[Onur Erem’in Aras Can Dönmez ile yaptığı ve Birgün.net’ te yayınlanan ropörtajını paylaşıyoruz.]
Performans sanatında beşinci yılını yazdığı manifesto “laraerium” ile kutlayan ve 20 yaşında başladığı performans hayatını 25 yaşında noktalayan performans sanatçısı Aras Can Dönmez şu sıralar, son performansı “İyi Geceler James Dean” ve performansın malum sahnesi süt ile gündemde. Oysa bir çok şeyin ipucunu yıllar önce Birgün gazetesinden Onur Erem ile gerçekleştirdiği röportajda vermişti. Teknik bir sorun nedeniyle erişime kapalı hale gelen o röportajı birgün.net olarak revize ettik ve tekrar yayına verdik. Sanat hayatına önümüzdeki günlerde sütle imzasını atarak veda edecek olan Dönmez, bununla ilgili yapacağı açıklamalar öncesinde unutulmaz performansı Ağustosta Karla Dans’la ilgili 2 Nisan 2011’de Onur Erem’e anlattıklarıyla birgün.net’de.
Performans Sanatçısı Arascan Dönmez’in üçleme olarak düşündüğü ‘Ağustos’ta Karla Dans’, ‘Hadi Gel Domatesli Pilav Yapalım’ ve ‘Seks-Siz’ in ilk halkası olan ‘Ağustosta Karla Dans’ ı tek seyirci olarak “kişiye özel koltuğu”nda seyrettim. İtiraf etmem gerekirse, son zamanlarda izlediğim en sert performanslardan biriydi. Dönmez’in kurgu bir hikayeden yola çıkarak metnini yazdığı ve ensest yaşamış bir genci anlattığı performansı ‘Ağustosta Karla Dans’ o kadar etkileyici ki, ensestin yıkıcılığını hiç unutamayacağım bir şekilde yüzüme vurdu. Performansın ardından Arascan ile üçlemesinin ilk halkası olan kısa adıyla ‘karla dans’ ı, bu konu hakkında anlatmak istediklerini ve projelerini konuştum:
KÖTÜ DOKUNMA ÜZERİNE ÇOK OKUDUM!
Bu performansı hazırlama fikri ne zaman oluştu?
Hemen hemen bundan beş yıl önce. Ben 18 yaşındayken kafamda ensest bir hikayeye dair ilk fikirler oluşmaya başladı. Psikolojide “kötü dokunma” denen şeyin bir çocuğun üzerinde yarattığı tahribatı düşünerek çıktım yola. Amacım herkesi rahatsız etmek ve kendine getirmekti. Bu konuda bir sürü araştırma ve okuma yaptım. Toplumun büyük bir sorunu olduğunu anladım. Sonuçta ABD istatistiklerine göre her altı kız çocuğundan dördü ve kız çocuğundan ikisi ensest mağduru. Dediğim gibi amacım bir farkındalık yaratmak ve insanları rahatsız etmekti, bunun için çıktım yola. Belki biraz önleyici olmaktı. Alexander Sokurov’un “Baba ve Oğul” ile “Anne ve Oğul” adlı filmlerini izledikten sonra “ben de bir hikâye yaratıp bunu kendime mal edeyim ve gerçekciliği yüzde yüz olan bir performans yapayım” dedim.
Nasıl bir sürecin sonunda hazırladın Ağustos’ta Karla Dans’ı?
Karakterin sahnede istediğim gibi olması için kilo vermem gerekiyordu. Performansı ilk düşündüğümde 100 kiloydum. Kafamdaki karaktere benzemek için 30 kilo verdim, ardından kas yaptım. Psikolojik olarak da zorlu bir süreçti, performansta canlandıracağım karakteri çalışırken o karakterin özelliklerini günlük hayatta da taşımaya başladım. Performans beni hem fiziksel olarak, hem de psikolojik olarak değiştirdi. Bir ara başımdan bir ensest geçtiğine ben bile kendimi inandırdım.
Henüz ‘Ağustos’ta Karla Dans’ı izlememiş insanlara ne söylemek istersin?
