Anestezi -Duyu Yitimi- Çağında, Kinestezi -Devinduyum- ile Uyanmak

Pinterest LinkedIn Tumblr +

-Natalie Heller’ın First Impressions Gösterisi Üstüne-

Evren Erbatur

Koreografisini Natalie Heller’in yaptığı First Impressions adlı dans gösterisini ilk kez Kasım ayında izlemiştim. Gösteri 17 Ocak Cuma akşamı kaST’ta yeniden sahneleniyor. Aşina olmadığınız gösteri deneyimleri arıyorsanız, kaçırılmayacak bir fırsat!

Natalie Heller’ın başka bir çalışması olan Eternal Recurrence’ı Nisan ayında “Görün!” kapsamında seyretmiştim. Sanatçının seyirci ile kurduğu ilişki biçimini, kendini gerek dansçı gerekse koreograf olarak konumlandırışındaki tavrını samimi, açık, deneysel ve oyunsu bulmuştum. –Bir seyirci olarak– kendimin görüldüğünü, sadece seyir yerinden bakan, düşünen, hisseden biri olmadığımı, orada oluşumun oyun yerinde duran dansçıya gerçekten bir şey yaptığının vurgulandığını hissetmiştim. Bu beni gösteriye bağlamıştı. Natalie Heller benimle bir bağ kurmuştu.

First Impressions’ta da aynı niyetin yer aldığını görüyorum. Ve aslında o ilk izleme anımda beni etkileyen, koreografın seyirci ile kurmak istediği –belki ona yaşatmak istediği- arayışının izlerini buluyorum. Bu arayışı anlama ve paylaşma isteği ise, bambaşka karşılaşmalar ortaya çıkarıyor. Seyirci olarak herhangi bir gösteriden beklentimiz nedir? Bütün beklentileri karşılayabilecek ya da doyurabilecek bir gösteri mevcut mudur? Bu soruları beklentilere verilen yanıtlarla kurmak yerine, seyircinin beklenti oluşturma potansiyeli adına kullanmayı yeğlerim. Nedir bu? Seyircinin bir şeyler umması! Hayal havuzunu açık bırakması! Zihninin ve ruhunun kapılarını açmaya gönüllü olması…

Düşüncesiz bir an. Zaman sonra nefesimin durulduğunu ve berraklaştığını duyumsuyorum. Meditasyondaymış gibi. Bakıyor olduğumu duyumsuyorum. Görüyorum. Oturuyorum. İşte buradayım. Dizlerim, birbirinin üstünde ellerim, omuzlarım üstünde başım, yutkunan gırtlağım… Varlar… Tüm bunlar ben bakarken, seyrederken oluşuyor. Bedenin zihni var! Zihnin bedeni! Ne demek bu? Bir yanıtım yok, sadece biliyorum, duyuyorum. Dans edenlerle aramdaki mesafe ne oturduğum seyir yeri ile sınırlı, ne zihnimin ya da yüreğimin söyledikleriyle. Bunu dediğimde çoktan başlamış gösteri. Bir an düşüncesiz bir anın içinde bakıyor olduğumu duyumsadığımın farkına vardığımda, kendimin farkına varıyorum. Baktığım şeyin bilincinden yoksun olmaksızın, duygularımın, düşüncelerimin, fizikselliğimin, yanımdaki ya da önümdeki diğerlerinin benimle kurduğu paralel yaşamın (o anda orada olmak) farkındalığı ile birlikteyim. Hissediyorum demiyorum, çünkü daha derin bir kavrama var bunun içinde. Devinim, düşünce, duygu hepsi bir arada, birbirlerinden ne az ne de çok… Kavrama, böylece zihinsel bir etkinlik olmaktan çıkıp, görsel, işitsel, dokunsal, sinir ağlarına örülü, ete ve kemiğe bürünen bir fiziksel etkinlik haline geliyor.

