Çetin Altan’ı, Behice Boran’lar, Mehmet Ali Aybar’lar gibi, Türkiye İşçi Partisi’nin, onurlu mücadelesinde gülümseyerek anımsamayacağımız kesin.
Çetin Altan’ı, Mehmet ve Ahmet Altan’ın babası diye anımsamaktansa, Işıl’ın babası diye anımsamayı yeğlerim. Işıl, Çetin Altan’ın ve Solmaz Kamuran’ın küçük kızı. Sanat yönetmenliğini yaptığım Tiyatrokare’ye, Ali Poyrazoğlu’nun referansıyla ‘Polisin Müşterileri’ adlı bir oyun çevirmişti. Oyun, kadro ve sahneleme sorunları olmasa, oldukça başarılı olabilirdi. Işıl, ışıklı bir çevirmendi.
Çetin Altan, son yıllardaki yazılarında yeni bir söylem üretmeyen, “Bartın’da tenis kortu olsa” memleket kurtulur, “Osmanlı’dan bu yana meslek sahibi olamamışız, mesleğimiz olsa, ceplerimiz dolsa” dar jargonu arasına sıkışmış, artık yazıları tad vermeyen, bir düş(!)ün adamımız kanımca. Oysa o, gazete değiştirdiği gün, geceden tüm mahalleden gazete rezervasyonu aldığım zamanları, yazısını kesip okulumun duvarına “şeytanın gör dediği” diyerek yapıştırdığım ve nice cezadan sıyırdığım gençlik anılarımı bilirim.
Oyunları tatlıdır ama zamana yenilmiştir. ‘Yedinci Köpek’ nispeten çağdaş kalmıştır. Birkaç yıl önce bir araya geldiğimizde Çetin Altan, tiyatronun kendisini halen çok heyecanlandırdığını söylemiştir.
Milliyet Gazetesi, şimdilerde, en parlak muhabirlerinden birini haftalık olarak görevlendirerek, “efendim Recep İvedik hakkında ne düşünüyorsunuz?”, diye sordurmasa, kabuklarını kırma taraftarı değildir.
Oğullarının ise orduya çakmak, tarikatlarla flörtleşmek, hükümetlere göz kırpmak gibi modern vazifeleri vardır. Bir de sanırım Ahmet Altan’ın gazete bürosu Kadıköy’de olduğundan ara sıra, Kadıköy nostaljisi yapma ayaklarına, Kadıköy Belediyesi’ne giydirirler durup dururken. Kendileri sevimsiz 17 katlı bir apartmanda otururlar ama Kadıköy’deki tatlı, şirin evlerin ve dut bahçelerinin nostaljisini yaparlar. Mesela, neden Şişli’nin, Pendik’in, Adalar’ın kaybolan dutlukları sorgulanmaz, o tam bir muamma! (Mutlaka yayınevinin belediyeden istediği ve alamadığı şeyler olmuştur bu sahte nostaljide)
Neyse efendim, Çetin Altan, Kadıköy Belediyesi’nin inşa ettiği ve son yıllarda gördüğüm Türkiye standartlarının üzerindeki en güzel tiyatro salonunda Ali Poyrazoğlu’nun yeni oyununu izlemiş.
Poyrazoğlu, benim de kurslarını izlemeyerek çok şey öğrendiğim hocam, donanımlı bir entelektüel. Yıllar önce oynadığı Aziz Nesin’in ‘Deliler Boşandı’ oyunu ile Fransız adaptasyonu ‘Tak Tak Takıntı’nın karakterlerini bir arada kurgulamış, herhalde ortaya keyifli bir seyirlik çıkartmıştır.
‘Tak Tak Takıntı’da oynadığı Ermeni kadınla, en iyi kadın oyuncu ödülünü aldı. Şimdi altı kadın oynuyormuş, mutlaka altı ödül alacaktır. Çünkü bir virtüözdür Poyrazoğlu. Afife Jale Ödülü’ne kadın dalında adayken kadın kılığında geldi, sonra genç meslektaşına erkek ödülü vermek için kılık değiştirince, o yıl kendisini çekemeyenler bu renkli espriyi “hani ödüller belli değildi” diyerek bir türlü kabullenemedi. Bense, bu kadar hassas bir dönemde Atatürk’ün bir Ermeni kadına, oyun icabı da olsa ‘Taşaklıyan’ soyadını vermesini yadırgamıştım sadece. Şimdi de rahmetli Altan Erbulak’ın afişe dekorcu olarak yazılmasını yadırgıyorum! Keşke Poyrazoğlu’nun sürprizi gibi, Erbulak da bir sürpriz yapıp, dekor ödülünü almak için çıkagelse. Poyrazoğlu, Erbulak’ın saygısına, belki afişteki dekor kredilerini tasarım ve uygulama diye ayırabilirdi. Yine de bunu Poyrazoğlu’nun eski dostuna haklı bir özlemi olarak değerlendirebilir, hoşgörüyle karşılayabiliriz…
Benim anlayamadığım, yakın arkadaşı Ali Poyrazoğlu’nun entelektüel seviyesinden Carlo Goldoni’nin ‘Moliere’ hakkında bir oyun yazdığını öğrenecek kadar keskin bir hafızaya sahip olan Çetin Altan, nasıl oluyor da Kozyatağı’nda Kozy Alışveriş Merkezi’nde ziyaret ettiği, bu yepyeni salonu Ali Poyrazoğlu’nun yeni tiyatrosu sanacak kadar dikkatsiz davranıp, yazısında bunu atlayabiliyor? Altan’ların, ‘Taraf Gazetesi’ sebebiyle Kadıköy Belediyesi’ne kıl olduklarını biliyoruz, şahsen ben de, bu yıl bu belediyenin yanlış uygulamalarını protesto ettim. Ancak, her ne olursa olsun, İstanbul’a teknik açıdan dört dörtlük bir salon kazandıran, mükemmel bir yönetim anlayışıyla hizmete geçen bu salonu hele hele büyük usta Gazanfer Özcan’ın adına bir salon verilmesinin çabasını Altan çapında, üstelik tiyatro oyunlarına imza atmış birisinin görmezden gelmesi, büyük saygısızlık! Çetin Altan, yakın dostu Ali Poyrazoğlu’na en iyiyi, en güzeli yaraştırabilir, Poyrazoğlu buna layıktır ama Kozyatağı’ndaki o sahne Altan’ın iddia ettiği gibi, Poyrazoğlu’na ait değil, Kadıköy Belediyesi’ne aittir ve adı Gazanfer Özcan Kültür Merkezi’dir.
Daha geçenlerde hastanede mahsur kalması nedeniyle ailesinin evini barkını sattığı Gazanfer Özcan’dan geriye sadece bu miras kalmıştır. Büyük usta ölümünden sonra sadece bu salonla anılırken, eski emekçi, solcu, işçi partili bir köşe yazarı nasıl böyle bir hata yapar?
Yıl 1982… Kocamustafapaşa’da bir kumpanya Çetin Altan’ın bir oyununu ‘Ispanaklı Safinaz’ adıyla değiştirip, telif filan ödemeden, Anadolu’da oynuyordu. Çetin Altan, rezaleti durdurmak için ‘Ispanaklı Safinaz ya da Rezaletin Daniskası’ diye bir yazı yazdı. Bugün, Türk Tiyatrosu’nun büyük emekçisi Gazanfer Özcan’ın adını hiçe sayan Çetin Altan da aynı hataya düşüyor.
“Ispanaklı Çetin Altan ya da rezaletin daniskası… Emeğe, emekçiye saygılı ol! Eski yazılarında bunu böyle öğrettin bize!”