Günümüz sanatı toplumsal gerçekliğin şekliyle hiç ilgilenmiyor. Meselesi olan işler çok fazla yapılmıyor. Ama hiçbir halk gibi Türk halkı da artık uyutulmayı hak etmiyor. İzleyicilere uyku hapı niteliğinde eserler sunmamalı. Seyirci uyumaya, geyik yapıp gülmeye gelmemeli bütün gösteri mekanlarına. Çünkü yeterince güldük, pop-corn yedik. Artık rahatsız olmaya ihtiyacımız var. Bu oyun da rahatsız eden bir oyun.
‘TÜRKİYE’DE HERKES DİKEN ÜSTÜNDE’
Performanstan sonraki konuşmanda da ‘Ağustos’ta Karla Dans’ı muhafazakârlaşan bir Türkiye’de hazırladığına dikkat çekmiştin. Böyle bir atmosferde bu kadar sert bir performans hazırlamaktan çekindiğin oldu mu?
İlginç bir ülkede yaşıyoruz. Neyin kimi nerede, ne zaman rahatsız edeceğini bilemiyoruz. Bir tarafta başlamamış bir oyundan dolayı mekân mühürlenirken diğer tarafta aşırı derecede seks ve kendine zarar vermenin türlü yollarının gösterildiği bir oyun kapalı gişe oynuyor. Bir oyunda Sağlık Bakanlığı görevlileri bir sahnede sigara içildiği için ceza yazarken başka bir oyunda bir eroinmanın hayatı rahatça anlatılıyor. Türkiye’de herkes sürekli diken üstünde. Kadıköy’de bir bankta otururken okuduğumuz gazeteyi bile gözetleyen kameralarla sürekli olarak izleniyoruz. Ama ben sanatımı toplum için üretiyorum. Performans esnasında çıkanlar oluyor, ama onlar benim için bir altın. Her seferinde daha çok kişi performansın yarısında çıksın diye oynuyorum ben. Çünkü yaptığım şey bir tiyatro oyunu değil. Beğendirmek kaygım yok. Performans, olan bir şeyi “bu böyle” diye insanlara göstermektir. Ama bir tiyatro oyunu hazırlanırken “seyirci ne der” kaygısı çok fazla olur. Bu yüzden performansı hazırlarken bir çekincem olmadı. İçimden geldiği gibi, seyircinin ne düşüneceğini umuramadan herkesten ve herşeyden bağımsız olarak sahneliyorum ‘Ağustos’ta Karla Dans’ı.
“NOVİEMBRE” ADLI FİLMİ İZLEMEDEN “KARLA DANSI” ANLAYAMAZLAR!
Aslında okuduğun bölümde aldığın bir dersin bitirme projesi olarak hazırlamıştın bu performansı. Ayşe Arman’a da ödev kapsamında kurgu bir röportaj verdin. Birden kapalı gişe oynamaya karar verdin. İş üniversiteden çıktı, topluma ulaştı. Biraz açar mısın bunu?
İstanbul Bilgi Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi bölümü ikinci sınıf öğrencisiyim. Performans Sanatları bölümünün de atölyelerine katılarak bu bölümü dışarıdan okuyorum. Aldığım bir dersin bitirme projesi “meselesi olan bir performans” yapmaktı. Tamamen gerçek olması için kendi üzerimden bir hikaye yazdım ve Ayşe Arman’a verdiğim röportajda da bunun benim başımdan geçtiğini söyledim. Aslında Arman röportajı da performansımın bir uzvuydu. Achero Manas’ın yönetmenliğini yaptığı “Noviembre” adlı filmi izleyenler Ayşe Arman’a neden böyle bir röportaj verdiğimi anlayacaklar. Bence Ağustosta Karla Dans’ın sürecini anlamak için herkes önce bu filmi izlesin. Daha doğrusu beni ve performans hayatım bitene kadar yapacağım herşeyi anlamak için! Sonuçta ilk performansı gerçekleştirmek için bir mekan bulmam gerekiyordu. Biraz yoruldum ama buldum. İlk performansa sadece üniversiteden değil dışarıdan gelen insanlar da oldu ve izleyenler izlesin istediklerine anlattı. Mekanın telefonları “bir daha ne zaman olacak” diye hiç susmayınca, bitirme projem beni profesyonel hayata taşıdı.
Ekşisözlük’te performansını homofobik ve oryantalist bulanlar olmuş ve yazdıklarına göre eleştirilerden sonra oyunun metnini değiştirmişsin. Onlara ne söylemek istersin?
