Gençleri dinleme zamanı…
Mesleğimin en güzel yanı drama ve tiyatro eğitimleri verirken çocukların ve gençlerin yanında olabilmek. Çocuklar yaratıcılıkları, doğallıklarıyla heyacanlandırır, sınırsız sundukları sevgileriyle yüreğimi okşarken, gençlerin meydan okumaları ve dünyaya bakışlarındaki farklılık beni düşündürür, geliştirir. Bizlere benzemiyor gençler. Yeni yetişen bir kuşakla karşı karşıyayız. Orta yaşlarda ancak görebildiğimiz sorunları gençler yirmisine gelmeden görebiliyorlar. Algıları ve gözlemleri şaşırtıcı. Son zamanlarda çeşitli gösteriler, liseler arası festival ve buluşmalar dolayımıyla gençler arasında sıkça bulundum, dünyalarına tanıklık etme fırsatı yakaladım. Hayranlık uyandıran çalışmaları izleyebildim. Bu yazıda sizlerle gençlerin tiyatro alanındaki başarılarını paylaşmak istiyorum.
Genç Yorum
Biz yetişkin tiyatrocular ağabey ve ablalar üslubunda hep gençleri kollayarak, onların samimi çabalarını destekleyerek yazılar yazıyoruz. Bu yazıların konusu genel olarak samimiyetleri ve oyunculukta gösterdikleri başarılar üzerine oluyor. Fırat Güllü’nün önerisi üzerine liseli gençlerin lise oyunlarını eleştirmelerinin nasıl olacağını düşünmeye başladık. Şişli Terakki Vakfı’ndan Cüneyt Yalaz’da bu düşünceye katılınca ortaya “Genç Yorum” projesi çıktı. Festival-buluşma oyunları başlayınca yazılar ard ardına gelmeye başladı, gençlerin oyunculukta gösterdikleri başarının yorumlarda da devam edeceğini fark edip portalde yeni bir bölüm açtık. Genç Yorum köşesinde bundan sonra liseli gençlerin oyun eleştirilerini ve tiyatro üzerine düşüncelerini yayınlamaya başlıyoruz.
Bu yorumların birinde Salih Toprak, “Fakat üzücü olan şu ki, festivallere gelen izleyici eş dost akraba arkadaştan fazlası olamıyor maalesef“ diyerek tiyatro seyircisi sıkıntısını gündeme getiriyor. Genel olarak izleyici sorunu tüm tiyatrolar için geçerli olsa da gençler için durum daha sıkıntılı. Çocuk tiyatrosu gibi gençlik tiyatrosu alanı da yeterince ciddiye alınmıyor, duyuruları yapılmıyor, durum böyle olunca seyirci ancak eş dostla sınırlı kalıyor elbette. Düzenli gösterimlerinin olmaması da tiyatrocuların gençlerin oyunlarına ilgi göstermemesinin önemli bir nedeni. Gençlerin kendi alanlarına sahip çıkmalarınına öncülük etmek gerekir. Onların yazdıkları yorumlar bizlere yön gösterebilir, tiyatrolarının izlenirliliğini artırabilir.
Liseli gençlerin oyun yorumlarını yazıya dökmesi yeni bir süreci tetikleyecek kanısındayım. Seyrettikleri bir oyun üzerine yorum yazma çabaları onları ister istemez tiyatro hakkında daha çok düşünmeye itecektir. Bu bölümde gençlerin sadece lise oyunlarını yorumlarmalarını hedeflemiyoruz elbette, projeyi böyle başlattıksa da zaman içinde evrileceğini, gençlerin tiyatro düşüncelerini duyacağımızı umuyoruz. Onların bakış açıları, yetişkinlerin performanslarına yaklaşımları dilerim bizi de evriltir.
Galataperform’un “Yeni Metin Yeni tiyatro” projesi kapsamında, oyun metinlerini lise öğrencilerinin yazdığı bir gösteriyi izleme şansı yakaladım. Yaşları on beş ve on yedi arasında olan dört genç arkadaşımız, eğitimcileri Ceren Ercan liderliğinde bir yıl boyunca çalışarak kendilerine ait birer metin ortaya çıkarmışlar. Mayıs ayının 22 ve 23’ünde yapılan iki gösteri ile metinler seyirciyle buluşurken, ilk tiyatro metinlerinin sahnelendiğini görebilen az sayıda yazarlardan oldu bu şanslı gençler.