Natalie Heller çalışmasının yaratıcı gücünü İstanbul’da yaşamasının ilk izlenimlerinden aldığını belirtirken, onu, “arada olmaya asılı kalmış bir şehrin büyüsünü ve şiirini keşfetmek” olarak niteliyor. Bu keşif süreci gösteride yaratıcı dansçı olarak yer alan, Lerna Babikyan, Su Güneş Mıhladız ve Esra Yurttut ile birlikte gerçekleşiyor. Gerçekten de gösterinin yarattığı izlenim şiir ile paralel tutulabilecek nitelikte. Kısa, metaforik, yoğun, belirsiz ve izleyicisini duygusal ya da düşünsel farklı katmanlarda etkileme gücü taşıyor. Toplumsal ve estetik kaygıları barındırıyor. Bir hikâye aramak istenirse o da bulunabiliyor. Ne olduğunu, ne oluyor olduğunu soran seyirci yine kendiliğinden yanıtlıyor sorusunu. İster an be an, ister baştan sona. Üç dansçının oluşturduğu üç oluş hali, üç durum, -eğer istenirse- üç hikâye ayrı ayrı yorumlanabileceği gibi, birbirleriyle ilişkili de izlenebiliyor. Kostüm -Yasemin Özeri- ve müzik tasarımının gerek dansçıların beden/hareket kalitelerine, gerekse atmosfer yaratımına getirdikleri destek ile bu etkinin oluşumundaki yerleri fark ediliyor.

First Impressions’ta zaman yatay değil derinliğine ve yoğun işliyor. Dansçıların hareketsizlik sınırını zorlayan yavaşlıktaki devinimleri bedenlerinin ağırlığını, ölçüsünü ve kapladığı yeri belirginleştirirken, mekânda iz bıraktıkları izlenimini veriyor. Dansçılar, bedenlerinin farklı düşeylikleri ve farklı yüzeylerinde geziniyorlar. İçeri ve dışarı! Oradalar! Sahnede, “orada olmak” ile yarattıkları güçlülük durumunu belli etmeleri için başka bir şey yapmalarına gerek yok. Oluşlarıyla belli ediyorlar bunu. Her an her şeye dönüşebilecekmiş gibi ama bir o kadar da sağlam, kararlı, dayanıklı ve kuvvetli… Çok yoğun duygu durumlarını ve fiziksel ifadeleri gerçekleştirirken, oluşturdukları duygusal ve fiziksel yaşantıları bilinçli olarak tanımladıklarını ve onlara sahip çıktıklarını gösteriyorlar. İçine doğru çağlayan bir nehrin tüm gücünü edinmek… Saflıkla hüznün egemen olduğu bir zaman aralığında, bir kırılma noktasında, bir esneme payında bir göz kırpması… Akışkan gri… Cıva bedenler… Dansçılar bir imajdan diğerine, bir hikâyeden diğerine, bir hatıradan, bir çağrışımdan diğerine… Yalnız ama güçlü bir arayış içinde çözüm arıyor gibiler. Tutunuyor, nefes alıyor, nefes alamıyor, yürüyor, kalkamıyor, çırpınıyor, sıkışıyor, oturuyor, uzanıyor, geçip gidiyor, kalıyor, bakıyorlar.

First Impressions dansı görsel bir seyir olarak değil, zihinsel ve duygusal bir deneyim olarak da vurguluyor. Sadece gözleri kullanarak oluşan görsel algının dışında, ya da hareketin görsel etkisinin dışında, hareketin tüm duyulara hitap eden duygusunu, hareket duygusunu deneyimlemek üzere bir alan açıyor. “Duyarsızlık, duyusuzluk, hissizlik, uyuşma, uyuşturulma, duyu sinirlerinin veya beyindeki duyu merkezlerinin duyum alamaması hali, kasların gevşetilmesi, bilincin/şuurun giderilmesi, refleks kaybı, müdafaa tepkilerinin bastırılması” olarak tanımlanan anestezi-duyu yitiminden yola çıkıp, içinde bulunduğum çağı böyle yorumladım. Asıl düşündüğüm ise şuydu; ifade ettiklerimiz –ya da edemediklerimizin- sorumluluğunu almak, duygularımız, düşündüklerimiz ve hareketlerimiz arasındaki bağı kavramak üzere nasıl uyanıyorduk?

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Evren Erbatur

Yanıtla