yaşındaki Alexis Michalik, tiyatroda harikalar yaratıyor. Paris’te bu sezon afişlerden inmeyen ‘Tarih Taşıyıcısı’ (Porteur d’Histoires) oyunundan sonra yazdığı yeni piyesi ‘Sihirbazlar Çemberi’ (Le Cercle des İllusionnistes) şu anda Pépinière Tiyatrosu’nda başarıdan başarıya koşuyor ve alkışa, övgüye doymuyor. Aynı bir önceki piyesi ‘Tarih Taşıyıcısı’nda olduğu gibi ‘Sihirbazlar Çemberi’ de yüzyılların, öykülerin birbirine karıştığı çekmeceleri bol bir oyun.
Hikâye 1984 yılında, Avrupa Futbol Şampiyonası’nın yapıldığı dönemde başlıyor. Genç bir adam, adı Décembre (Aralık) metroda bir çanta çalar. Çantanın içinden mağdurun kimliği çıkar. Adı Avril’dir (Nisan) ve de çok güzeldir. Onunla tanışmak için, çantayı iade etmeye karar verir. Avril’i arar, bir kafede buluşurlar ve ona Jean-Eugène Robert Houdin’in hikâyesini anlatır. İlk sihirli dokunuş böylece başlar ve oyun boyunca, bu iki gençle, tarihin basamaklarını tırmandıkça, ileriye geriye sıçradıkça, bu sihirden çokça yaşarız. Bu soluk kesen hikâyede, gerçekten yaşamış iki kişilik öne çıkıyor. Her ikisi de kendi kuşaklarını sihirleri ve yanılsamalarıyla büyülemişti: Bunlardan biri sihir üstadı, saat yapımcısı, satranç şampiyonu Türk Otomatın yaratıcısı Jean Eugène Robert Houdin (1805-1871). Houdin sihir sanatını daha saygın hale getirdi. Avrupa’nın bütün saltanat konaklarında gösteriler yaptı. Bu sanatı karavandan çıkarıp tiyatro sahnesine taşımaya karar verdi. Paris’te 8, Boulevard des Italiens’de (bugünkü BNP bankası) tiyatrosunu kurdu.
Diğeri ise lüks ayakkabı imal eden bir ailenin oğlu ama sihire gönül vermiş ve sinemanın büyüsünü keşfetmiş George Méliès (1861-1938). Méliès, Houdin’in ölümünden 10 yıl sonra bu tiyatroyu satın alır. Gizemli ve tutkulu bir kişilik olan Méliès, şapkasından kuş ve tavşan çıkarırken Lumière Kardeşler’in sinemasını keşfeder ve İngiltere’den projeksiyon makineleri satın alır ve Houdin’in tiyatrosunda film çekmeye başlar. İstediği an, istediği yerde kamerayı durdurup, aynı sihirde yaptığı gibi, yanılsamayı gerçekleştirir.
Hayatta tesadüflere yer yok. Bu hikâye, iki genci Boulevard des Italiens’deki BNP bankasının kasa dairesinin altındaki unutulmuş tiyatronun keşfine kadar götürecek. Décembre ve Avril, burada Robert Houdin’in kaybolmuş tiyatrosunu, akrobatların karavanını, mekanik Türk otomatını, kinetografın ilk şeklini ve sihirbazlar çemberini keşfedecekler. Gerçekle gerçek olmayanın bir arada dans ettiği bu balede müthiş bir hayal gücü, çok ciddi bir müzikhol, sinema , tiyatro tarihi bilgisi ve mükemmel bir teknik yatıyor. Projeksiyonlar, ustaca bu dansın içine girip, sahnenin doğasını devamlı değiştiriyor.
Dinamik oyuncular Jeanne Arènes, Maud Baecker, Arnaud Dupont, Vincent Joncquez ve Mathieu Métral bir karakterden diğer karaktere büyük bir zarafetle geçiş yapıyorlar. Diğer oyunculardan daha yaşlı olan Michel Derville ise farklı karakterleri kontrastlı olarak oynarken tarihçi, anlatıcı olarak öne çıkıyor. Altı oyuncu 30’a yakın karakteri mükemmel canlandırırken bir rolden diğer role büyük bir ustalık ve hızla geçiş yapıyorlar. Sahnenin gerisine yerleştirilen pano, kulis vazifesi görüyor. Tekerlekli askılardaki kostüm ve aksesuvarları hızla üstlerine geçiren oyuncular kimliklerini de kolayca değiştiriyor. Birçok hikâye paralel olarak cereyan ediyor. Değişik zaman dilimlerinde seyreden bu hikâyeler finalde çözülüyor.
Dünyada 3 grup insan var: Bilmek isteyenler, önceden bilenler ve inananlar. Tiyatro seyircisi bu 3. gruba giren, yani inananlar. Alexis Michalik bu teoriyi ispatlıyor: Kısa ya da uzun, minik ya da efsane hikâyeler, uzun söylemlerden daha etkilidir ve tiyatro büyük öykülerin mekânıdır. Michalik hikâyesini ustaca işlemiş. Rejisi çok yaratıcı. Bizi sihrin, yanılsamaların, sinemanın, tiyatronun dünyasında dolaştırıp, bu yüzyılın video, internet oyunlarına kadar götürüyor.
Hayale ve maceraya aç biz seyirci, hikâye anlatmasını çok iyi bilen bu hayal tacirini dikkatle dinleyen çocuklarız adeta. Michalik gösterisinin başrolüne sihri oturtarak sinemayla tiyatronun kan bağını bulmuş oldu.
“Tiyatro sinemanın fakir bir akrabası değildir. Sinema, tiyatronun daha zengin ve makyajlanmış bir yorumu hiç değildir.”
Her ikisi de sihirle akrabadır ve aynı kaynaktan beslenirler. Tiyatro anlatılmaz, sadece hissedilir.
Michalikadabra – Dramaticakadabra!