Zafer Diper
‘Tiyatroyla turne’ deyince, siz bir kente yalnızca oyununuzla gitmiyorsunuz, oyundaki göreviniz dışında beyniniz ve yüreğinizle de oradasınız ve örneğin Antakya’da soruyorsunuz; çünkü ülkede yaşananların yansımalarını, kentteki son durumları bilmek istiyorsunuz… Yerel ağızlardan alıyorsunuz bilgileri; neler oluyor neler bitiyor, şu süreçte gelişen sorunlar ne ve neler düşünüyor insanlar bunların üzerine. Uzaktan edindiğiniz izlenimlerle, duyduklarınızla kalmıyorsunuz, bire bir içlerinde var olarak görüyor, öğreniyorsunuz…
Evet, Anadolu’da seçim heyecanı yaşanıyor. Oyunun örgütlenmesinden sorumlu Aylin’le kimi ortak dostları anıyoruz biz de. İlk aklımıza gelenlerden biri Ürgüp’e onca emeği geçen, bir zamanların Ürgüp Belediye Başkanı Bekir Ödemiş’i arıyoruz telefonla. Şimdi Çankaya Belediye Başkanlığı’na aday Ankara’da. “Belediye Başkanlığım döneminde yurtdışında pek çok kenti ziyaret ettim. Nerede modern demokrasi varsa orada iyi işleyen yerel yönetimler var. Bundan dolayı şeffaflığı ve katılımı çok önemsiyorum” diyor… Yılların CHP’lisini üzmüşler, küstürmüşler mi yoksa? DSP’den koymuş adaylığını Ödemiş; çevreciliğe, kültüre ve sanata büyük değer veren kimliğiyle.
Mersin’de de öyle… Ana konu seçimler her yerde… Tartışılıyor, konuşuluyor; geçmişte kimler ne yapmış, yapmamış, kimler ne yapabilir gelecekte diye… Ama benim için Mersin’in bir başka özelliği, -namı yürüsün- Çeto adıyla yıllardır bu kentte kültür-sanat savaşımı veren Mehmet Tekkanat… Çeto, önceleri İstanbul’daydı. 1990 yılında girdi Bizim Tiyatro’ya. Suikast adlı oyunumuzda görev aldı ve sonra da Woyzeck’te… Annesinin ölümüyle de Mersin’e gitti… Gidiş o gidiş… Mersin Şehir Tiyatrosu’nun kurucu kadrosunda yer aldı. Radyoda yıllarca şiir-söyleşi programları yaptı. Kültür merkezi kurdu. Oyunculuğunun yanı sıra 14 yıldır gençleri eğitiyor ve gazetelerde, internet sitelerinde köşe yazarlığı, sanat haberleri yapıyor. Daha ne yapsın! Onunla söyleşmek, özlem gidermek çok güzeldi…
Bir diğer önemli buluşma da; ÖDP’nin kuruluşuna giden yolda ilk çalışmaları başlatanlardan, Mersin 68’liler Derneği Başkanlığı da yapan Selçuk Şahin Polat’laydı. Birbirimizi kucakladığımızda sevgili eşi Gülay da yanımızdaydı…
68’ kuşağını yaşadıklarıyla anlatan önemli yapıtı “Mahşerin Beyaz Atlısı”nın ilk baskısından elinde kalan son kitabı verdi bana, imzalayarak…
68’lilerin 78’ kuşağını yaratış öyküsü olan ikinci kitabı “78: Sokak Özgür Fakat Kanlıydı”…
Kendisinin “Canlı Tarih III” diye nitelendirdiği son kitabı da “Korkunun Efendileri”…
Şöyle birkaç küçük alıntı Selçuk Polat’tan:
“1972 Şubatı’nda ülkeyi yönetenler kanlı elleriyle duvara astıkları aranıyor afişlerinde benim de resmime yer vermişlerdi. Halbuki kimseyi öldürmemiş, yolsuzluk yapmamış, haksız kazanç elde etmemiş, hayali ihracat yapmamış ve de işsizlik ve pahallılıktan sorumlu tutulmamıştım. İşte tüm bu gerçekleri bilen babam işe giderken ‘aranıyorlar’ ilanında Demirel’i, Türün’ü, Tağmaç’ı, Sunay’ı, Gürler’i, Batur’u ve diğerlerini değil de beni görünce şoka girmiş, kalbi bu acıya ve çelişkiye dayanamayarak gözlerini hayata yummuştu. (…) Zulüm aşağılık, insanlık dışı bir şeydir, ölümden de beterdir. Hepsinden beteri de insan soyunun yakasına yapışmış korkudur… Bilimsel olmayan her yaklaşım ve düşünce sonuçta korkunun efendilerini beslemekte ve onları güncelleyerek yeniden ve yeni biçimlerde üretmektedir… Benim tüm çabam, aslında şu Kızılderili atasözünde saklıdır: Sen tohumu ek git; hasat mevsiminde biçen olacaktır…”