Fırat Kuyurtar
Türkiye Sanat Kurumu yasa tasarısı ile mevcut ödenekli sanat kurumları ve özel sanat kurumlarını doğrudan bağlayan ve ilgilendiren yasal düzenleme önerisi tartışılmaya devam ediyor. 3 Mart’ta Kültür Bakanlığı’nda davetli bazı sanat örgütlenmelerinin katılımı ile bir toplantı gerçekleşti. Tabi bu örgütlenmelerin tamamına yakını neredeyse ödenekli sanat kurumları idi yahut bir şekilde bu kurumlar ile bağlantılıydı.
Ödenekli sanat kurumları yani Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi gibi yapılar, kuruluş kanunlarının tasarı ile kaldırılmasının öngörülmesi nedeniyle yasa tasarısına karşı oldukça tepkililer. Toplantıyı protesto ederek terk edenlerin olduğu haberlere yansıdı.
Diğer yandan özel sanat kurumlarından bu tasarı ile ilgili olarak çok fazla ses çıkmadığını izliyoruz. Bunun temelde iki sebebi var. Birincisi ses çıkaracak ve özel sanat kurumlarını bir arada veya sanat disiplinleri özelinde temsil edecek herhangi bir örgütlenmenin olmaması. İkincisi ise özel sanat kurumlarını ilgilendiren, hak ve yükümlülüklerini düzenleyen ve neredeyse yokluk derecesinde az olan mevzuatın bu yasa tasarısı ile toparlanıyor olması, desteklerin gözle görülür şekilde artırılıyor olması. (TÜSAK tasarısı m.9, 11, 14/6, 14/7)
Şunu ifade edelim öncelikle bu yasa bu yöntemle hazırlanmamalı. Ülkede kültür sanat alanında faal olan kurumlar sadece ödenekli sanat kurumları değil. Bu şekilde davet usulü yerine açık katılımın mümkün olduğu bir yöntemin tercih edilmesi ve tartışmaların illere veya en azından bölgelere yayılması gerekli. Ancak bu yöntemle gerçekten kurumların, kişilerin yasa ile ilgili hem somut düzenleme önerileri hem ilkesel itiraz ve önerileri derlenip toparlanabilecektir.
Tasarı yasalaşırsa neler oluyor, neler olmuyor:
- Kuruluşu ve atanma usulleri ile antidemokratik, bugüne kadar iyi sonuç vermediği bilinen merkeziyetçi anlayışla dizayn edilen bir Kurum ve Kurul öngörülüyor.
- Ödenekli sanat kurumları akıbet ve alternatifleri ortaya konulmadan tasfiye sürecine sokuluyor.
- İktidarın doğrudan müdahalesine açık bir kurul yapısı tasarlanıyor.
- Muhtemelen iktidarla ters düşmeyenlerin kontrolünde, ranta dayalı koca bir eğlence endüstrisinin yolu açılıyor.
- Ülkenin çok kültürlü, etnik farklılıkları göz ardı edilerek, ulus devlet modeline uygun ifadeler yer alıyor.
- Kar amacı gütmeyen veya küçük çaplı sanatsal faaliyetlerin teşviki, yani kültür sanat faaliyetlerini “toplumun her kesimine” yayılması iddiası yasada lafta kalıyor.
- Özel sanat kurumlarının işletme sıkıntılarını çözecek önlemler yeterince somutlaştırılmıyor. Sanat emekçilerinden hiç bahsedilmiyor.
- Yerel yönetimlere destek zorunluluğu getiriliyor ama desteğin nasıl ve ne şekilde kullanılacağı net bir şekilde ifade edilmiyor. Bu hali ile yeni bir rant kapısı olarak dizayn ediliyor.
Peki olması gereken ne? Olması gereken sadece bu yasada değil, tüm yasalarda kültürel çoğulcu, demokratik katılımcı anlayışın yasa metinlerinde yer almasıdır. Bunun için öncelikle tasarının şekillendirilmesi sürecinin demokratik katılımcı bir yapıya kavuşturulması ilk somut önerimdir.
Diğer yandan ülkedeki özel sanat kurumlarının temel sorunları olan, sanatsal üretim için gerekli alt yapı eksikliği, maddi yetersizlikler sorunları tasarı ile ciddi bir şekilde ele alınıyor. Örneğin, hem TÜSAK’a bütçe veriliyor, hem de yerel yönetimlere Kültür Bakanlığının gelen bütçedeki payı oranından az olmamak üzere kültür sanat faaliyetleri için pay ayrılması zorunluluğu getiriliyor. Hiç şüphesiz olumlu bir girişim olarak gözükse de bu konudaki düzenleme de ayrıntı içermediğinden yetersiz kalıyor. Mesela bu bütçelerin nasıl yönetileceği, hangi alanlarda ne kadar destekleme yapılacağı belirlenmiyor. Doğmamış çocuğa don biçmek gibi olacak ama tasarının bu hali ile yasalaşması halinde, Kültür Sanat desteklerinin Belediyelerin bir numaralı yolsuzluk kalemine dönüşmesi bana kaçınılmaz geliyor.
Sonuç olarak desteklemenin hem çeşitlerinin hem de bütçesinin artırılması olumlu olmakla birlikte, yönetim süreçlerine katılımı sağlayacak öngörülerin olmaması nedeniyle ülkedeki kültür sanat faaliyetlerinin etkin ve halkların tüm kesimlerine yayılması mümkün gözükmemekte. Diğer yandan ödenekli sanat kurumlarının kaldırılması, kaldırılmaması tartışmaları üzerinden yasanın çok daha önemli olan düzenlemeleri oldu bittiye getirilmemeli. Eğer var olacaksa TÜSAK, özerk olmalı, siyasi iktidarın güdümünde olacak şekilde düzenlenmemeli, yapacağı işler bütçe ve denetim düzeyinde kalmalı, sanatsal üretim faaliyetlerine ve/veya sanatsal üretim özgürlüklerine doğrudan yahut dolaylı olarak etki edecek yönetsel süreçler içinde olmamalıdır.
1 Yorum
Pingback: SANATÇILARIN SOSYAL HAKLARA ULAŞIMINDAKİ GÜÇLÜKLER – Çalışma ve Toplum Dergisi