[Deniz Bayramoğlu’nun torba yasa içine alınan ve dijital ortama sansür olarak algılanan, internet kullanımına kısıtlamalar getiren yasa tasarı ile ilgili yazdığı yazıyı okuyucularımızla paylaşıyoruz.]
Torba Yasa içinde yer alan ve internet kullanımına ilişkin yeni “düzenlemeler”(!) getiren yasa tasarısının gerekçesi pek afilli doğrusu… “Sanal ortamda işlenen suçlar…” diye başlıyor “…kişilik haklarının korunması…” diye de devam ediyor. Ama adının veya gerekçesinin afilli diline kapılmayın sakın! Bu bildiğiniz sansür yasası.
Bir an durun ve düşünün.
Yıl, mesela 2023.
İnternete girip -hala varsa tabi- Google’a “Gezi 2013” yazıyorsunuz.
Ve ülke çapında 5 milyon insanın sokaklara döküldüğü, altı kişinin hayatını kaybettiği, çok sayıda insanın kör olduğu, yüzlerce insanın yaralandığı o olayla ilgili tek bir haber, veri, fotoğraf, yorum, video, vs bulamıyorsunuz. İlaç için, bir tek karikatür, slogan bile kalmamış.
Olmaz mı?
Bal gibi de olur hem de..!
Bu muhtemel karanlık geleceğin ilk adımı bu hafta Meclis’te bir yasa tasarısının görüşülmesi ve muhtemelen onaylanması ile atılıyor.
Yasanın resmi adı “5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”.
Meclis komisyonunda yarından itibaren görüşülmeye devam edilecek olan Torba Yasa içinde yer alan ve internet kullanımına ilişkin bazı yeni düzenlemeler getiren yasa tasarısının gerekçesi pek afilli doğrusunu isterseniz. “Sanal ortamda işlenen suçlar…” diye başlıyor “…kişilik haklarının korunması…” diye de devam ediyor.
İçindeyse yasa zoruyla kurulan birlik, bütün kullanıcıların internet trafiğinin (herşeyin ama!) bu birlik tarafından 2 yıl saklanacak olması, mahkeme kararı olmadan bakanlık hatta TİB kararıyla internet sitesinin kapatılması diye özetleyebileceğimiz yeni düzenlemeler var. Adının, gerekçesinin afilli diline kapılmayın sakın! Bu bildiğiniz sansür yasası.Halihazırda da işleyen bir sansürün daha da ileri bir adımı.
Türkiye’de internete sansür yok mu diyorsunuz. O zaman şunu bilmiyorsunuz demektir: An itibariyle Türkiye’de kaç sitenin yasaklı olduğunu bilmiyoruz. Bir süredir bu verinin açıklanmasına izin yok. Bildiğimiz şu; karartmadan önceki son verilere Çin ve İran ile ilk 3’te yer alıyorduk.
Aslında bu kadar yetmeli.
Ama hala “bizi bundan sonra ne bekliyor, gerçekten tarihin bile silinmesi mümkün mü” diye merak ediyorsanız yazının devamını okuyun.
Çıkan kısmın özeti orada çünkü…
Çin interneti nasıl sansürledi?
Internet insan bilgeliğinin kristalleşmiş halidir…
Sanırım bugüne kadar internetin mahiyetine dair söylenmiş sözler arasında duyduğum en şiirsel tanımlama bu: İnsan bilgeliğinin kristalleşmiş hali…
Çin hükümeti 2010 yılında yayınladığı “Beyaz Kağıt” isimli internet tutum belgesine bu sözlerle başlamış. Gerçekten de kadim Çin kültürünü her bir hecesinde hissettiren bir cümle bu.
Ama “bal” demekle ağız tatlanmadığı gibi, interneti şiirsel cümlelerle tanımlamak da Çin halkının bu bilgelikten gönlü çektiğince yararlanabileceği anlamına gelmiyor.
Çünkü aynı belgenin devamında “Devletin egemenliği altındaki topraklarda internet de devlet egemenliği altındadır” deniliyor. Siz de bu sözün ne anlama geldiğini, Çin’in bugün internetle alakalı -hele de siyasi- suçları idama kadar götürebilen bir kaç ülkeden biri olduğunu hatırlayınca daha iyi anlıyorsunuz.
Çin internet kullanımı ve yasakları açısından tarihi ve akademik bir öneme sahip çünkü nerdeyse tüm demokratik ülkeler internet sansürü ve denetimini kılıfına uydurarak yaparken, Çin bunu hiç gizleme ihtiyacı duymadan yapabiliyor. Dolayısıyla Çin’deki sansürün gelişimini de rahatlıkla takip edebiliyoruz.