Oyun metinlerinde seçtikleri konular, konuların işleniş biçimleri yetişkinlerin gençler için yazdıklarına hiç benzemiyordu. Gençler için yazılmış çok az metin vardır ve genellikle gençlere yetişkin gözüyle bakılan komik skeçlerden oluşurlar. Oysa bu metinler “genç”ti, bu metinler canlıydı, yaşıyordu, çevremizde gördüğümüz gençlerin davranışlarını eleştirmeye kalkmıyor, kendi dünyalarını kendi gözleriyle, derinlemesine ve çırıl çıplak önümüze seriyorlardı.Gençler yazdıkları oyunlarda birbirinden farklı konuları işlemişlerdi. Metinlerde gözümüzün önüne serilen, onların sıkışmışlıkları, hayatın en zor döneminin üstesinden gelme çabaları, değer arayışları, buldukları çözümler, yıkımları, büyümenin getirdiği zorluklar oldu.
Plastik Sınır
Oyunda Nazlı Bulum, lise gençliğinin gündelik hayatını incelemiş, karakterlerinin derinliğiyle büyük kentte, maddi sorunlardan uzak yaşayan ve yetişkinlerin kendilerini eleştirdikleri tavırları bu oyunda tüm içtenliğiyle diyaloglara dökmüş. Gençlerin cinselliği algılamaları, seks deneyimlerindeki travmalar, sevgi arayışları, aileden beklentileri üstün körü yetişkin tavrıyla değil, karakterler tarafından karşımıza getirildi. Altı gencin sekse/sevgiye yaklaşımlarının etrafında dönen öykü, seyredenleri yargılamaktan uzaklaştırıp düşünmeye yöneltti. Bu güne kadar onlar adına düşündüklerimizi ve çözümlerimizi yerle bir etmeyi başardı Nazlı Bulum. Kurguda zaman atlamaları ile olayların sıralamasını bozarak aynı olayı farklı karakterlerden dinleme fırsatı bulduk. Yetişkinlerin gençlere psikolojik şiddet uyguladıkları bir sahne video gösterimi olarak araya girdi. Bu teknik oyuna yabancılaşmayı sağlarken, karakterin yaşadığı çıkmaza bir kez daha bakma şansı verdi. Kurgunun olayları zamanda ilerleyişinden koparması da dikkatimizi karakterlerin derinliğine yönlendirdi.
Not: Sanat Altın Bileziktir
Yazar Sefa Tokgöz oyunun öyküsüyle bizi lise yıllarındaki yalnızlığımıza götürmeyi başardı. Varoluş çabasını verişindeki derinlik, dünyayı anlamlandırmaya çalışması, çevresine yabancılaşması yüzümüze çarptı. Uzun bir monolog ve tek kişilik bir performans olarak sahneye konan oyun video gösterileri ve ses kayıtları desteğiyle görselleştirildi. Bir gencin çevresini sorgulama ve çözüm bulamama döneminde öfkesini bedenine yönlendirmesini ustaca aktaran oyun, sahnelemede yaşanılan teknik aksaklıklara rağmen seyirciye ulaşmayı başardı. Ekonomik sorunların bir gencin hayatını nasıl çıkışsız bırakabileceği, öğrenci ya da çırak olma seçiminden başka şans tanımadığımız gençlerin sessiz öfkelerini seyirciye bu denli inandırıcı gösterebilmek metnin en büyük başarısıydı. Oyunun karakteri çevresiyle başa çıkamayınca öfkesini bedenine yönlendirmeye başladı. Yazarın gencin bedenindeki her kılı bir insan ve söz olarak imgelemesi, baskının metaforlaşmasına ilişkin çarpıcı bir örnek oluşturdu.
Her of Bir Çığlık
Albina Özden’in yazdığı oyun gençlerin üstüne yüklenmeye çalışılan sosyal kimliklere içten bir baş kaldırı. Üstüne biçilen elbiseyi giymeyi reddeden gencin gözüyle baktığımızda, biz yetişkinlerin ne kadar “komik” bir duruma düştüğümüzü, yaratıcı buluşlarıyla metninde aktardı. Bir gencin yetişkinler tarafından gördüğü yapay ilgiyi anlatış biçimi usta bir kadro tarafından oynanarak stilize formda seyirciye aktarıldı. Böyle bir ortamda bir genç ne yaparsa Albina Özden’de metninde onu yaparak, oyun karakterini rakı kadehleriyle konuşturmaya başladı. Bir gencin yetişkinlerden kaçması mümkün mü hayal gücü ne kadar geniş olursa olsun, sosyal baskıya kendi karakterini bulmaya çalışan gencin patlamadan dayanması mümkün mü? Eğlenceli ve yaratıcı bir metin, yine komik unsurlarla sahnede oyuncunlukla desteklenince bu soruların yanıtları ortaya usta işi bir performans çıkardı.
