Üstün Akmen
Shakespeare’in (1564-1616), 16. yüzyıl Venedik’inde geçen zamandan bağımsız komedi-draması “Venedik Taciri/The Merchant of Venice”, Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı olarak üçüncü sezonunda da kapalı gişe oynamayı sürdürmekte.
“Venedik Taciri”ni, Devlet Tiyatrolarının bu yıl Ankara’da ilk kez gerçekleştirdiği “Shakespeare Haftası” çerçevesinde izleme olanağı yakaladım, pek de iyi yaptım.
Oyun, anımsayacağınız gibi bir grup Hıristiyan asilzadesinin yazgısını, talihini ve Yahudi Tefeci Shylock’la ilişkilerini konu almakta.
Antonio, meteliksiz dostu Bassanio’nun güzel Portia’ya evlenme teklif etmek için ihtiyaç duyduğu miktarı temin etmek üzere Shylock’tan borç alır; Antonio’nun geçmişteki davranışlarından olumsuz etkilenmiş olan Shylock ise borç verdiği paranın geri ödenmesine ilişkin sözleşmeye çok kesin ve keskin koşullar koyar.
Antonio’nun teslimat işleri fırtına yüzünden sekteye uğrarken, Shylock kızının asilzade Lorenzo’ya kaçmasından ötürü her zamankinden daha fazla öfkelidir. Borcun vadesi geçince, Shylock diyet olarak Antonio’nun yarım kilo etini ister. Bassanio, Antonio’yu umutsuzca bu cezadan kurtarmaya çalışırken, beklenmedik bir yerden beklenmedik bir yardım gelir.
Shakespeare’in başyapıtlarından “Venedik Taciri”nin konusu özetin tiriti olarak işte böyledir.
Erhan Gökgücü’nün Başarısı
Karmaşıklığı nedeniyle birçok yönetmen ve yapımcı tarafından Shakespeare’in en zorlayıcı oyunlarından olarak tanımlanan “Venedik Taciri”ni, bu kere tiyatromuzun önemli adı, Usta Oyuncu, Yönetmen, Besteci, Diksiyon-Fonetik Disiplininin Erbabı, Oyun Yazarı Erhan Gökgücü sahneye taşımış.
Gökgücü, Zeynep Avcı’nın akıcı bir sahne dili kullanarak, sözcükleri titizlikle seçerek dilimize kazandırdığı teksti almış, orasına burasına pek dokunmamış. Solario, Salerio, Balthasar, Stefano, Leonardo gibi karakteri koronun içinde yoğurmuş, ama bildiğimiz anlamda uyarlamamış.
Venedik dediğin, azınlıklara yönelik davranış bozukluklarının ilk filiz verdiği yer ya!
Venedik dediğin, maddi çıkar dünyasının boy attığı ilk mahal ya!
Bunları öne çıkarmış.
Yaratıcı Kadro
İhsan Bengier, olabildiğince canlı bir dans düzeni tasarlamış.
Can Atilla, müziği oyunculuğun diğer öğelerinden, devinimden, danstan, metnin kesimlenmesinden yapay olarak ayırmaya soyunmamış.
Ali Cem Köroğlu, düşünsel işlemi olan kostümler hazırlamış. Ortaya, anlamsal değeri olan, sadece görülüp seyredilmeyen, okunup anlamaya dayanan kostümler çıkmış.
Köroğlu, kostümün yanı sıra fevkalade işlevsel dekor da yapmış.
“Venedik Taciri”nde zaman ve mekan kavramı, oyun içindeki duygusal tabloları inceden inceye hesaplanarak kotarılmış başarılı ışık tasarımınaysa Şükrü Kırımoğlu imza atmış.
Kırımoğlu, hele bir de birinci perde ikinci tabloda salona doğru yönelen sağ ışığa daha dikkatli baksaymış!
Oyunculuklar
Oyuncuların değerlendirmesine gelince, öncelikle koroyu oluşturan Elif Canbazoğlu’nun, Tuğberk Aksu’nun, Meltem Yenigün’ün, M. Çağatay Keser’in, Mehmet Tekatlı’nın, Levent Bölükbaşı’nın, Ümit Bayraktar’ın, Umut Kılınç’ın, Numan Aydın’ın, Murat Atalay’ın, Birge Marapal’ın, Burak Kaya’nın, Aslıhan Ceylan’ın, Birke Muratal’ın adlarını bir bir anmadan ve kutlamadan geçmemeliyim.
Ali Büyükkartal, Aragon Prensi’ni temel kurallara uygun yorumluyor, ama keşke biraz daha heyecan katsa.
Tubal’da Mustafa Şekercioğlu bir iki yerde azıcık abartılı, ama kötü değil.
Hüseyin Baylan tam dozunda bir Fas Prensi çizmiş.
Seda Oksal, Nerissa’ya nesnel yaklaşamamış.
Tamer Levent’in, Şevki Çepa’nın ve Demet Bölükbaşı’nın Oyunculukları
Soytarı Lancelot Gobbo’da Şevki Çepa oyunun renk damarı oluyor. Soytarılığı, daha çok doğal olarak yaptığı ani hareketleri, akrobatik devinimleri, sahne üstünde dans eder gibi yürümesi ve bunlarla birleştirdiği politik tavırla çizdiği ele avuca sığmaz, sevimli, zeki, hazır cevap uşak tiplemesi oyunun eksenini oluşturuyor.
Hicran Yavuz, bilinçli ses kullanımı, diyalogları doğru ve akıcı kullanması ve temponun düzeyine olumlu katkısıyla Jessica’da gerçekten kutlanası bir oyun veriyor.
Portia’da Dilek Bozkurt rolüyle kapsamlı bir ilişki içinde.
Bassanio’da Erdinç Doğan, Graziano’da Bülent Çiftçi, Salarino’da Ercan Eker, Venedik Dükü’nde Hayrettin Engin, Lorenzo’da Cebrail Esen yönetmen nasıl istediyse uygularlarken, Gobbo Ana’da Demet Bölükbaşı anlık ruh hali değişimlerini mükemmel yansıtıyor.
Mimiklerine hakim.
Bölükbaşı, can verdiği karakterde, jestini ve sözünü kodlamalar üzerine kurabilen bir oyuncu.
Antonio’da Tolga Tecer, kas gerginliğinden kendini kurtaramamış. Keşke oyun sırasında, sahnedeki oyun arkadaşlarını görüyormuş gibi görünüyor olmak yerine, gerçekten görme olgunluğunu ortaya koysaymış.
Usta Oyuncu Tamer Levent ise, gerçekten görülmeye, izlenmeye değer bir Shylock çıkarıyor.
Shylock’u görünmez içsel akımları, ruh ışımaları, irade zorlamalarıyla seyirciye iletiyor.
Shylock’u, sadece bir tutkunun gövdesel hayat buluşuyla değil, aynı zamanda güzel, hem de zarif, çok yankılı, rengarenk ve birbirleriyle fevkalade uyumlu olarak veriyor.
Kısacası, Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı “Venedik Taciri”, doğrusu üç sezondur sahnede kalmayı hak ediyor.