Ben oyun metninde bir değişiklik yapmadım, o arkadaşlara da oyuna gelip bir kere daha izlemelerini söylemek istiyorum. Türkiye’deki izleyici kitlesi Broadway’deki gibi değil. Arkadaşların rahatsız olduğu şey, karakterin yaşadığı ensesti cinsel tercihine bağlamaması. Eğer bu olsaydı basit kalırdı. Karakter “bu benim seçimim” diyor. Sonra “Seçimim değil, yönelimim. Yok, hayır tercihim. İşte ne diyorlarsa” diyor. Ben bu üç kavramın farkını biliyorum, ama halk oyunu izleyen eşcinsel kitle kadar bilinçli değil bu kavramlar hakkında. Dahası oyuna gelen izleyicilerin çoğunu aileler oluşturuyordu. Translar, eşcinseller de geldi ama en çok 40 yaş üstü insanlar ve çocuklu aileler geldi. Çocuk babasının kıyafetleriyle, dinlediği müzikle dalga geçtiği için doğu yericilik olduğu söyleniyor ama onun karşısında bir batı övücülük yok. Ensest her kesimin bir sorunu. Batılı bir görünüme sahip olan, lüks semtlerde oturan, saygın işlere sahip olan insanların da ensest yaptığı biliniyor. “Ağustos’ta Karla Dans” taki baba da orada anlattığım gibi bir baba olduğu için bu performans böyle. Performanstaki karakter de babasının giyimini eleştirirken hepsini yere atıyor, ama sonra da onları tek tek toplayıp kendisi giyiyor. Bu eleştiriyi yapan arkadaşlar o sahneyi kaçırmışlar galiba.
İNSAN RUHUNUN ÖNEMİNİ ANLATTIN, DEDİLER
Performansı İstanbul dışında Mersin Üniversitesi’nde de sergiledin, oradaki performans nasıl geçti?
Final sahnesinde sahnede işenen, içinde bolca cinsellik olan +18 bir oyunu başka şehirlerde oynamak kolay değil. Türkiye’nin dört yanından insanlar geldi izlemek için. Aralarında ensest mağdurları da vardı, kendini muhafazakâr olarak tanımlayan ve “bu bana zinhar çok uzak” diyenler de. Oyunun sonunda salon sessiz ve şaşkındı. İstanbul’un aksine orada sahne aralarında alkış aldım ama oyun sonunda herkes sessizdi. Bir genç ayağa kalkıp “biz bugün insan etinin değil ruhunun ne kadar önemli olduğunu gördük, bu performansı izledikten sonra farklı insanlarız artık” dedi dura dura konuşarak. Kurduğumuz göz temasından o kadar etkilendim ki bana verilen plaket elimden düştü ve kırıldı.
“KARANLIK KÜTÜPHANE” HABERİNDEN SONRA “KARLA DANS”
Ailenin performansa tepkisi nasıl oldu?
Sanat bizim ailenin genlerinde var. Herkes yazar-çizer neredeyse ama içlerinde bunu profesyonel hayata geçiren sadece ben oldum. Onları aşan bir durum olduğunun farkındalar. Performans Sanatını benimle tanıyor ve anlamaya çalışıyorlar. Bir performans uğruna ana akım medyaya kurgu bir röportaj nasıl verilir’i hala tartışıyorlar kendi aralarında. 2009 yılında İstanbul Bienali için Işıl Eğrikavuk’un Radikal gazetesinde olmayan bir karanlık kütüphane hakkında yaptığı haberi alıp gösterdim onlara. Haberin girişinde, “1980’in Eylül ayı… Meçhul bir kütüphanede, meçhul bir görev için kaçırılan 12 kişi… Bu tecrübeyi yaşayanlardan gazeteci Cengiz Çetin, Türkiye tarihinin gizemli vakasını ‘Karanlık Kütüphane’ adlı kitabında anlatıyor” diye yazıyor. Arşivden arayıp bulabilir herkes. Aslında o kütüphane gerçekte yok ve anlatılan olay tamamen bienal kapsamında sanatçının kurgusu. Bu haberden tam bir yıl sonra başladı “karla dans”ın çalışmaları ve hayata nasılş geçeceği kısmında önemli bir gazeteciye verilecek kurgu röportajın hatları da çizilmişti tam anlamıyla.