Kabuk
Kısa oyunlar gösterisinin son oyunu Kabuk, Ayris Alptekin’den . İki kardeşin ergenliğe adım atmasıyla odalarının ayrılması ve kız-erkek davranışlarındaki farklılıkları ortaya çıkarmaya çalışmış yazar. Ailenin odaları ayırması kararıyla kardeşlerin yaşadığı travma, büyüme kavramını sorgulatmış yazara metinde. İlk regl, ıslak rüyalar, çocukluktan ergenliğe geçiş, erkek ve kadın arasındaki ayrımlar bir süreç olarak metinde vurucu ve samimi detaylarla işlenmiş. Ayris Alptekin bir büyüme oyununu başarıyla yazmış. Okullarda öğrencilere verilen ergenlik seminerleri geldi aklıma bu oyunu seyredince. Büyüme travması bu oyunda her haliyle işleniyor ama ne yazık ki Milli Eğitim Bakanlığı’nın ölçütlerine uymayan biçimde…
Biz?
Metinleri sahneye koyan Özlem Özhabeş, metinlere yakışır genç bir reji uygulaması yapmış kısa oyunlara. Oyuncuların hepsi projeye sahip çıkan profesyonel oyunculardı ve metinleri sahneye neredeyse kusursuz oyunculuklarla taşıdılar. Sahne tasarımını yapan Aslı Ersüzer aksesuarlar hariç dört oyunda da aynı tasarımı kullandı. Hepsi beyaz olan bloklardan ve çeşitli boylarda dolaplardan oluşan tasarım küçük bir mekanda dört kısa oyun için mükemmel bir seçim. Projenin başarısındaki en büyük pay bir yıl boyunca genç yazarları çalıştıran dramaturg Ceren Ercan’a düşüyor elbette. Doğru eğitimle gençlerin nasıl usta metin yazarlarına dönüşebileceğini Ercan gösteriyor bizlere.
Bu mükemmel oyunları ne yazık ki çok az tiyatrocu seyretti gençlerin dışında. Aileler ve Galataperform sanatçıları dışında salonda çok az tiyatrocu vardı. Yazarların hepsi lise öğrencisi ama metni sahneye getiren ekibin de yaş ortalaması yirmiş beş civarı.Umarım aynı oyun tekrar sahnelenir ve bu başarıyı daha çok tiyatrocu görür. Bu gençlerden bizlerin öğreneği çok şey var çünkü.
Gençlerle aramızda en az üç kuşak var. Onlar yetişirken bizim düşleyemeyeceğiz algılarla bezendiler. Düşünsel olarak çıkardıkları sonuçlar ve elbette bunları ifade biçimleri çok farklı olacak. Onların üretimlerine biz ne kadar hazırız sorusu geliyor aklıma, onları ne kadar destekleyebileceğiz? Gençler için sunabileceğiz yayınlarımız, yayın evlerimiz, sahnelerimiz yeterli değil. Ne kurumsal ne eylemsel onlarak hazır değiliz isteklerine. Okullarımız gençler için yetersiz, nicelik değil nitelik bakımından. Gençlerin dilini anlamayan yetişkinlerin öncülüğünde zaman dolduruyorlar genellikle. Onlar için uygun gördüğümüz müfredatsa tartışılmaya bile değmez. Gençlerin kendilerini ifade yolları, liselerde kendileri için kurulan Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tıkanmış durumda. Sosyal faaliyetleri tanımlayan, düzenleyen yönetmelikler en az beş kuşak öncesinden sesleniyor onlara, buralarda yazan kelimeleri bile anlamazken, içerikle bağdaşmalarını nasıl bekleriz. Yukarıda sizlere aktarmaya çalıştığım gençler için gençler tarafından yazılmış dört yetkin kısa oyunun kendi okullarında sahnelenme şansı hiç yok. Toplum örf ve adetlerine aykırı hespi çünkü, sorguluyorlar çünkü, çağımızı yüzümüze çarpıyorlar. Hangimiz bu karşılaşmaya hazırız.
Sanat bir ifade biçimi olduğuna göre desteksiz de yollarına devam edeceklerini düşünüyorum gençlerin; bizli ya da bizsiz. Yetişkinlerin deneyimlerinden faydalanacaklar, araçlarımızı kullanacaklar ya da kendi araçlarını kendileri yaratacaklar. Şimdi onları dinleme vakti…