Sansürün birinci aşaması: Dışarıya kapama
Çin Halk Cumhuriyeti sınırları içinde bireylerin ve kurumların internet kullanımının hangi esaslara göre şekilleneceğini tanımlayan kurallar üç toplumsal adımda ve ve bunları takip eden üç hukuki aşamada ortaya çıktı. Bu üç aşamanın ilkini 1994 yılındaki gelişmeler oluşturuyor. 1994 yılı önemli çünkü Çin’in internetle tanıştığı yıl 1994…
Çin hükümeti bu zoraki karşılaşmadan pek memnun değildi ama yapacak çok da bir şeyi yoktu. Önceliği Çin halkının dünyayla temasını en az seviyede tutmak olduğundan, başta dışarıya erişimi kısıtlayan bir takım temel tedbirler almakla yetindi. Bu çerçevedeki ilk düzenleme 1996 yılında geldi. Devlet Konseyi’nin 42. Oturumu’nda alınan kararla tüm internet servis sağlayıcılarının lisanslanması ve internet trafiğinin devlet ya da yarı-devlet şirketleri olan ChinaNet, GBNet, CERNet ve CSTNet üzerinden yapılması zorunlulukları getirildi. Böylece devlet interneti ve ekonomik olanaklarını “sosyalist piyasa ekonomisinin” gelişimi için kullanırken halk da içerde kendisine sunulan internet sitelerininde gönlünce ve mutluluk içinde geziniyordu.
Daha doğrusu Çin’in yöneticileri böyle düşünüyordu. Ama internet sayesinde insanlar birbirlerinden haberdar olmuş, iletişim kurmuştu. Bu iletişim dünyanın her yerinde olduğu gibi hatırı sayılır oranda “çöp”ten oluşuyordu ama kaçınılmaz bir sonucu daha olmuştu: muhalif sesler de o devasa ülkenin dört bir yanına yayılmış olsa da birbirlerinden haberdar olmuş ve uzun zamandır ilk kez ortak payda oluşturma sürecine girmişti.
Fakat bu mutlu günler çok uzun sürmeyecekti.
Sansürün ikinci aşaması: İçeriyi kapama
Çin hükümeti durumu hemen farketti elbette. Strateji işe yaramış insanlar dışarıyla pek temas kuramamıştı ama kendileri ile temas kurmalarının bu istenmeyen sonucunu kimse tahmin etmemişti. Yine de, hükümetin tepkisi çok hızlı geldi. İlk yasal düzenlemeden hemen 1 yıl sonra, 97 Şubatı’nda, yeni bir düzenleme ile internet iletişimine çok sert kısıtlamalar getirildi. Bu yetmemiş olacak ki 4 ay sonra, mayıs ayında, güncelenen yasa ile yasakların kapsamı daha da genişletildi. Üstelik bunlar siyasi alanda çok fazla gri alan bırakarak, istenilen her iletişimi-paylaşımı suç kapsamına sokabilecek “esneklikte” yasaklardı. Sosyal anlamda ise cinsiyetçi ve tekçi bir yaklaşımı dayatıyordu yasa. Devletin birliği sözü bayağı yer kaplıyordu mesela…
Devlet doğası gereği kapsayıcı olmaya meyillidir. Her bir alanı kapsamaya, dolayısıyla da kontrol etmeye ve içselleştirmeye ihtiyaç duyar. Kendisi dışındaki her bir alan onun can düşmanıdır. Kendisi dışında bir alternatifi ifade ediyordur ve böyle bir duruma, yani alternatifin varlığına asla izin verilemez! Bunun için devlet, önce kendisi dışındaki alanı, alanları tanımlar. Ardından da bu tanımlamadan aldığı güçle kontrol edip içselleştirir. Doğasının gereği budur.
Ama, devletin kontrol etmeye iştahının çok yüksek olması, bunu her zaman ya da her istediği anda becerebileceği anlamına gelmez.
Nitekim Çin hükümetinin internet düzenlemeleri-yasakları konusunda da kaderi farklı olmadı. İletişim hızları arttı, kullanıcı sayısı arttı, kullanım alanları arttı, kullanım miktarı arttı, kullanım biçimleri arttı… Üstelik bunlar tarihin hiçbir döneminde ve hiç bir alanda görmediğimiz bir hızda arttı… Çin halkı her alanda dünyayla çok sayıda ve çok güçlü iletişim ağları kurdu. İnternet erişimi mobil cihazlar aracılığıyla bireyin eline kadar indi. Sağladıkları içerik açısından potansiyel tehlike altında olanlar da artık birçoğuna rahatlıkla ulaşabildikleri yeni perdeleme yazılımları sayesinde kısmi bir korunma sağlayabildi.