Baban sonuna kadar yanında mı peki bu performansla?
Bu ve bundan sonra yapacağım tüm performanslarımla yanımda. Zaten nerede bırakacağımı da bildiği için içi rahat. Beş yıllık bir proje bu. Beşinci performansla birlikte bırakacağım. Bir grup arkadaşıyla gelip izledikten sonra “sen benden de önce Joseph Beuys’un oğlusun, beni boşver, önce onu dinle” dedi. Bu benim için büyük bir güç!
‘TÜRKİYE’DE SOSYAL KİMLİK SORUNU VAR’
Türkiye’de kimse kendi varlığına ilişkin subjektif duyguları ve izlenimleri yansıtamıyor. Bu yüzden kolektif kimlik de beklenen düzeyde olamıyor. Birçok kişi “acaba beni bu oyunda görürlerse ne düşünürler” diyerek oyuna bile gelemiyor.
Başka projelerin var mı?
İkinci performans geliyor: Hadi Gel Domatesli Pilav Yapalım. İki ay içinde metni biter, çalışmalarına başlarım. Rus Asıllı Performans Sanatçısı Oleg Kulik’e yaşarken saygı duruşunda bulunmak istedim. Kendisinin “geleceğin ailesi” adını verdiği fotoğraf karelerine ve “dog man” adlı video performansına gönderme yapacağım. Bir köpek adamın hikayesini anlatacağım bu kez. “Bir tencere pilavın içinden insane bakan performans” olacak “Hadi Gel Domatesli Pilav Yapalım” da. Üçlemenin de ikinci halkası. Pilavı da artık oyun bitince seyircilere ikram ederiz!
Bir de “Dün Gece Ben Kimdim Doktor” adlı bir performans projem var. Onda da borderline kişilik bozukluğuna sahip bir gencin psikiyatrı ile yaptığı son bir saatlik görüşmeyi anlatıyorum. Yurtdışı odaklı bir iş olacak. Görüşmeler sürüyor. İki kişilik bir performans. Yabancı bir partner ile performe etmek istiyorum. Metin buna çok müsait çünkü.
SON HALKA:SEKS-SİZ
Ayrıca üçlemenin son halkası olan “Seks-Siz” var. Orada da sekssiz bir dünyanın kapılarını aralayacağım insanlara. Bütün felaketlerin cinsel organımızla uğraşmamımzdan dolayı kaynaklandığını düşünüyorum çünkü. Domatesli pilav seyirci ile buluşur buluşmaz, “Seks-Siz” in çalışmalarına başlarım sanıyorum.
FETTULLAH GÜLEN ENGELİ!
Ağustosta Karla Dans 19 Mayıs’ta ABD’deki Türk Günü Yürüyüşleri’nde de gösterilecekti. Ancak yürüyüşü organize edenlerin başındaki kişi benden bazı sahneleri kırpmamı istedi. “Muz”, “biberon” ve “dans” sahneleri olmadan performans hiçbirşeye benzemezdi, bu nedenle Kabul etmedim. Türkiye’de sansürsüz oynarken, New York’a sansürle gitmek işime gelmedi. Meğer Fettullah Gülen cemaatinden bazı kişiler konuyu öğrenince davet eden kendileri olduğu halde vazgeçmişler. Ben de “peki o zaman gelmem, oynamam” dedim.
Şu sıralar manifestonu da yazıyorsun sanırım?
Evet. İki yıldır üzerinde çalışıyorum. Biraz daha zamana ihtiyacım var. Seneye tamamlarım. Performans sanatına ve hayata dair son sözlerim olacak.
Adı belli mi?
Laraerium.
Erken değil mi?
Geç bile.
Son olarak eklemek istediğin birşey var mı?
Sanat en büyük silah. Ben de iyi kullanıcılarından biriyim. Ayşe Arman’ı da o silahla vurdum.Bundan sonra vuracaklarım da bu silahın kurşunuyla yara alacak ya da ortadan kalkacaklar. Bir reklam “kirlenmek güzeldir” diyor. Ben de diyorum ki, temizlemek de öyle. Hele de temizleyiciniz silah temizleteniniz de sanatsa!