Sansürün üçüncü aşaması: İçeriği kapama
Fakat Çin hükümetinin karşı adımı gecikmedi. 2000 yılı eylül ayında Devlet Konseyi ilk içerik yasaklama düzenlemesini hayata geçirdi. Bu düzenlemeyle örneğin yabancı ülkelerden link yayınlama izni, sadece lisanslı ve kağıt basım yapan gazetelere veriliyordu. Bunun dışında hiçbir kişi ya da kurum yabancı sitelerden link yani haber yayınlayamayacaktı. Yerel internet siteleri ancak lisanslı kurumların yayınladıkları –yani oanylanmış- haberleri yayınlayabilecekti. Ve bunu yapmak için bile önceden Devlet Konseyi Enformasyon Ajansı’ndan izin almış olmaları gerekiyordu.
Düzenleme bununla da kalmıyordu. Devlet otoriteleri tüm servis sağlayıcılardan ve içerik sağlayıcılardan istediği bilgiyi istediği anda alabilecek bir düzenleme de getirmişti bu yasayla. Yani insanların internette istedikleri siteye ulaşmalarını ve görüşlerini ifade etmeyi engelleyemeyen Çin yönetimi sorunu kökünden çözmeye karar vermiş ve tüm internet iletişimini izlemeye başlamıştı.
Bugünkü durum: Kitlesel tutuklamalar
Bu uygulamaların gerçekte başarılı olup olmadğını merak edenler için bir not düşelim: Elbette hayır. 1994 yılından bu yana internet suçları nedeniyle tutuklananları sayısını bilen yok. Bu konuda o da birbirini tutmayan rakamlar telaffuz ediliyor. Ama anlıyoruz ki Çinliler yasaklara rağmen artan bir dirençle yasaklara karşı koyuyor.
Ama yine de tutujlamalar son hızla sürüyor. Fikir vermesi açısından eylül ayındaki bir olayı hatırlatalım. Mezkur olayda Çin polisi ülke çapında yüzlerce mikroblog yazarını gözaltına aldı. Gerekçeleri ise internet aracılığıyla hükümet aleyhine dedikodu yayan organize bir şebekeye üye olmaktı. Sitenin Çin kökenli Amerikan vatandaşı yatırımcı ve site yazarı Charles Xue de tutuklananlar arasındaydı. O gün lisanslı yayın kuruluşlarında Xue’nin fahişelerle çekilmiş görüntüleri ve üzerinde cezaevi forması ile boy boy fotoğrafları yayınlandı.
En kötü sansür: Otosansür
Çin’in tüm internet iletişimini izlemesi ve incelemesi mümkün mü ya da bunun için hangi sistemi kullandığı gibi sorular elbette anlamlı. Ama bunun bana kalırsa çok daha dikkatle incelenmesi gereken bir sonucu var. Çin artık internet kontrolünü -Çinli yöneticilerin gurula ifade ettiği gibi- katılımcı bir süreçle sürdürüyor. Bunun Türkçesi şu: Çinli internet kullanıcıları takip edildiklerini ya da en azından takip edilebileceklerini bildiklerinden kendilerini sansürlemeye başlamış durumdalar ve sorun ortadan kalkmış yöneticilere göre. Fakat durum öylesine trajik noktalara ulaşmış durumda ki kimi otellerde müşterilere, internete içerik göndermeden önce Çin hükümetinin bu konudaki uyarılarını okumaları tavsiye ediliyor. Odalara bunları hatırlatan broşürler konuluyor.
Harvard Üniversitesi’nin bir araştırmasına göre Çin hükümeti ülke dışından en az 18 bin siteye erişimi engellemiş durumda. Bunların ararsında küresel bazda en çok ziyaretçi çeken ilk yüz site listesinden 12 site de dahil.
Daha da anlatamadım mı. Şöyle özetleyelim.
Çin’de bir arama motoruna “Tiananmen 1989” yazdığında, o olayla ilgili tek bir haber, veri, fotoğraf, yorum, video, vs bulamıyorsunuz.
Tayvan özgürlük, kelimeleri de sonuç vermiyor.
Çin’e göre Doğu Türkistan da yok, orası Sincan Özerk Bölgesi…
Ve bölge güllük gülistanlık…
Onlara göre…